https://islamansiklopedisi.org.tr/aytmatov-cengiz
12 Aralık 1928’de Kırgızistan’ın Talas eyaletindeki Şeker köyünde doğdu. Moskova’da memur olan babası Törekul 1935’te ailesini yanına alınca ilk öğrenimine orada başladı ve Rusça’yı öğrendi. Çıkan karışıklıklar sebebiyle iki yıl sonra ailesini tekrar Şeker’e gönderen Törekul, aynı zamanda Komünist Parti’nin bir görevlisi olmasına rağmen 1937’de Stalin tarafından kurşuna dizildi, aile kayıp babanın ölümünü çok sonra öğrendi (1956).
Cengiz ve dört kardeşi eğitimli bir kadın olan anneleri Nagima Hanım tarafından büyütüldü. Uzun yıllar “halk düşmanının çocuğu” damgasıyla yaşayan, bu yüzden bazı olumsuzluklarla karşılaşan Cengiz eğitimine 1938’de taşındıkları Kirovskoye’deki Rus yatılı bölge okulunda devam etti. II. Dünya Savaşı’nın en zor yılı olan 1942’de okulu bırakarak küçük yaşına rağmen köy sovyetine (kolhoz) sekreter oldu, vergi memurluğu ve Rusça öğretmenliği yaptı. Savaştan sonra ailesiyle Cambul’a taşınınca Veteriner Teknik Okulu’na girdi (1946). Burada hocalarının etkisiyle Rus klasiklerini okumaya başladı. Şiir de yazmasına rağmen bir hocasının tavsiyesiyle hikâyeye yöneldi, yazı ve çeviri çalışmaları yaptı. Yüksek öğrenimini Bişkek’teki Tarım Enstitüsü’nde tamamladı (1953). Burada okurken Pravda gazetesinde ilk hikâyesi “Gazetçi Dzyuo” çıktı (1952), bunu diğer hikâyeleri izledi. Ardından Kırgız Bilimsel Hayvan Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmaya başlayınca görevi gereği bütün ülkeyi gezdi. Edebiyat çalışmaları devlet politikasına uygun görüldüğü için Sovyet hükümeti tarafından Moskova’daki Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü’ne davet edilerek iki yıl (1956-1958) çağdaş edebî kuramlarla ilgili kurslara katıldı. 1958’de Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi. Aynı yılın sonunda Kruşçev’in anti-Stalinist kampanyası sırasında Sovyet Komünist Partisi’ne ve Yazarlar Birliği’ne üye kabul edildi. Kırgızca yazdığı Cemile’nin A. Dimitrieva tarafından yapılan Rusça çevirisi ilgiyle karşılandı, Louis Aragon eseri “dünyanın en güzel aşk hikâyesi” nitelemesiyle Fransızca’ya çevirince adı ülke sınırlarını aştı.
Literaturniy Kırgızistan dergisinin redaktörü ve Noviy Mir ile Literaturnaya Gazeta’nın başeditörlüğünü üstlenen Aytmatov, 1960-1965 arasında Pravda’nın Orta Asya muhabirliğini yaptı. Steplerden ve Dağlardan Hikâyeler’le Lenin (1963), Elveda Gülsarı’yla Sovyet Büyük Edebiyat ödüllerini aldı (1968). 1965’te Kırgız Sinemacılar Birliği başkanı, 1967’de Sovyet Yazarlar Birliği İdare Heyeti üyesi oldu. 1969’da Taşkent’te IV. Asya-Afrika Yazarlar Birliği Toplantısı’na katılarak yeni görevler üstlendi. 1974’te Kırgız Bilimler Akademisi üyeliğine kabul edildi. 1978’de Yüksek Sovyet Prezidyumu’nca “sosyalist işçi kahramanı” olarak ödüllendirildi. Avrupa İlimler Sanat ve Edebiyat Akademisi’ne asil, Dünya İlim ve Sanat Akademisi’ne muhabir üye seçildi. 1979’da ilk uluslararası ödülü Etruriya’nın (İtalya) sahibi oldu. 1982’de Manas’ın ilk tam basımına nezaret ederek esere bir önsöz yazdı. Gün Olur Asra Bedel romanıyla Sovyet Büyük Edebiyat ödülünü ikinci defa kazanırken (1983) ortaya attığı “mankurt” kavramıyla rejime yönelttiği eleştiriler dikkat çekti. 1986’da Dişi Kurdun Rüyaları romanıyla yazarlığını yerelden evrensel platforma taşıdı. Öncülüğünü yaptığı, Doğu blokuyla Batı blokunu birleştirmeyi amaçlayan Isık Göl Forumu olumlu ve olumsuz birçok eleştiri aldı. Aytmatov’un lâyık görüldüğü diğer bazı ödüller arasında Hindistan Jawaharlal Nehru ödülü (1985), Japonya Doğu Felsefesi Enstitüsü akademi ödülü (1988), Avusturya Avrupa Edebiyatı Devlet ödülü (1994), Friedrich Rueckert ödülü (1998), Alexender Men ve Leo Kopelev ödülü (2004) anılabilir.
Gorbaçov döneminde (1985-1991) Sovyet Yazarlar Birliği sekreterliği yanında Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi başkanlığı görevlerinde bulunan Aytmatov, Gorbaçov’a danışmanlık yapan beş kişiden biriydi. Sovyetler’in son dönemlerinde tayin edildiği Lüksemburg büyükelçiliğini yaşanan dağılma sürecinin ardından hem Rusya hem Türk Cumhuriyetleri adına devam ettirdi. Ekim 1996’da Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev tarafından kültür elçisi sıfatıyla Kırgızistan’ın UNESCO temsilciliğine tayin edildi. Son yıllarında Talas bölgesi milletvekilliği, Kırgızistan’ın Benelüks devletleri büyükelçiliği gibi görevlerde bulundu. Belgesel çekimleri için gittiği Kazan’da rahatsızlanınca tedavi için götürüldüğü Almanya’nın Nürnberg şehrinde öldü (10 Haziran 2008). Yapılan bir törenle, 1937’de babasıyla beraber 137 aydının gizlice kurşuna dizilip gömüldüğü Bişkek’teki Ata-Beyt’te toprağa verildi. Evli ve dört çocuk babası olan yazarın oğlu Askar Aytmatov, Kırgızistan Dışişleri bakanlığı yapmıştır. Turan Ülkesinin Edebiyatına Hizmet ödülünü almak için ilk defa 1975’te geldiği Türkiye’ye İstanbul Sinema Günleri’ne katılmak (1992) ve Türk Dünyası ödülüyle fahrî doktora unvanını almak (2007) üzere iki defa daha gelmiştir. 1998’de Ankara’da adına uluslararası bir bilgi şöleni düzenlendiği gibi 2013 yılında Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde Cengiz Aytmatov Bilgi Evi açılmıştır.
Aytmatov’un üzerinde Sovyet yazarları ve Marksist estetiğin belli oranda etkisi olmuşsa da kendi milletinin ortak duyuş ve birikimleri, çocukluk yıllarında babaannesi Ayımkan’dan duyduğu şarkı ve masallar, sürekli gittikleri yaylalarda yaşanan hayat eserlerinin özünü oluşturmuştur. İkinci kaynağı Manas Destanı’dır. Bunların yanında yaşadığı tarihî süreç, ailesinin başına gelenler, II. Dünya Savaşı yıllarının tükenmez hayat deneyimleri vardır. Hikâye ve romanlarında günlük yaşanmışlıkları kendi hayat felsefesinin içine oturtmuştur. Yaşadığı çağdaki insanların problemlerini yansıtan eserlerinde anlatım bir noktadan sonra mitik bir duyumla birleştiği gibi kahramanlar da dar kişiliklerinden sıyrılıp mitsel bir düzlemde Manas’ın kahramanlarıyla özdeşleşir. Aytmatov’un dünyasında doğa ve doğadaki unsurlar insan kadar önemlidir. O bunları şiirsel bir üslûpla ve başarıyla eserlerine yansıtır. Çoğu zaman ifade etmek istediklerini bu unsurlar üzerinden onları simgeleştirerek okuyucuya aktarır. Başarısında doğa içinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının zengin deneyimleri yanında eğitim ve mesleğinin de (veterinerlik) payı bulunmaktadır.
Eserlerindeki ana temalardan biri olan aşkı ruhun kendi kendini kavramasının doruk noktası diye tanımlamış, insan ruhunu özgürleştiren, insanı başka bir insana, doğaya ve Tanrı’ya taşıyan, açan yüksek bir değer olarak ele almıştır. Hayatının son dönemlerinde kendisiyle yapılan bir konuşmada Tanrı’nın sonsuzluğunu ifade etmiş, Kur’an’ı bildiğini ve ona inandığını belirtmiştir. Tanrı’yı tam olarak bilmeye insan gücünün yetmediğini, fakat her zaman ve her yerde O’na ulaşmanın mümkün olduğunu dile getirmiştir. Yazar dünyanın yaşadığı büyük bozulma ve insanlardaki hayvanîleşmenin önüne, dine ve eski dünyaya ait geleneksel değerlere sahip çıkmakla geçilebileceğine inanmaktadır. Sovyet edebiyatının sınırlandırıcı sosyal realizm prensibinin dışına taşan Aytmatov, bazı eserlerinde 1960-1970’li yıllar için tehlikeli bir yol olan, edebiyat aracılığıyla devleti ve ideolojisini eleştirici bir tutum içine girmiştir. Bu tutum bir çığır halini almaya başlayınca Sovyet rejimi, edebiyat yoluyla ortaya çıkabilecek parçalanmayı hesaba katarak “sınırsız realizm” prensibini benimsemek durumunda kalmıştır. Aytmatov çift dilli yazarlardandır. Önceleri eserlerini Kırgızca yazıp Rusça’ya çevirirken daha sonra Rusça yazıp Kırgızca’ya çevirme yolunu tercih etmiştir. Sovyet döneminde kendini Kırgız bir yazar olduğu kadar Sovyetler Birliği’nin de bir yazarı saymış, Rusça’nın da Kırgızca kadar kendisi için millî bir dil olduğunu, bu sayede ifade gücünün zenginleştiğini söylemiştir.
Eserleri. Hikâye ve Roman. 1. Betme-Bet (Yüz Yüze, 1957). Asker kaçağı İsmail ile sonunda hırsızlık yapınca onu ihbar eden karısı Seyde’nin hikâyesidir.
2. Camiyla (Cemile, 1958). Kocası askerde olan bir genç kadınla köye dönen sakat bir asker arasında gelişen aşkı konu edinir. Doğa içinde lirik bir şarkı gibi yükselen bu aşk, Cemile’nin ressam olmak isteyen on dört-on beş yaşlarındaki kayınbiraderinin ağzından yüceltici bir dille aktarılmıştır.
3. Toolar Cana Talaalar Bayanı (Steplerden ve Dağlardan Hikâyeler, 1961). İçinde “İlk Öğretmen / Birinci Mugalim”, “Deve Gözü / Boto Köz”, “Cemile” ve “Al Yazmalım Selvi Boylum / Kızıl Cooluk Calcalım” hikâyeleri yer almaktadır. “İlk Öğretmen”de toplumun eğitim sorunu, idealist bir köy öğretmeniyle kız öğrencisi etrafında karanlıktan aydınlığa çıkış temasına uygun olarak işlenir.
4. Samançının Colu (Toprak Ana, 1962, 1963). Toprak ve insan sevgisinin yaşama sevinciyle birleştiği eserde askere gidip de dönmeyen erkekler, dul kalan eşler, yaşanan aşklar, fakirlik ve hayat mücadelesiyle II. Dünya Savaşı yılları anlatılır.
5. Kızıl Alma (Al Elma, 1964).
6. Canıbarım Gülsarı (Elveda Gülsarı, 1966). Eserde savaş sonrası yılların sorunları ele alınmıştır. “Gülsarı” rahvan bir atın adıdır. Yeni düzenin programına pek ayak uyduramayan, hareketli, aksi ama iyi niyetli sahibi Tanabay gibi o da geçmişiyle yaşamaktadır, bir insan gibi âşık olur, üzülür.
7. Svidanie s Sınom (Oğulla Buluşma, 1969). II. Dünya Savaşı’nda oğlunu savaşa kurban veren, aradan yirmi yıl geçtiği halde durumu kabullenememiş bir babanın hikâyesidir.
8. Ak Kemi (Beyaz Gemi, 1970). Babası ile annesi ayrı yaşayan, kendisi her ikisinden uzakta dedesinin yanında babasına kavuşacağı günü bekleyen bir çocuğun hikâyesidir.
9. Deniz Boylop Cortkon Ala Döböt (Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek, 1971). Dört insanın uçsuz bucaksız denizde verdiği yaşam mücadelesinin anlatıldığı hikâyenin kahramanı bir çocuktur.
10. Atadan Kalgan Tuyak (Askerin Oğlu, 1971-1972). Eserde, babasını savaşta kaybeden bir çocuğun köye gelen bir savaş filmini seyrederken oradaki askeri babası olarak düşünüp kabullenmesi anlatılır.
11. Ete Kelgen Turnalar (Erken Gelen Turnalar / Sultanmurat, 1975-76). Savaş yıllarının ağır şartlarında okulu bırakıp çalışmak zorunda kalan çocuklar ve bir ilk gençlik aşkı anlatılmaktadır.
12. Kılım Karıtar Bir Kün (Gün Uzar Yüzyıl Olur / Gün Olur Asra Bedel, 1980, 1981). Eserde eski dostunun ölümüyle geçmişe dönen bir adamın hatırladıkları, başına deve derisi geçirilen “mankurt”lar, Nayman Ana ve yalnız dolaşan tilkiye kadar iç içe hikâyelerle bozkırdaki hayat anlatılır.
13. Kıyamat (Dişi Kurdun Rüyaları, 1985). Bu eserde de hayatı boyunca kimseyle uyum sağlayamamış bir misyonerle uyuşturucunun yol açtığı problemler sergilenir.
14. Ak Caan (Beyaz Yağmur, 1990).
15. Çıngıs Handın Ak Bulutu (Cengiz Han’a Küsen Bulut, 1990). Cengiz Han’ın Sarı-Özek’ten geçerken iki sevgiliyi idam ettirişi efsanesi yeni zamanlarla iç içe verilen eserde diktatör karşısındaki bireyin durumu irdelenir.
16. Plaç Pereletnoy Ptitsi (Göçmen Kuşun Çığlığı / Yıldırım Sesli Manasçı, 1990).
17. Kassandra Tamgası (Kassandra Damgası, 1995). Gelecekteki felâketleri haber veren Kassandra mitindeki öz, uzay araştırmaları ortamına aktarılır.
18. Toolor Kulaganda (Dağlar Devrildiğinde / Ebedî Nişanlı, 2007). Değişen dünya şartları, her şeyini satışa sunmuş insanlığın trajik durumu, küreselleşmenin doğurduğu problemler, mânevî fakirlik ve kirlilik eserin temaları arasındadır.
Tiyatro. 1. Fudziyamadagı Katır Tün (Fuji Dağının Zirvesi, 1975). Müellifin Kaltay Muhammedcanov’la beraber yazdığı eser, bir tepede buluşan eski dostların birbiriyle ve bazı olaylarla ilgili zaaflarını itiraf etmeleri çevresinde gelişir.
2. Noç Vospominanny o Sokrate (Sokrat’ı Anma Gecesi, 2000). Muhtar Şahanov’la birlikte yazılan oyunda kır sofrasında bir araya gelen dostların çağın bazı problemlerini geçmişe de giderek ortaya koymaları anlatılır.
Ayrıca yazarın Yüz Yüze, Cemile, İlk Öğretmen, Toprak Ana adlı hikâyeleri sahneye de uyarlanmıştır.
Hâtıra/Sohbet: Küz Basındagı Anşının Zarı (Kuz Başında Avcının Çığlığı, 1997), Kindheit in Kirgisien (Çocukluğum, Zürich 1998; Uzun yıllar Aytmatov’un tercümanlığını yapan Friedrich Hitzer, onun çocukluk yıllarına ait hâtıralarını derleyip Almanca olarak neşretmiş, eser daha sonra Rusça ve Kırgızca’ya çevrilmiştir).
Düşünce: Manas Atanın Ak Kar-Kök Muzu (savaş yıllarını konu alan sosyal ve siyasal içerikli bir eserdir), Car Buyunda Bozdop Turğan Ançının İyi (Japon filozofu Daysaku İkeda ile birlikte hazırlanan eserde felsefî ve sosyopolitik konular işlenir).
Aytmatov’un eserleri başta Fransızca, Almanca ve İngilizce olmak üzere 150’den fazla dile çevrilerek defalarca basılmış, birçok hikâye ve romanı filme çekilmiştir. Yazar 1960’lı yıllardan itibaren Türkiye’de de tanınmaya başlanmış, zamanla eserlerinin tamamına yakını ve bir kısmı birkaç defa olmak üzere Türkiye Türkçesi’ne aktarılmıştır. 1977’de “Selvi Boylum Al Yazmalım” Atıf Yılmaz tarafından filme alınmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Abdıldacan Akmataliyev, Cengiz Aytmatov’un Dünyası, Ankara 1998.
“Kırgız Türkleri Edebiyatı”, TDEK2, IV, 391-392, 394.
Doğumunun 70. Yıldönümünde Cengiz Aytmatov Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri: 8-10 Aralık 1998 (haz. Elmas Kılıç – Neval Konuk), Ankara 1999.
A. Abegenov – N. Yıldız, “Aytmatov, Çıngız”, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, Ankara 2002, II, 84-88.
Ali İhsan Kolcu, Bozkırdaki Bilge Cengiz Aytmatov, Ankara 2002.
Orhan Söylemez, Cengiz Aytmatov: Hayatı ve Eserleri Üzerine İncelemeler, Ankara 2002.
N. Kübra Erbay, Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Tabiat, Ankara 2002.
Cengiz Aytmatov: Doğumunun 75. Yılı İçin Armağan (haz. Salican Cigitov v.dğr.), Bişkek 2004.
Cengiz Aytmatov (ed. Ramazan Korkmaz), Ankara 2009.
Cengiz Aytmatov: Tematik İncelemeler (ed. Orhan Söylemez), Ankara 2010.
Svat Soucek, “Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Milli Renk ve İkidillilik” (trc. Orhan Söylemez), Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi, sy. 10, Ankara 1996, s. 7-40.
Ramazan Korkmaz, “Aytmatov Anlatılarında Aşkın Eriştirici ve Dönüştürücü Gücü”, Bilig, sy. 46, Ankara 2008, s. 1-8.
Ayşe Yılmaz Balkan, “Hayattan Esere Cengiz Aytmatov”, Turkish Studies, VIII/9 (2013), s. 2621-2628.