https://islamansiklopedisi.org.tr/el-muhtasar--halil
İbnü’l-Hâcib’in (ö. 646/1249) Muḫtaṣaru İbni’l-Ḥâcib olarak tanınan Câmiʿu’l-ümmehât’ı ile birlikte Mâlikî mezhep birikiminin sistematik sunumunu yapan çalışmalar, gelişmiş teknik terimlerin kullanıldığı muhtasarların telifinde bir dönüm noktası teşkil etmiş, Halîl b. İshak el-Cündî’nin el-Muḫtaṣar’ı da bu çizginin en yaygın ve etkili eseri olmuştur. İbnü’l-Hâcib’in muhtasarı, fetva ve kazâ sahalarında Mâlikî mezhebi mensupları için delil değeri olan önermelerin yanı sıra mezhep içi istidlâl vasıtalarıyla hüküm elde edebilen fakihlerin bilgi kaynağı olarak yararlanabileceği diğer görüşlere de yer vermekteydi. Halîl b. İshak’ın başarılarından biri, kendisinden önceki literatürden farklı şekilde Mâlikî fakihleri için delil değerine sahip meselelerden oluşan ortak bir metin teşkil etmesidir. Eser, fıkhî hükmü nihaî olarak belirtilmeyen birçok meseleyi içermekle beraber bu meselelerin mezhep içinde nasıl değerlendirileceğine yönelik bir rehber vazifesi görmektedir.
Yirmi beş yılda tamamlandığı rivayet edilen el-Muḫtaṣar, kısa sürede Mâlikî fıkhının öğretildiği ilim halkalarında ders kitabı haline gelmiş olsa da aslında fetva ve kazâ sahalarında Mâlikî mezhebine göre hüküm vermek mevkiinde olan fakihler için kaleme alınmıştır. Nitekim fıkıh ilminin dil ve meselelerinin bilinmesi bu eseri anlamak için yeterli olmamakta, Mâlikî tarihi ve literatürünün yanı sıra Halîl’in ders halkasından itibaren eseri çözümlemek amacıyla yapılan çalışmalar hakkında da bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Halîl b. İshak, mukaddimesinde eserini terim veya rumuz haline getirilen bir dizi kelime ile ördüğünü ifade eder (Muḫtaṣarü’l-ʿAllâme Ḫalîl, s. 7). Buna göre kitapta “fîhâ” Sahnûn’un el-Müdevvene’sini, “üvvile” el-Müdevvene şârihleri tarafından farklı yorumlanan meseleleri, “hilâf”, Mâlikî fakihlerinin çoğunluğunun hakkında ortak bir görüş sahibi olmadığı ve müellifin de bir tercihte bulunmadığı meseleleri, “kavleyn” ve “akvâl”, Mâlikî mezhep birikimi içinde birden fazla görüşün tercih edilip uygulandığı meseleleri, “tereddüd” mütekaddimîn devrinde yaşayan fakihlerden herhangi bir görüşün aktarılmadığı meseleleri, “lev”, Mâlikî mezhebini temsil eden görüşle diğer mezheplerin görüşlerinin mukayese edildiği meseleleri ifade etmektedir. Ayrıca eserde, Mâlikî mezhebinin teşekkül devrinin ardından fürû-i fıkıh sahasında bu mezhebe önemli katkılarda bulunmuş müctehidlerin görüşleri için de terimler geliştirilmiştir. Buna göre “ihtiyâr” Ebü’l-Hasan el-Lahmî’nin, “tercîh” Ebû Bekir İbn Yûnus es-Sıkıllî’nin, “zuhûr” İbn Rüşd el-Cedd’in ve “kavl” Mâzerî’nin çalışmalarını belirtmektedir. Bu dört terim, yukarıda geçtiği gibi masdar olarak zikredildiğinde anılan Mâlikî fakihlerinin el-Müdevvene üzerine yazdığı şerhlere işaret eder. Öte yandan söz konusu terimlerden türetilen fiiller bu kişilerin kendi ictihad ve görüşlerini belirtirken aynı kavramlardan türetilen isimler, diğer Mâlikî fakihlerinin görüşleri arasından bu dört fakihin yaptığı tercihleri ifade etmektedir. Adı geçen dört müctehid için kullanılan terimlerin kelime anlamları ile bu kişilerin Mâlikî fıkıh tarihi içindeki mevkileri arasında ilişki olduğu eser üzerinde çalışan birçok müellif tarafından belirtilmektedir. Meselâ Halîl b. İshak’ın İbn Yûnus için tercih kelimesini kullanmış olmasının bu fakihin mezhep içinde ictihad ve tahrîclerinden ziyade tercihleriyle tanınmasından kaynaklandığı söylenir (meselâ bk. Muhammed İlîş, I, 24). Eserde bu dört kişi dışındaki Mâlikî müctehidlerinin tercihleri “suhhihâ” ve “ustuhsine” kelimeleriyle belirtilmiştir. Mezhebi temsil eden bir hükmün bulunmadığı durumları akvâl, hilâf ve tereddüd gibi terimler kullanarak farklı açılardan tasnif etmesi el-Muḫtaṣar’ın en önemli özelliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu terimlerle ifade edilen meseleler hakkındaki görüşlerini İbnü’l-Hâcib’in el-Muḫtaṣar’ına yazdığı et-Tavżîḥ adlı şerhte açıklayan müellif, el-Muḫtaṣar’da söz konusu meselelerde mezhep birikiminin hangi açıdan incelenip mezhep içi fıkhî istidlâlin nasıl kullanılacağına dair zımnî tekliflere yer vermektedir. Yukarıdakiler dışında müellif tarafından belirtilmediği halde başka kelimelerin terim olarak kullanılıp kullanılmadığı ve eserin mukaddimesinde zikredilen terimlerin kullanılışında bir tutarsızlığın bulunup bulunmadığı tartışılmıştır. Ajentunmobi’ye göre esere has terimlerin kullanılışında bir tutarsızlıktan bahsetmek özellikle eserin belirli yerleri için mümkün olduğu halde Oloyede’ye göre böyle bir tutarsızlıktan söz edilemez (HI, XII/1 [1989], s. 87). Kitabın müellif tarafından nikâh bahsine kadar kaleme alınıp geri kalanının talebeleri tarafından hocalarının vefatının ardından notlarının bir araya getirilerek tamamlandığı yönündeki rivayet, Ajentunmobi’nin tutarsızlıkların el-Muḫtaṣar’ın son çeyreğinde görüldüğüne dair kanaatini (IS, XXV/3 [1986], s. 284) desteklemektedir.
Gerek mefhum gerek mesele seviyesinde yoğun bir metin olan el-Muḫtaṣar’ın anlaşılmasının zorluğu hakkındaki umumi kanaate, bazı çağdaş müelliflerin eserde kullanılan kelimelerin fıkıh diline âşina herkes tarafından bilinebilecek cinsten olduğu gerekçesiyle karşı çıkmasına rağmen kitabın mûtat Arapça söz dizimine ve ilmî üslûbuna uymayan ibarelerle örülü olması bu itirazın isabetli olmadığını göstermektedir. el-Muḫtaṣar, önceki ve sonraki önermelere sürekli atıfların yapıldığı, yalnızca bu metni çözümleme kültürüne sahip okuyucuların anlayabileceği cümleler içeren bir fıkıh kitabıdır.
el-Muḫtaṣar’ın Câmiʿu’l-ümmehât’ın ihtisarı olduğuna dair bazı tarih ve tabakat kitaplarında rastlanan ifadeleri, Halîl’in ihtisar konusunda İbnü’l-Hâcib’in takipçisi olduğu ve onun eserinden faydalandığı şeklinde anlamak isabetli olacaktır. Her iki eseri mukayese eden birçok Mâlikî fakihi, Halîl’in kitabının kavram ve muhteva olarak Câmiʿu’l-ümmehât’tan daha farklı ve zengin olduğu hususunda müttefiktir. el-Muḫtaṣar şârihleri eserin kaç mesele ihtiva ettiği hususunu tartışmış ve çok farklı rakamlar ileri sürmüşlerdir. Bu tartışmada kitabın muhtevası mantûk ve mefhum olarak ikiye ayrılmış, metnin özelliklerinden dolayı mantûk açısından dahi kaç mesele ihtiva ettiği hakkında bir ittifaka varılamamıştır. Hacvî, Mâlikî fıkhını öğreten bazı hocaların el-Muḫtaṣar’ın kapsadığı meseleleri yalnızca ortaya koyarak ders yapmasına rağmen bu derslerin kırk yıldan fazla devam ettiğini belirtmektedir (el-Fikrü’s-sâmî, IV, 460). Bertellî ise bazı meselelerin sadece Halîl’in eserinin mantûk veya mefhumunda yer aldığını, Mâlikî literatürünün başka bir metninde bulunmadığını ifade etmektedir (Fetḥu’ş-şekûr, s. 125).
Önce Mısır Mâlikî çevresinde, hemen ardından İfrîkıye’de ve IX. (XV.) yüzyılın başlarında Mağrib’de yayılan el-Muḫtaṣar’ı inceleyen birçok âlimin okutmakta olduğu İbnü’l-Hâcib’in ve İbn Arafe’nin muhtasarlarını terkettiğine dair rivayetler bulunmaktadır. VIII. (XIV.) yüzyıldan sonra Mâlikî fıkhının büyük ölçüde Halîl b. İshak’ın el-Muḫtaṣar’ı ekseninde geliştiği ve bu eserin gerek fıkıh eğitiminde gerekse fetva ve kazâ sahalarında başlıca kaynak haline gelerek kendisinden önce kaleme alınmış metinleri gölgede bıraktığı görülmekte, Nâsırüddin el-Lekānî’nin, “Biz -Mâlikî olmaktan ziyade- Halîlîyiz” sözü de (Ahmed Bâbâ et-Tinbüktî, Neylü’l-ibtihâc, s. 171) eserin Mâlikî fıkıh tarihinde ne kadar merkezî bir yeri bulunduğuna işaret etmektedir. Bu gelişmenin, bünyesinde hem ehl-i hadîs anlayışından ve ihyâ hareketlerinden etkilenmiş fakihlerin, hem müteahhirîn döneminde fıkhın aldığı şekilden rahatsız olarak erken dönem metinlerine dönülmesini isteyen âlimlerin, hem de fıkıh eğitimini bir muhtasar metin çerçevesinde yürütmenin sakıncalarına dikkat çeken Mâlikîler’in yer aldığı özellikle Mağrib merkezli bir muhalefet akımının teşekkül etmesine sebep olduğu anlaşılmaktadır (bk. MÂLİKÎ MEZHEBİ).
Hanefî ulemâsının Kudûrî’nin el-Muḫtaṣar’ı için kullandığı gibi müteahhirîn devri Mâlikîler’inin “el-Kitâb” olarak adlandırdıkları Halîl b. İshak’ın el-Muḫtaṣar’ı, modernleşme süreciyle birlikte İslâm dünyasında ortaya çıkan düşünce hareketlerinin etkisiyle önemini kısmen yitirmişse de klasik fıkıh eğitimi ve fetva sahalarında merkezî metinlerden biri olma özelliğini korumaktadır.
el-Muḫtaṣar, XIX. yüzyılın ilk yarısında Kuzey ve Orta Afrika’daki sömürge idarelerinin ilgisini çekmiş ve bu sebeple ilk baskıları Paris’te yapılmış (nşr. G. Richebe, 1855, 1883; nşr. G. Delphin, 1900), daha sonra İslâm dünyasında yayımlanmıştır (Bulak 1293; Kahire 1304, 1309; Kostantîne 1878; Cezayir 1889, 1908). Nicolas Perron’un dipnotlar ve farklı şerhlerden iktibas ettiği açıklamalarla beraber Précis de jurisprudence musulmane ou principles de législation musulmane civile et religieuse selon le rite malekite par Khalīl Ibn-Ishak adıyla neşredilen Fransızca tercümesinin (Paris 1848-1854) eksik olduğu ifade edilmektedir. Bir başka Fransızca çeviri N. Seignette tarafından Code musulman par Khalīl: Rite malekite, statut reel ismiyle yayımlanmıştır (orijinal metniyle birlikte, Kostantîne 1878-1883; Paris 1911). Edmond Fagnan, eser için Perron tercümesini esas alarak Concordances du manuel de droit de Sidi Halīl adıyla hacimli bir indeks hazırlamış (Alger 1889), ayrıca cihad ve nikâh bablarını Le djihad ou guerre sainte selon l’école malekite (Alger 1908) ve Mariage et repudiation başlıklarıyla Fransızca’ya tercüme etmiştir (Alger 1909). Nijerya sömürge hükümeti için F. H. Huxton’ın yaptığı İngilizce çevirinin (London 1916) aslında eserin özeti olduğu ve Nicolas Perron’un tercümesinden yararlanılarak hazırlandığı anlaşılmaktadır. el-Muḫtaṣar’ın İngilizce’ye tam tercümesi Alexander David Russell ile Abdullah el-Me’mûn es-Sühreverdî tarafından yapılmıştır (London, ts.). Eseri Ignazio Guidi ve David Santillana Muhtasar o Sommario del Diritto Malechita di Halīl Ibn Ishaq adıyla İtalyanca’ya çevirmiştir (I-II, Milano 1919, 1926). XX. yüzyıl boyunca İslâm dünyasında birçok defa basılan eseri Ahmed Ali Harekât, meseleleri numaralandırıp ihtirazî ifadeleri ve metne sonradan eklenen kelimeleri belirterek neşretmiştir (Beyrut 1995).
Şerhleri. el-Muḫtaṣar, İslâm medeniyeti tarihinde hakkında en çok şerh yazılan kitaplar arasında yer almaktadır. Müteahhirîn devri Mâlikîliğinde fıkıh eğitimi amacıyla kullanılan başlıca eser oluşunun yanı sıra yoğun, zor ve kendine has terimlerle örülü metin yapısı da kitap hakkında bu kadar çok çalışma yapılmış olmasının sebepleri arasında sayılmaktadır. Sâlimî’ye göre yalnız Batı Sahrâ’da esere dair kaleme alınan şerh, hâşiye, nazım gibi çalışmaların sayısı 1500’ü aşmaktadır (Nedvetü’l-İmâm Mâlik, III, 265). el-Muḫtaṣar üzerine yazılan şerhlerin başlıcaları şunlardır: 1. Behrâm b. Abdullah ed-Demîrî (ö. 805/1402), eş-Şerḥu’l-kebîr, eş-Şerḥu’l-evsaṭ, eş-Şerḥu’ṣ-ṣaġīr. Bu üç şerh, Mâlikî çevrelerinde yaygın olarak kullanılan el-Muḫtaṣar şerhleri arasında en erken kaleme alınanlar olarak tanınmaktadır. Mâlikî halkalarında eş-Şerḥu’l-evsaṭ’ın daha çok tanındığı kaydedilmekle beraber söz konusu çalışmalar arasında kompozisyon ve muhteva açısından öne çıkan eserin, notlar halindeki müsveddelerini Behrâm’ın bir talebesinin düzenlemesiyle meydana gelen eş-Şerḥu’ṣ-ṣaġīr olduğu belirtilir. 2. Muhammed b. Yûsuf el-Mevvâk, et-Tâc ve’l-iklîl (Hattâb’ın şerhiyle birlikte, I-II, Kahire 1328-1329; I-VI, Kahire 1331; I-VI, Beyrut 1398; I-VIII, Beyrut 1416/1995). Önceki şerhlerden farklı olarak metindeki her önermenin Mâlikî literatüründeki kaynaklarını tesbite çalışmakta ve bu kaynaklarda bulduğu en veciz ve el-Muḫtaṣar’daki önermelere en yakın ifadeleri açıklama niteliğinde zikretmektedir. 3. İbn Gāzî el-Miknâsî, Şifâʾü’l-ġalîl fî ḥalli muḳfeli Ḫalîl. Behrâm’ın şerhlerinde eksik kalan yahut müellif tarafından hatalı kabul edilen meseleler üzerinde yoğunlaşması ile temayüz etmektedir. Meşhur şârihlerden Hattâb’ın övdüğü ve yararlandığı şerhler arasında yer alır. 4. Muhammed b. Muhammed el-Hattâb, Mevâhibü’l-celîl fî şerḥi Muḫtaṣarı Ḫalîl (Mevvâk’ın şerhiyle birlikte basılmıştır). Bu şerh, kendisinden sonra el-Muḫtaṣar üzerine eser yazanların müstağni kalamadığı tek kitap olarak şöhret bulmuştur. 5. Ali b. Muhammed el-Üchûrî, eş-Şerḥu’l-kebîr, eş-Şerḥu’l-vasîṭ, eş-Şerḥu’ṣ-ṣaġīr. Bunlardan özellikle eş-Şerḥu’l-kebîr daha önceki şerhlerin nakil ve tahrîc hatalarını göstermesiyle öne çıkmaktadır. Üchûrî’nin başlattığı şerh geleneği, muhteva ve üslûp açısından kendisine has bir tarz geliştirerek el-Muḫtaṣar şerhleri içinde ayrı bir grup teşkil etmekte, bu geleneğe mensup olan çoğu Mısırlı Mâlikî fakihlerine Ecâhire adı verilmektedir. Abdülbâkī b. Yûsuf ez-Zürkānî, Muhammed b. Abdullah el-Haraşî ve Şübrahîtî, Ecâhire’nin en tanınmış şârihleri arasında sayılır. Ecâhire’nin tercih ve açıklamaları mezhep geleneği içinde ayrı bir delil değerine sahip olmuş ve onların ortak görüşleri birçok meselede râcih olarak kabul edilmiştir. Ecâhire’nin geç dönem Mısır Mâlikîliği’nin mezhebe katkılarını temsil ettiği söylenebilir. Nitekim Mısır Mâlikîliği XI. (XVII.) yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ecâhire geleneğini esas almış ve bu geleneğin katkı ve görüşlerini muteber kabul etmiştir. Her ne kadar Ecâhire’nin görüşlerini eleştiren fakihler Mısır’da da var olmuşsa da bu geleneği tenkit eden esas çalışmalar Kuzey Afrika’da yapılmıştır. Birçok Kuzey Afrikalı fakih, bu şerh geleneğinin ürünlerini mezhep literatürünün güvenilir eserleri arasında kabul etmemektedir. Geç dönem Kuzey Afrika Mâlikîliği’nin çalışmalarını yoğunlaştırdığı başlıca sahalardan biri Ecâhire’nin eserlerinde gördükleri hatalardır. Söz konusu çalışmalar arasında Tâvüdî-Bennânî-Ruhûnî-Cennûn çizgisi özellikle zikredilmelidir. 6. Abdülbâkī b. Yûsuf ez-Zürkānî, Şerḥ ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl (I-IV, Bulak 1303, 1310; Muhammed b. Hasan el-Bennânî’nin hâşiyesiyle birlikte; I-VIII, Beyrut, ts.). En tanınmış şerhlerden biri olup Ali el-Üchûrî’nin şerhlerinden yararlanılarak hazırlanmıştır. Birçok müellif, bu eserin daha önceki şerhlere ihtiyaç bırakmayacak bir muhteva zenginliğine sahip bulunduğunu ifade etmekle birlikte eserin çok sayıda hatasının olduğu anlaşılmaktadır. Kuzey Afrika ulemâsının Ecâhire’yi eleştirirken üzerinde en çok durdukları eser Zürkānî’nin bu şerhi olmuştur. Ali b. Ahmed el-Adevî’nin Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi’z-Zürḳānî ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl’i, Muhammed b. Hasan el-Bennânî’nin el-Fetḥu’r-rabbânî fîmâ zehele ʿanhü ez-Zürḳānî’si, Muhammed İbn Sûde et-Tâvüdî’nin Ṭâliʿu’l-emânî ʿalâ meṭâliʿi’z-Zürḳānî’si ve Muhammed b. Ahmed er-Ruhûnî’nin Evḍaḥu’l-mesâlik ve eshelü’l-merâḳī ilâ sebki ibrîzi’ş-Şeyḫ ʿAbdilbâḳī adlı eseri, Zürkānî şerhini tenkit ve hatalarına işaret etmek amacıyla kaleme alınan başlıca hâşiyeler olup bunlardan özellikle Tâvüdî ve Bennânî’nin eserleri olmadan Zürkānî şerhinin okunmasına izin verilmediği kaydedilmektedir. Hocası Muhammed b. Hasan et-Tıtvânî el-Cenevî’nin Zürkānî, Hattâb, Mevvâk, Remâsî ve Bennânî’ye dair yazdığı notları da esas alan Ruhûnî ise bu hâşiyeler üzerine Ecâhire’nin ulaşamadığı eserlerden de istifade ederek geniş ve iktibaslarla dolu bir eser kaleme almıştır. el-Emîrü’l-Kebîr es-Sünbâvî’nin Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi ʿAbdilbâḳī ez-Zürḳānî ʿalâ Ḫalîl adlı kitabı da Zürkānî şerhinin hatalarına dairdir. Muhammed b. Medenî Cennûn, Ruhûnî’nin hâşiyesini ihtisar etmiş ve naslarla irtibatını yeniden kurmuştur. Zürkānî şerhinin ayrıntılı bir analitik indeksi, Küveyt Vezâretü’l-evkāf ve’ş-şuûnü’l-İslâmiyye tarafından eserin Beyrut 1978 baskısı esas alınarak hazırlatılmıştır (Fihrisü Şerḥi’z-Zürḳānî ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl fi’l-fıḳhi’l-Mâlikî, Küveyt 1407/1986). 7. Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, eş-Şerḥu’l-kebîr ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl, eş-Şerḥu’ṣ-ṣaġīr ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl. Haraşî, her iki şerhini de babasının el-Muḫtaṣar hakkında tuttuğu kayıtlardan istifade ederek yazmıştır. el-Muḫtaṣar üzerine yazılan şerhlerin en tanınmışlarından olan her iki şerhe dair birçok hâşiye kaleme alınmakla beraber küçük şerhin Mağrib’de daha çok yaygın olduğu belirtilmektedir. Muhammed b. Muhammed el-Attâr ez-Zimâmî ve Ali b. Ahmed el-Adevî’nin hâşiyeleri Haraşî’nin eseri hakkında kaleme alınan en tanınmış çalışmalardır. Büyük şerh hem müstakil olarak (I-V, Kahire 1306) hem Adevî hâşiyesiyle birlikte (I-VIII, Bulak 1299, 1318, 1319) yayımlanmıştır. 8. Ebû Ali İbn Rahhâl, Şerḥu Muḫtaṣarı Ḫalîl. Hemen hemen Mâlikî mezhebinin bütün metinlerini ihtiva ettiği söylenen eserin bazı nüshalarının on beş cilt olduğu kaydedilmektedir. 9. Ahmed b. Abdülazîz es-Sicilmâsî el-Hilâlî, Nûrü’l-baṣar fî şerḥi’l-Muḫtaṣar. Tamamlanmamış olmasına rağmen kullandığı mezhep kaynakları, literatür tenkidi, yer verdiği fıkıh usulü ve küllî kaide bilgilerinden ötürü sürekli müracaat edilen bir şerh olmuştur. Nâbiga Muhammed b. A‘mer el-Galâvî’nin mezhep literatürünü ve birikimini ele alan Bûṭlayḥiyye adlı manzumesi büyük ölçüde bu şerhin ilgili kısımlarının nazmedilmiş halidir. 10. Derdîr, Şerḥu Muḫtaṣarı Ḫalîl. Eserin en meşhur şerhleri arasında sayılan kitap daha önceki şerhlerden farklı tercih ve açıklamaları ile dikkati çeker. Zürkānî, Şübrâhîtî ve Haraşî’den istifade edilerek kaleme alınan eser Kuzey Afrika’da fetva kaynağı sayılan şerhler arasında kabul edilmiştir. Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī’nin Ḥâşiyetü’d-Desûḳī ʿale’ş-Şerḥi’l-kebîr li-Derdîr ʿalâ Muḫtaṣar adıyla bilinen hâşiyesi eser üzerine yazılmış hâşiyelerin en tanınmışıdır (adı geçen şerhle birlikte, I-IV, Bulak 1282, 1287; Kahire 1303, 1310). Bu hâşiyenin, XIII. (XIX.) yüzyılın ortalarında yaşamış Mâlikî âlimlerinin fetva ve kazâ sahasında en çok başvurdukları ve en sık atıf yaptıkları eser olduğu belirtilmektedir. 11. el-Emîrü’l-Kebîr es-Sünbâvî, el-İklîl şerḥu Muḫtaṣarı Ḫalîl. Doğrudan alâkalı görmediği bilgilere yer vermeyen ve el-Muḫtaṣar’ın metnine uygun üslûbu sebebiyle Mâlikî çevrelerinde kabul gören şerhlerden biridir. 12. Muhammed İlîş, Mineḥu’l-celîl ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl. Mısır başmüftüsü olan müellifin bu şerhi yine kendisine ait hâşiyesiyle birlikte basılmıştır (I-IV, Bulak 1294; Beyrut 2003).
Bunların dışında Ali b. Hasan İbnü’l-Furât, Abdullah b. Mikdâd el-Akfehsî, İbn Merzûk el-Hafîd, Bisâtî, İbn Sirâc, İbrâhim b. Fâyid ez-Zevâvî, İbnü’l-Ezrak el-Gırnâtî, Ahmed b. Abdurrahman Halevlev, Ahmed Zerrûk, Nâsırüddin el-Lekānî, İbnü’n-Nâsıh et-Trablusî, Menûfî, Muhammed b. İbrâhim et-Tetâî, Bedreddin el-Karâfî, Sâlim b. Muhammed es-Senhûrî, Ahmed Bâbâ et-Tinbüktî, İbn Âşir el-Fâsî, Ahmed b. Saîd el-Müceylîdî, İbrâhim b. Mer‘î eş-Şübrâhîtî, Ahmed b. Kāsım el-Bûnî, Cessûs lakabıyla tanınan Muhammed b. Kāsım el-Fâsî, Muhammed el-Emîn b. Ahmed el-Cekenî’nin şerhleri de burada zikredilmelidir. el-Muḫtaṣar’ın metni üzerine hâşiye kaleme alan başlıca Mâlikî fakihleri arasında Şemseddin Muhammed b. Hasan el-Lekānî, Meymûn b. Mûsâ et-Tahîhî, Abdurrahman b. Ali el-Üchûrî, Muhammed b. Mahmûd el-Venkerî Bağyu‘, İbn Âşir el-Fâsî, Hamdûn b. Muhammed b. Mûsâ, Muhammed b. Ahmed Meyyâre, Ahmed b. Muhammed el-Makkarî, Muhammed b. Ahmed el-Misnâvî anılabilir. el-Muḫtaṣar’ı nazmetme çalışmalarının en tanınmışları içinde Ahmed b. Kāsım el-Bûnî’nin Naẓmü fuṣûli Muḫtaṣarı Ḫalîl’i yer almaktadır. Ayrıca el-Muḫtaṣar’ın belirli yönleri ve özelliklerini işleyen risâle ve zeyil formlarında kaleme alınmış bir telif geleneğinden söz edilebilir. İbn Azzûm el-Kayrevânî’nin (Kāsım b. Muhammed) Terâcimü’l-Muḫtaṣari’l-Ḫalîlî adlı eseri bu geleneğin bir parçası kabul edilmelidir.
BİBLİYOGRAFYA
Cündî, Muḫtaṣarü’l-ʿAllâme Ḫalîl fî fıḳhi’l-İmâm Mâlik (nşr. Ahmed Ali Harekât), Beyrut 1415/1995, tür.yer.
Ahmed Bâbâ et-Tinbüktî, Neylü’l-ibtihâc (nşr. Abdülhamîd Abdullah el-Herrâme), Trablus 1989, tür.yer.
a.mlf., Kifâyetü’l-muḥtâc (nşr. Muhammed Mutî‘), Rabat 1421/2000, I-II, tür.yer.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1628-1629.
Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, el-Ḫaraşî ʿalâ Muḫtaṣarı Ḫalîl, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), I, 39-49.
Tâlib Muhammed b. Ebû Bekir es-Sıddîk el-Bertellî, Fetḥu’ş-şekûr fî maʿrifeti aʿyâni ʿulemâʾi’t-Tekrûr (nşr. M. İbrâhim el-Kettânî – M. Haccî), Beyrut 1401/1981, s. 125.
el-Emîrü’l-Kebîr es-Sünbâvî, el-İklîl şerḥu Muḫtaṣarı Ḫalîl (nşr. Ebü’l-Fazl Abdullah es-Sıddîk el-Gumârî), Kahire, ts. (Mektebetü’l-Kāhire), neşredenin girişi, s. v-t.
Muhammed İlîş, Minaḥu’l-celîl şerḥu Muḫtaṣari’l-ʿAllâme Ḫalîl (nşr. Abdülcelîl Abdüsselâm), Beyrut 2003, I, 11-26.
Muhammed el-Emîn b. Ahmed Zeydân el-Cekenî eş-Şinkītî, Şerḥu Ḫalîl b. İsḥâḳ el-Mâlikî (Naṣîḥatü’ḍ-ḍuʿafâʾ ve irşâdü’l-aġviyâʾ), Beyrut 1413/1993, I, 16, 34.
Muhammed el-Beşîr Zâfir el-Ezherî, el-Yevâḳītü’s̱-s̱emîne (Ṭabaḳātü’l-Mâlikiyye), Kahire 1420/2000, tür.yer.
Serkîs, Muʿcem, I, 780, 820, 836, 870, 876, 966.
Mahlûf, Şeceretü’n-nûr, I-II, tür.yer.
Brockelmann, GAL, II, 102-103; Suppl., II, 96-99.
Îżâḥu’l-meknûn, II, 449.
A. S. Fulton – M. Lings, Second Supplementary Catalogue of Arabic Printed Books in the British Museum, London 1959, s. 410.
A. G. Ellis, Catalogue of Arabic Books in the British Museum, London 1967, I, 852-853.
M. Âbid el-Fâsî, Fihrisü maḫṭûṭâti Ḫizâneti’l-Ḳaraviyyîn, Dârülbeyzâ 1399-1400/1979-80, I-II, tür.yer.
J. S. Trimingham, The Influence of Islam Upon Africa, London 1980, s. 62.
el-Cîlânî es-Sâlimî, “Ḫidmetü’l-meẕhebi’l-Mâlikî fi’ṣ-Ṣaḥrâʾi’l-Maġribiyye”, Nedvetü’l-İmâm Mâlik, Fas 1400/1980, III, 261-301.
Abdülazîz Binabdullah, Maʿlemetü’l-fıḳhi’l-Mâlikî, Beyrut 1403/1983, s. 53-189.
Hacvî, el-Fikrü’s-sâmî fî târîḫi’l-fıḳhi’l-İslâmî (nşr. Eymen Sâlih Şa‘bân), Beyrut 1416/1995, I-IV, tür.yer.
Muhammed Riyâz, Uṣûlü’l-fetvâ ve’l-ḳażâʾ fi’l-meẕhebi’l-Mâlikî, Dârülbeyzâ 1419/1998, s. 488, 507-508, 530-531, 596-597.
M. İbrâhim Ali, Iṣṭılâḥu’l-meẕheb ʿinde’l-Mâlikiyye, Dübey 1421/2000, tür.yer.
A. D. H. Bivar – M. Hiskett, “The Arabic Literature of Nigeria to 1804: A Provisional Account”, BSOAS, XXV/1 (1962), s. 145.
Musa Ali Ajetunmobi, “A Critical Study of Mukhtasar Khalīl”, IS, XXV/3 (1986), s. 275-288.
I. O. Oloyede, “Mukhtasar Khalīl and the Understanding of Islamic Law in Nigeria”, HI, XII/1 (1989), s. 83-90.
Moh. Ben Cheneb, “K̲h̲alīl b. Isḥāḳ”, EI2 (İng.), IV, 964.
Cengiz Kallek, “Cündî”, DİA, VIII, 116-117.