https://islamansiklopedisi.org.tr/ebu-resid-en-nisaburi
Doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgi yoktur. Ancak 383 (993) yılında Nîşâbur’da Bedîüzzaman el-Hemedânî ile Ebû Bekir el-Hârizmî arasında cereyan eden münazara meclisine katılanlardan biri olarak kendisinden “eş-şeyh el-mütekellim” diye söz edilmesi (Yâkūt, II, 180) ve Nîsâbûrî nisbesiyle şöhret bulması dikkate alınırsa 360 (970) yılı civarında Nîşâbur’da doğduğu söylenebilir. Bağdat Mu‘tezilesi’nin reislerinden Kâ‘bî’nin tesirinde bulunan Nîşâbur’da yetişti ve ilmî hayatının ilk döneminde bu mektebin görüşlerini benimsedi. Kaynaklarda bu dönemdeki hocaları hakkında bilgi yoktur. Daha sonra Rey’e giderek devrin Basra Mu‘tezile’sinin reisi olan Kādî Abdülcebbâr’ın derslerine katıldı. Bir müddet sonra Bağdat Mu‘tezilesi’nden ayrılarak Basra ekolüne intisap etti. Rey’de Vezir Sâhib b. Abbâd’ın huzurunda akdedilen ilim meclislerine iştirak etti. Hocası Kādî Abdülcebbâr’a sorduğu sorularla dikkati çekti ve iltifatına mazhar olduğu hocası kendisine, öğrencileri arasındaki seçkinliğini belirtmek üzere “şeyh” unvanını verdi. Bir müddet hocasına yardımcı olduktan sonra Nîşâbur’a dönmek üzere Rey’den ayrıldı, seyahati sırasında bir süre Cürcân’da kaldı. Nîşâbur’a dönünce öğrenci yetiştirme faaliyetine giriştiyse de buranın, Sünnî bir hükümdar olan Gazneli Mahmud’un hâkimiyetine geçmesi üzerine Mu‘tezile aleyhine bir ortam oluştu ve Sünnîler’den (veya Bağdat Mu‘tezilesi’ne bağlı eski çevresinden) gördüğü baskılar yüzünden Rey’e dönmek zorunda kaldı. Kādî Abdülcebbâr’ın telkinleriyle eserler telif etti ve öğretim faaliyetinde ona yardımcı oldu. Hocasının ölümünden sonra onun yerine geçerek vefatına kadar yetiştirdiği öğrenciler ve yazdığı eserlerle Basra Mu‘tezilesi’nin reisleri arasına girdi. Ölüm tarihi bilinmiyorsa da hocasından sonra öğretim faaliyetine uzun müddet devam ettiğine ilişkin bilgiler dikkate alındığı takdirde hicrî V. yüzyılın ortalarına doğru Rey’de vefat ettiği söylenebilir.
Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî hadis rivayet edenler arasında yer almışsa da bu alanda önemli bir şöhreti yoktur. Ayrıca Kur’an’ın i‘câzı konusuyla ilgilenmiş ve bu sahada eser yazmıştır. Ancak onun asıl ilgi alanı kelâm ilmidir. Bu alanda özellikle Mu‘tezile’nin Bağdat ekolüne yönelttiği tenkitlerle meşhur olmuştur. Eserlerinde Ebû Bekir er-Râzî ve İbnü’r-Râvendî gibi mülhidlerin yanı sıra Küllâbiyye, Cebriyye, Müşebbihe, Havâric ve Eş‘ariyye mezheplerini de eleştirmiştir. Görüşlerinde genellikle Ebû Hâşim el-Cübbâî ve Kādî Abdülcebbâr’a uyan Ebû Reşîd’in dikkat çekici bazı görüşleri şöyledir:
Cevher, yokluğu anında da cevherdir, yani ma‘dûma varlık niteliği atfedilebilir. Arazlar devamlı (bâki) olabilir. Âlemdeki bütün cisimlerin dört unsurdan (anâsır-ı erbaa) oluşması zaruri değildir. İlk bakışta çelişik gibi görünürse de hareketle sükûn ve lezzetle elem aynı cinstendir. Yer hareket halinde değil sükûn halindedir, yuvarlak değil düzdür (Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî, el-Mesâʾil fi’l-ḫilâf, nâşirlerin girişi, s. 18-20).
Allah’ın mevcûd, âlim, hay, mürîd, semî‘ ve basîr olduğunu bilmek onun kādir olduğunu ispat etmekle mümkün olabilir. Allah’ın kādir olduğunu ispat eden şey ise âlemdeki fiilleridir. Çünkü insan, bu âlemde iki varlıktan birinin düzenli ve sağlam bir fiil yapması halinde bu fiili gerçekleştiren varlığın onu yapamayana nisbetle bir üstünlüğe sahip olduğunu kabul ettiği gibi onun varlığından da şüphe etmez. Zira yokun (ma‘dûm) hiçbir şeye gücü yetmeyeceği açıktır. Allah’ın kādir ve mevcûd olduğu bilinince hikmetli fiiller yapması ve değişik zamanlarda farklı nitelikler taşıyan türlü varlıklar yaratması ile istidlâl edilerek âlim, hay, mürîd, semî‘ ve basîr olduğu ispat edilir (Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî, Fi’t-Tevḥîd, s. 327-328, 460-461, 493-510).
Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî, Allah’ın varlığını âlemdeki düzenli ve hikmetli fiillere dayandırarak kudret sıfatını ön planda tutmuş ve diğer bütün sıfatları ona irca etmiştir. Özellikle tabiat felsefesi konularında görüşlerini benimsediği Ebû Hâşim el-Cübbâî’yi bazan tenkit ederek farklı görüşler ortaya koymuş, bilgi probleminde kendine has fikirler ileri sürmüştür. Ebû Reşîd, Bağdat Mu‘tezilesi’nin eleştirilmesi açısından önemli bir kelâmcı olarak kabul edilir. Max Horten, onun tabiat felsefesiyle bilgi teorisine ilişkin görüşlerini Die Philosophie des Abu Raschid (um 1068) (Bonn 1910) ve Die Erkenntnistheorie des Abū Raschīd (Bonn 1911) adlı araştırmalarında incelemiştir. Fuat Sezgin bu iki araştırmayı, Ebû Reşîd’e ait el-Mesâʾil fi’l-ḫilâf adlı eserin cevherler konusuna dair ilk kısmının aslı ile Arthur Biram tarafından yapılan Almanca tercümesini bir araya getirerek Studien zur Philosophie des Abū Rašīd an-Nīsābūrī adıyla yayımlamıştır (Frankfurt 1986).
Eserleri. Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî’nin bilinen eserleri şunlardır:
1. el-Mesâʾil fi’l-ḫilâf beyne’l-Baṣriyyîn ve’l-Baġdâdiyyîn. Tabiat felsefesine ilişkin konularda Basra Mu‘tezilesi ile Bağdat Mu‘tezilesi arasındaki görüş ayrılıklarını inceleyen eser on dört kısımdan oluşmaktadır. Cevherler, arazlar, sesler, elemler ve lezzetler, oluşlar, te’lif, i‘timad, yaş ve kuru cevherler, hayat, kudretler, bilgiler ve itikadlar, iradeler ve şehvet başlıkları altında incelenen ihtilâf konuları Bağdat Mu‘tezilesi adına genellikle Kâ‘bî’nin, Basra Mu‘tezilesi adına da Ebû Hâşim el-Cübbâî’nin görüşleri dikkate alınarak işlenir ve çok defa Kâ‘bî’nin görüşleri tenkit edilerek Ebû Hâşim’in fikirleri savunulur. Kâ‘bî’nin görüşleri verilirken onun eserlerinden olan el-Mesâʾilü’l-vâride fi’l-ʿacz, Iṣlâḥu ġalaṭı İbni’r-Râvendî ve el-Cedel ve âdâbü ehlih’ten de faydalanılmakla birlikte daha çok ʿUyûnü’l-mesâʾil adlı eserine istinat edilmiş ve kırk yerde bu kitaptan alıntılar yapılmıştır. Ebû Hâşim’in görüşlerinde ise el-ʿAskeriyyât, el-Câmiʿu’l-kebîr ve el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr adlı kitaplarına atıflarda bulunulmuştur. el-Mesâʾil fi’l-ḫilâf’ın birinci kısmı Almanca tercümesiyle birlikte Arthur Biram tarafından yayımlanmış (Berlin 1902), ayrıca büyük bir kısmı, Max Horten’in eserin tamamını tahlil ettiği Die Philosophie des Abū Raschīd (Bonn 1910) adlı çalışması içinde tercüme edilmiştir. Eser Ma‘n Ziyâde ve Rıdvân es-Seyyid tarafından tahkik edilerek neşredilmiştir (Beyrut 1979). A. Biram ve M. Horten’in adı geçen iki çalışmasının bir arada tıpkıbasımı da yapılmıştır (nşr. Fuat Sezgin, Frankfurt 1986).
2. Ziyâdâtü’ş-Şerḥ. İbn Hallâd’a ait olan ve eksik kalan kısmının Kādî Abdülcebbâr tarafından tamamlandığı kabul edilen eş-Şerḥ adlı esere yaptığı geniş ilâvelerden ibaret olup ilâhî sıfatlar ve tabiat felsefesi konularını ihtiva eder. Eksik bir nüshası British Museum’da mevcuttur (nr. 8613). Ebû Rîde tarafından, Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî’nin Dîvânü’l-uṣûl adlı eseri olması muhtemel görülerek yayımlanan (Kahire 1969) Fi’t-Tevḥîd adlı hacimli kitabın, yapılan araştırmalar sonunda Ziyâdât’ın bir kısmından ibaret olduğu anlaşılmıştır (Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî, el-Mesâʾil fi’l-ḫilâf, nâşirlerin girişi, s. 8).
3. İʿcâzü’l-Ḳurʾân. Eksik bir nüshası Tâif’te mevcuttur (Nüveyhiz, I, 209).
4. Kitâbü’t-Tenbîh. Hâkim el-Cüşemî, Şerḥu ʿUyûni’l-mesâʾil adlı eserinde Ebû Reşîd’in bu kitabından iktibaslarda bulunmuştur.
Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî’nin kaynaklarda zikredilen diğer eserleri de şunlardır: et-Teẕkire, el-Cüzʾ, en-Naḳż ʿalâ aṣḥâbi’ṭ-ṭabâʾiʿ, Mesâʾilü’l-ḫilâf beyne’l-Muʿtezile ve’l-Müşebbihe ve’l-Mücbire ve’l-Ḫavâric ve’l-Mürciʾe, Dîvânü’l-uṣûl.
BİBLİYOGRAFYA
Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî, el-Mesâʾil fi’l-ḫilâf beyne’l-Baṣriyyîn ve’l-Baġdâdiyyîn (nşr. Ma‘n Ziyâde – Rıdvân es-Seyyid), Beyrut 1979, s. 317-319, 327-335, ayrıca bk. nâşirlerin girişi, s. 6-22.
a.mlf., Fi’t-Tevḥîd (nşr. M. A. Ebû Rîde), Kahire 1969, s. 327-328, 460-461, 493-510, 515, ayrıca bk. nâşirin mukaddimesi, s. 7.
Hâkim el-Cüşemî, Şerḥu’l-ʿUyûn (Fażlü’l-iʿtizâl ve Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile içinde, nşr. Fuâd Seyyid), Tunus 1393/1974, s. 382-383.
Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, II, 180.
İbnü’l-Murtazâ, Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile, s. 116.
İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, III, 42.
Brockelmann, GAL Suppl., I, 344.
Sezgin, GAS, I, 626-627.
Nüveyhiz, Muʿcemü’l-müfessirîn, I, 209.
R. M. Frank, “Abū Ras̲h̲īd al-Nīsābūrī”, EI2 Suppl. (İng.), s. 31-32.
W. Madelung, “Abū Rašīd Nīsābūrī”, EIr., I, 367.