- 1/4Müellif: SIRRI ERİNÇBölüme GitGüneydoğu Asya ile Avustralya arasında yer alan çok sayıdaki ada üzerinde kurulmuştur. Batıdan doğuya doğru uzunluğu 5000 kilometreden fazla bir alana...
- 2/4Müellif: SYED MUHAMMAD NAQUIB al-ATTASBölüme GitII. TARİH İslâmî Dönem. Malezya-Endonezya takımadalarındaki muhtemel müslüman yerleşmeleri hakkında mevcut en eski bilgi, bir Çin kaynağında rastlanan...
- 3/4Müellif: İSMAİL HAKKI GÖKSOYBölüme GitIII. ÜLKEDE İSLÂMİYET İslâmiyet’in Endonezya’ya ne zaman, nasıl ve nereden girip yayıldığına ilişkin yazılı metin ve kaynakların çok az olması, gerek ...
- 4/4Müellif: İSMAİL HAKKI GÖKSOYBölüme GitSömürge Dönemi. Endonezya adaları, XVI. yüzyılın başlarından itibaren Avrupalı sömürgeci devletlerin nüfuz ve tesiri altına girmeye başladı. 1511 yılı...
https://islamansiklopedisi.org.tr/endonezya#1
Güneydoğu Asya ile Avustralya arasında yer alan çok sayıdaki ada üzerinde kurulmuştur. Batıdan doğuya doğru uzunluğu 5000 kilometreden fazla bir alana serpilmiş bulunan bu büyüklü küçüklü adaların sayısı 13.677’dir; bunların ancak 3000 kadarı meskûn olup başlıcaları şunlardır: Sumatra, Cava, Kalimantan, Irian Jaya, Madura, Sumba, Timor ve Sulavesi. 17 Ağustos 1945 tarihinde Hollanda’ya karşı bağımsızlığını ilân eden ülkenin yüzölçümü 1.919.443 km2, nüfusu 179.378.946 (1990), başşehri Cakarta’dır. Endonezya başkanlık rejimiyle idare edilen üniter bir devlettir ve yürütme gücünü, devletin en yüksek organı olan Majlis Permusyawaratan Rakyat tarafından beş yıllık süre için seçilen devlet başkanı ile başkan yardımcısı temsil eder. Bakanlar kurulu devlet başkanına yardımcı bir organdır. Yasama yetkisini bölge delegeleriyle siyasî parti, temsilciler meclisi, işçi, köylü, ordu ve öğrenci gruplarının temsilcilerinden oluşan 1000 üyeli Majlis Permusyawaratan Rakyat ile 400 üyesi doğrudan seçimle, 100 üyesi de devlet başkanının tayiniyle belirlenen 500 üyeli Dewan Perwakilan Rakyat elinde tutmaktadır. Yargı kurumu bağımsızdır ve Cakarta’da en üst mahkeme (mahkamah agung), önemli şehirlerde yüksek mahkemeler, diğer şehirlerde de normal mahkemeler şeklinde teşkilâtlanmıştır. Her beş yılda en az bir defa toplanan Majlis Permusyawaratan Rakyat’ın başlıca görevleri devletin temel politikalarını belirlemek ve devlet başkanı ile yardımcısını seçmektir. Her türlü kanun yapma yetkisini elinde bulunduran Dewan Perwakilan Rakyat’ta, Nisan 1987 seçimleri sonunda, ülkenin en büyük partisi olan Golangan Karya (= GOLKAR, Hizmet Grupları) 299, dört İslâmî partinin (Nehdatü’l-ulemâ, Partai Sarikat Islam Indonesia [= PSII, Endonezya İslâm Birliği Partisi], Persatuan Tarbiyah Islamiyah [= PERTI, İslâm Eğitim Birliği], Partai Muslimin Indonesia [= PARMUSI, Endonezya Müslümanları Partisi]) birleşmesiyle oluşan Partai Persatuan Pembangunan (= PPP, Birleşik Kalkınma Partisi) altmış bir, hıristiyan ve milliyetçi partilerin birleşmesiyle kurulan Partai Demokrasi Indonesia da (= PDI, Endonezya Demokrasi Partisi) kırk üye ile temsil edilmektedir. Endonezya Birleşmiş Milletler, İslâm Konferansı Teşkilâtı, Güneydoğu Asya Uluslar Birliği ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilâtı’na (OPEC) üyedir.
I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA
Yüzey Şekilleri. Endonezya Güneydoğu Asya ile Avustralya kıyıları arasında, âdeta sıçrama taşları veya denizle yer yer kesilmiş bir kıstak oluşturacak şekilde dizilmiş adalardan meydana gelen bir köprü ve birçok bakımdan bir geçiş alanıdır. Bu adalar ülkesinin batı kesimlerinde, meselâ Sumatra’da Asya özellikleri hâkim iken doğu kesimindeki Irian Jaya’da (eski Batı Yeni Gine) Avustralya’ya ait tabii ve beşerî özellikler ön plana geçer. Ülkeyi meydana getiren adalar, uzunluğu kuzey-güney doğrultusunda 2000, doğu-batı doğrultusunda 5200 kilometreyi bulan bir alana yayılmış olmalarına rağmen bazı gruplar veya takımadalar halinde toplanmışlardır. Bu grupların her bakımdan en önemlisi, güneyde Hint Okyanusu’nun kenarındaki çok derin bir deniz çukurunun (Cava çukuru, 7450 m.) kuzeyinde geniş bir yay çizen, birbirinden dar boğazlarla ayrılmış Büyük Sunda (Sumatra 473.000 km2, Cava 126.000 km2, Madura) ve Küçük Sunda (Bali, Lombok, Sumbawa, Flores, Timor) takımadalarıdır. Endonezya’nın özünü ve en kalabalık kesimini oluşturan ve bir arada 670.000 km2’lik bir yer kaplayan bu grubun kuzeyinde, sığ bir alan olan Cava denizinin kuzey kenarında 540.000 km2’lik büyük kısmı Kalimantan adıyla Endonezya’ya ait olan Borneo adası yer alır. Onun doğusunda, derin bir oluk oluşturan Makassar Boğazı’nın ötesinde Maluku (74.500 km2) ve Sulavesi (eski adı Selebes, 189.000 km2) takımadaları ve nihayet en doğuda Arapura sığlığı üzerinde, toplam yüzölçümü 745.000 km2 olan ve 421.951 km2’lik batı yarısı Irian Jaya adıyla Endonezya’ya ait bulunan Yeni Gine’ye geçilir.
Endonezya adaları, özellikle Cava çukurunun kuzeyindeki Sunda adalar yayı, Büyük Okyanus’u kuşatan ateş çemberinin, volkanik faaliyetlerin ve depremlerin çok sık ve şiddetli olduğu bir kesimi üzerinde yer alır. Sayıları pek çok olan volkanların halen 128’i faal durumdadır. Bunların patlamaları, püskürdükleri akıcı lavlar ve yağmur sularıyla bir çamur akıntısı halinde yamaçlardan aşağı doğru hızla inen küller zaman zaman büyük can ve mal kayıplarına sebep olur. Sumatra ile Cava asimetrik bir engebelik gösterir ve Hint Okyanusu’nun kenarında, Pliyosen devrinde de kıvrılmalara uğramış tortullardan oluşan 1000-2000 m. yükseklikteki platolar ve dağlar yer alır. Bu kuşağın kuzeyinde yine kıvrımlı tersiyer oluşukları üzerinde yükselen volkanlar dizisine geçilir. Bu volkanların bazıları 3000 metreyi aşan yükseltilere erişirler (Cava’da Semeru 3676 m., Lombok adasında Rinjani 3736 m.). Akarsuların kaynak alanını ve sözü geçen adaların bel kemiğini oluşturan bu yüksek volkanik kesimin kuzeyinde nüfusun en büyük kısmının yaşadığı tepeliklerle geniş ve bataklık kıyı ovaları uzanır. Borneo’nun Endonezya’ya ait kısmı, Alp kıvrımlarıyla şekillenmiş olan kuzeydoğu kesimi dışında vadilerle yarılmış, en yüksek noktası 2500 metreye yaklaşan eski bir masiftir. En doğudaki Irian Jaya’nın güney yarısı, Kuzey Avustralya eski kütlesinin bir uzantısını örten alüvyonlardan oluşmuş bataklık ovalar, kuzey yarısı ise Alp kıvrımları ile şekillenmiş genç dağlarla kaplıdır. Bu adanın ortasında bir baştan ötekine uzanan sıradağlar üzerinde, en yüksekleri Irian Jaya kesimindeki Puncak Jayawijaya olan (eski adı Carstensz dağı, 5030 m.) 4000 metreden yüksek birçok doruk ve küçük buzul görülür.
İklim ve Bitki Örtüsü. Ekvatorun iki yanında uzanan ve aynı zamanda muson rüzgârlarının da etki alanında bulunan ülkenin çoğu yerinde, sıcaklığın yaz ve kış arasında pek değişmediği ekvatoral iklimin muson tipi görülür. Bununla beraber Sumatra, Kalimantan ve Sulavesi’nin kuzey yarısı ile Maluku takımadalarında ekvatoral iklim karakteri daha belirgindir. Yıllık yağış miktarının birçok yerde 3000 milimetreyi aştığı (Batı Kalimantan’da Pontianak: 4000 mm.) bu bölgelerde bütün aylar bol yağış almakla beraber âzami yağış ekim-kasım döneminde düşer. Buna karşılık ekvatorun güneyinde yer alan Cava ile Küçük Sunda adalarında ekvatoral muson iklimi karakteri daha ağır basar. Aylık ortalama sıcaklıkların 26-28 °C arasında olduğu bu adalar kuzeybatı musonlarının estiği ekim-mayıs döneminde yağış alır. Batıda daha bol olan yağış miktarı (Cakarta’da ortalama yılda 1760 mm.) genellikle doğuya gidildikçe biraz azalır ve aynı zamanda güneydoğu musonlarına rastlayan kurak mevsim uzar. Bitki örtüsü, bu nemli ve sıcak iklime uygun olarak çok gür ve tür bakımından da son derece zengindir. İnsanlar tarafından açılan yerler dışında ülkenin büyük kısmı her zaman yeşil yağmur ormanlarıyla kaplıdır. Daha az yağış alan bazı kesimlerde, özellikle Küçük Sunda adalarında daha az yoğun ormanlar ve savan formasyonları görülür. Sumatra ve Kalimantan’ın geniş ovaları ise bataklık ormanları ile kaplıdır. Devâsâ ağaçların, aşırı ölçüde gelişmiş liyanların, orkidelerin, baharat elde edilen çeşitli bitkilerin ve dünyanın en büyük çiçeğinin (çapı 1 metreyi aşan rafflesia) sık bir örtü oluşturduğu yağmur ormanlarında dar bir alanda binlerce türe rastlanır. Muhtelif bölgelerinde kaplan ve panterlerin, ayıların, yaban öküzlerinin, fillerin, gergedanların, orangutanların, dev kertenkelelerin yaşadığı ülke kuş çeşidi bakımından da çok büyük zenginliğe sahiptir.
Akarsular ve Göller. Su kaynakları bakımından zengin olan Endonezya’da akarsular, yeryüzü yapısının gereği kısa ve düzensiz rejimlidirler. Ülkenin en büyük nehirleri güney Sumatra, Kalimantan ve Irian Jaya’dadır, Sumatra’daki Barisan dağlarından doğan çok sayıda nehir kuzeydoğuda denize dökülürken Kalimantan’dakiler güneyde, Maoke dağlarından doğan Irian Jaya’dakilerin ise bir kısmı kuzeyde, bir kısmı da güneyde denize kavuşurlar. Zengin muson yağmurlarıyla beslenen akarsuların uzun ve durgun olanlarından ulaşımda da istifade edilir. En yoğun yerleşim alanlarının su kenarları olduğu Endonezya’da büyük göl bulunmamakta, sadece Barisan dağlarında irili ufaklı çok sayıda krater gölüne rastlanmaktadır.
Nüfus ve Etnik Yapı. 1900 yılında ancak 45 milyon olan ülke nüfusu hızla artarak 1939’da 68,4 milyona, 1990 da da 179.323.000’e ulaştı; 2000 yılında ise 222 milyonu aşacağı tahmin edilmektedir. Halkı çeşitli etnik gruplardan oluşur. Bu grupların en büyüğü, nüfusun yarısına yakınını (% 45) meydana getiren Cavalılar’dır; sayıca onları % 13,6 ile Sundalılar ve onları da Çinliler (% 2,3) takip eder. Ayrıca özellikle Kalimantan ve Irian Jaya’da sayılan çok daha az ve kültür düzeyleri çok düşük olan birçok etnik grup vardır. Bunlardan başka ülkede küçük sayılarda Hintliler, Araplar ve Hollandalılar da yaşamaktadır. Endonezya’da ortalama nüfus yoğunluğu km2/90 kadar olmakla birlikte, bölgeler ve muhtelif adalar arasında çok büyük farklar bulunur. Ülke nüfusunun yarıdan çoğu Cava’da yaşar. Burada ortalama nüfus yoğunluğu km2’ye 800 kişi kadardır Ancak 1,2 milyon insanın yaşadığı Irian Jaya’da ise bu oran km2’ye üç kişiyi dahi bulmaz. En büyük şehirler de ülkenin en kalabalık adası olan Cava’dadır. Bunların başında, Cava’nın kuzeybatı kıyısındaki Cakarta gelir (1990’da 8.254.000); onu aynı adanın doğusundaki Surabaya (1985’te 2.345.206) ve Sumatra adasının kuzeyindeki Medan (1985’te 2.110.000), Cava adasının batı kısmındaki Bandung ile (1985’te 1.613.000) kuzey kıyısındaki Semarang (1985’te 1.269.000) ve Sumatra adasının doğusundaki Palembang (1985’te 900.000) takip eder.
Dil ve Din. Endonezya’nın resmî dili Bahasa Indonesia (Endonezya dili) olmakla beraber ülkede yirmi beş ayrı dil ve 250’den çok lehçe konuşulur. Sumatra’nın doğusundaki Cambi’de yaşayan bir Malay lehçesinden gelişmiş olan Bahasa Indonesia’nın diğer Malay lehçeleriyle pek çok ortak özelliği vardır. Öğretimin ilk iki yılında mahallî dillere yer verilirken ileri yıllarda sadece resmî dille eğitim ve öğretim yapılarak bütün halkın bu dili öğrenmesi sağlanmaktadır. Ülkenin büyük kısmında, esas itibariyle on altı ana gruba ayrılan Malezya-Polinezya dil ailesine mensup diller hâkim durumdadır; Irian Jaya’da ise Papua dilleri konuşulur. Yerli dillerin yanı sıra dışarıdan gelen grupların konuştukları Çince, Hintçe, Hollandaca (Felemenkçe) ve İngilizce gibi yabancı dillerin de önemi bir hayli fazladır. 1989 verilerine göre ülke nüfusunun % 90’ı müslüman, geriye kalanı hıristiyan (Katolik ve Protestan), Hindu, Budist ve az bir kısmı da mahallî dinlere mensup animisttir. Bölgede I. yüzyılda başlayan Hinduizm’in etkisini daha sonra Budizm takip etmiş, XII. yüzyılın başlarından itibaren ise İran, Hindistan ve Çin’den Sumatra kıyılarına gelen müslüman tüccarların getirdikleri İslâmiyet gittikçe güçlenerek XV. yüzyılda bu dinlerin hâkimiyetine son vermiştir. Özellikle Cava ve Sumatra ile Maluku adalarında İslâmiyet daha yaygın durumdadır ve bunda, buralarda kurulmuş olan müslüman sultanlıklar büyük rol oynamışlardır (aş.bk.). Günümüzde sadece Bali adasında Hindu kültürünün etkisi devam etmekte, Flores ve Timor adalarında XIX. yüzyıldaki misyonerlik faaliyetleri sonucunda yerleşen Hıristiyanlık hâkim bulunmakta, Sulavesi ve Kalimantan’ın iç kısımlarında da mahallî dinlerin varlığı sürmektedir.
Ekonomi. Bir bütün olarak ele alındığında Endonezya, nüfus başına düşen 520 dolar (1989) düzeyindeki millî geliriyle az gelişmiş fakir ülkeler kategorisinde yer alır. Fakat ülkenin muhtelif bölgeleri arasında bu bakımdan çok büyük farklar vardır. Gerçekte Endonezya yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin bir ülkedir. Çalışan nüfusun yarıya yakın kısmı (% 48), millî gelirin % 20 kadarını (1989) sağlayan tarım işleriyle uğraşır. Tarım alanı olarak kullanılan topraklardan (ülke yüzölçümünün % 9 kadarı) elde edilen başlıca ürünler pirinç (1989’da üretim 43,2 milyon ton), manyok (14 milyon ton), mısır (6,4 milyon ton), tatlı patates (2 milyon ton), hindistan cevizi, çeşitli sebze ve meyveler, şeker kamışı (21,8 milyon ton), kauçuk (1,1 milyon ton), yer fıstığı (800.000 ton), palmiye yağı, kahve (390.000 ton), çay ile (140.000 ton) eskiden ülkenin başlıca cazibesini ve şöhretini oluşturan vanilya, karabiber, karanfil, küçük hindistan cevizi gibi çeşitli baharattır. Balıkçılık kıyı halkının önemli bir meşgalesidir (yıllık balık üretimi 2,2 milyon ton dolayında). Geniş ormanlardaki demir ağacı, abanoz ve tik gibi ağaçlardan çok değerli keresteler sağlanır.
Endonezya’nın yer altı kaynakları arasında, rezervinin 9,8 milyar varil kadar olduğu tahmin edilen petrol başta gelir. En önemli petrol yatakları Sumatra, Kalimantan ve Cava’dadır. Üretim yılda 531.993.000 varildir (1990). İhracatın % 80 kadarını petrol ve petrolden elde edilen ürünler oluşturur. Ülkenin doğal gaz yatakları da çok zengindir. Diğer yer altı kaynaklarının başlıcaları kalay (yıllık üretim 23.000 ton dolayında), nikel, demir, bakır, boksit, altın ve gümüşle Kalimantan’da bulunan elmastır. Endüstri, tarım ürünlerini işleyen ve özellikle alüminyum, petrol, doğal gaz gibi yer altı kaynaklarını değerlendiren tesislerden meydana gelir. Fakat çalışan nüfusun % 15 (1989) kadarının çalışma alanı olan endüstri faaliyetlerinin millî gelirdeki payı ancak % 22 dolayındadır.
Ülkede bütün iktisadî faaliyetler bakımından olduğu gibi kara ulaşım ağının gelişme derecesi bakımından da büyük bölgesel farklar vardır. Uzunluğu 6900 kilometreye yakın olan demiryollarının tamamı Cava ve Sumatra’dadır. Adalar arasındaki bağlantıyı yüzyıllardan beri deniz sağlar. Ülkenin en çok ticaret yaptığı ülkeler önem sırasına göre Japonya, Amerika Birleşik Devletleri ve Singapur’dur.
BİBLİYOGRAFYA
R. W. Van Bemmelen, The Geology of Indonesia, Lahey 1949.
J.-P. Roux, Islam en Asie, Paris 1958, s. 78-84.
L. E. Williams, Southest Asia: A History, New York 1970, s. 4-23, 43-52.
“Indonesia”, The Far East and Australasia 1988, London 1987, s. 429-463.
D.-M. Frémy, Quid 1991, Paris 1991, s. 995-997.
Arabia, London 1981, s. 20-27.
“Indonesia”, EBr., XII, 171-172.
“Indonesians”, The Illustrated Encyclopedia of Mankind, London 1978, VIII, 939-943.
“Indonésie”, EUn., VIII, 935-936.
“Indonesia”, EBr.2, XVII, 732-747.
https://islamansiklopedisi.org.tr/endonezya#2-tarih
II. TARİH
İslâmî Dönem. Malezya-Endonezya takımadalarındaki muhtemel müslüman yerleşmeleri hakkında mevcut en eski bilgi, bir Çin kaynağında rastlanan, 55 (674-75) yılında Doğu Sumatra’da (Son-Fu-chi = Sriwidjaya = Palembang) bir Arap şeyhinin yönettiği bir yerleşim merkezinden bahseden kayıttır (bk. Groeneveldt, XXXIX, 14-15). Müslümanların adalara vuku bulan göçlerinin geniş şekilde açıklaması Mes‘ûdî tarafından yapılmıştır. Mes‘ûdî, Khanfu’da (Canton) oturan ve çoğunluğu Arap ve İran asıllı müslümanlardan oluşan 120.000 veya 200.000 kişilik bir tüccar ve zanaatkâr grubunun T’ang hânedanından Hi-Tsung’un (878-889) tahta çıktığı yıl meydana gelen bir köylü isyanında öldürüldüğünü ve katliamdan kaçan birçok müslümanın Malay yarımadasının batı sahilindeki Kalah (Kedah) şehrine sığındığını haber vermektedir. Çok sayıda müslüman tüccarın Kedah’a yerleşmesi, Çin İmparatorluğu ile ticaret yapan müslümanların ticaret merkezlerinin de buraya taşınmasına yol açtı ve böylece Kedah’ta müslümanların yeni bir ticaret merkezi teşekkül etti. Canton’da hayli yüksek bir dinî ve sivil otonomiye sahip olan müslümanlar burada da önemli bir merkez kurdukları için aynı yerleşim ve sosyal organizasyon sistemlerini sürdürmüş olabilirler. Bu göç hadisesi İslâmiyet’in Endonezya takımadalarına girişini belirler. Öte yandan Kamboçya’da Güney Champa’nın Phanrang bölgesinde 431 (1039) yılında veya az önce bir müslüman yerleşim merkezinin bulunduğuna dair bilgiler vardır. Kuala Berang’da bulunan 1302 tarihli bir taş yazıt, o yıllarda Malay yarımadasının kuzeydoğu sahilindeki Trengganu bölgesinde de bir müslüman yerleşim merkezinin mevcut olduğunu göstermektedir. XIV. yüzyılın sonlarına doğru Cava’dan kaçarak kısa bir süre Tumasik’te (Singapur) hüküm süren Palembanglı prens Parameşvara, Malay yarımadasının batı sahilinde Malaka Krallığı’nı kurdu. Müslümanların uzun süre önce Kedah’a yerleştikleri göz önüne alındığında ilk zamanlarda Malaka yakınındaki kıyı bölgelerine de ticarî ziyaretler yapmış olabilecekleri mümkün görünmektedir. 1409 yıllarında Malaka hükümdarı, müslümanların yoğun davet faaliyetleri sonucunda İslâmiyet’i kabul etti ve Kuzey Sumatra’daki Pasai sultanının kızıyla evlendi. Malay yarımadasındaki ilk müslüman devlet Malaka, İslâm’ın Cava ve daha doğuya doğru yayılmasında daima en önemli merkezi teşkil etmiştir. Meselâ Malakalı bir prensesle evli bir seyyidin oğlu olan Şerif Muhammed Kabungsuan 1475’te Filipinler’deki Mindanao adasına gitmiş ve İslâmiyet’i orada yaymıştır.
Açeliler’in tarih kayıtlarına göre Sumatra adasının kuzey uç bölgesine İslâmiyet 1112 yılı dolaylarında Şeyh Abdullah Ârif isminde Arap asıllı bir din adamının çalışmaları sonucunda girmiştir. Daha sonra onun müridlerinden Şeyh Burhâneddin tebliğ görevini üstlenerek adanın batı sahillerindeki Priaman’a kadar olan bölge içinde faaliyetini devam ettirdi. İslâmiyet’in Sumatra adasının kuzey taraflarına yerleşmesinin tarihi Cihan Şah’ın sultan seçildiği 1204 yılı olarak gösterilir. Hikāyāt Raja-Raja Pasai adlı eserde, Mekke şerifinin XIII. yüzyıl ortalarında Şeyh İsmâil başkanlığında bir heyeti İslâmiyet’i yaymak için Sumatra adasının kuzeyine yolladığı nakledilmektedir. Perlak ve Samudra yörelerini kapsayan Kuzey Sumatra’daki Pasai bölgesi esasen 1280’li yıllarda Sultan el-Melikü’s-Sâlih zamanında İslâmiyet’i kabul etmişti. Civar adalardan ve hatta Arabistan’dan gelen müslüman âlimler ve davetçiler dinî bilgileri yaymak için Pasai ve Malaka’da toplandılar. Bunlar arasında sonradan Cava’nın ilk velîleri, şeyhleri olan Tubanlı Sunan Bonang ve Sunan Giri gibi din adamları da vardı. XIV. yüzyılın başlarında el-Melikü’s-Sâlih’in torunu el-Melikü’z-Zâhir’in hükümdarlığı sırasında Pasai, takımadalarda İslâm eğitiminin verildiği ilk merkez oldu. 1345-1346’da Pasai’yi ziyaret eden İbn Battûta, sultanı dinî müzakereleri seven ve fetih yoluyla çevresindeki yörelere İslâmiyet’i yaymak isteyen bir hükümdar olarak tanıtır. 1410’lu yılların sonlarında Açe sınırları içinde bulunan Aru, Samudra, Pedir ve Lambri yerli halkları da Müslümanlığı kabul ettiler; böylece güçlenen Açe Sultanlığı nüfuzunu adanın güney taraflarına doğru genişletti. XVI. yüzyılın başlarında Açe İslâm devletini güçlendiren Sultan Ali Mugāyet Şah, güneydeki birkaç bölgeyi ve doğu sahillerini sınırlarına kattı; oğlu Sultan Alâeddin Riâyet Şah el-Kahhâr da 1537 tarihinde Orta Sumatra’yı (Batak bölgesi) ele geçirdi; ancak Batak halkının tamamı İslâmiyet’i kabul etmedi. 1575 ve 1582 yıllarında Açe’ye Mekke, Yemen ve Gucerât’tan âlimler geldi; bunlar kelâm ve tasavvufa ait konuları aralarında tartışmaya başladılar. Takımadalarda, özellikle Sumatra ve Cava’da bir asır önce başladığı anlaşılan ve İslâmlaşma faaliyetlerini hızlandıran bu tartışmalar daha sonra Malay dilinde önemli eserlerin yazılmasına vesile oldu. Bu eserlerin en güzel örneklerini veren müellifler arasında Kādiriyye tarikatına mensup Hamza-i Fansûrî, Seyyid el-Mükemmel diye bilinen Sultan Alâeddin Riâyet Şah döneminde (1589-1604) ün salmıştır. I. İskender Muda’nın hükümdarlığı sırasında (1607-1637) Açe ticarî yönden kuvvetlendiği gibi askerî bakımdan da bölgedeki sayılı güçler arasına girdi. “Dünyanın hükümdarı” (mahkota âlem) unvanını alan İskender Muda Perak’ı fethetti ve Johor’u yağmaladı. Cava ve takımadaların batı kesimleri hariç bölgenin tamamını hâkimiyeti altında tutan I. İskender Muda döneminde diğer bir mutasavvıf olan Şemseddîn-i Sumatrânî Açe şeyhülislâmı sıfatıyla ilmî bakımdan çevreyi aydınlattı. XV. yüzyılda başlayan vahdet-i vücûdculuk üzerindeki tartışmalar Açe’de mânevî havaya hâkim oldu ve bu durum 1637’de Nûreddin er-Rânîrî’nin bölgeye gelişine kadar devam etti. Nûreddin er-Rânîrî’nin vahdet-i vücûd anlayışı ve bu felsefe üzerindeki eserleri Gazzâlî’nin İslâm felsefesine katkıları ile mukayese edilebilir. Rânîrî 1644 yılına kadar Açe’de kaldı ve II. İskender’in hükümdarlığı sırasında (1637-1641) ülkenin başkadılığına getirildi. Bu dönemin önemli bir hadisesi, Şettâriyye tarikatına mensup Abdürraûf es-Sinkilî tarafından Kur’ân-ı Kerîm’in Beyzâvî tefsiriyle birlikte Malay diline çevrilmiş olmasıdır. Açeli müslümanlar, XIX. yüzyılın sonlarında Avrupalı hıristiyan misyonerlerin bölgeye gelmesi üzerine XVI. yüzyıldaki ilk fetihleri sırasında tam olarak müslümanlaştıramadıkları Batak bölgesine ikinci defa İslâm’ı yayma hamlesi başlattılar ve Protestan misyonerlere karşı büyük başarı elde ettiler. Sumatra adasının güney bölgelerinin İslâmlaşması da XV. yüzyılın başlarına rastlar ve bir asır sonra bölgenin tamamen, Minangkabau bölgesindeki bazı yörelerin ise kısmen müslüman olduğu görülür. Palembang 1440 yıllarında Arya Damar ve Raden Rahmet’in çalışmaları sonucunda, güneydeki Lampung bölgesi ise XV. yüzyılın sonunda İslâmiyet’e girdi. Lampung Kralı Minak Kemala Bumî’nin önce müslüman olduğu ve hac farîzasını yerine getirdikten sonra ülkesinde İslâmiyet’i yaymaya çalıştığı söylenir.
Doğu Cava’da Gresik yakınlarındaki 475 (1082) tarihli bir mezar taşı oralarda bazı müslümanların yaşadığını haber vermekteyse de bu dönemde yerlilerin İslâmiyet’i kabul etmeye başlayıp başlamadıkları bilinmemektedir (bk. CAVA [Ülkede İslâmiyet]). Cava’da Arap ve İranlı davetçilerin 1400 yıllarından itibaren faaliyete geçtikleri görülmektedir. Bunlardan biri, 1419’da Gresik’te ölen meşhur velî Seyyid Mevlânâ Melik İbrâhim’dir. Seyyid İbrâhim, Majapahit Kralı Vikramarvaddhana’nın (1386-1429) Müslümanlığı kabul etmesini sağlamak için teşebbüslerde bulundu; ancak İslâmiyet Kertawijaya’nın (Bhre Tumapel) hükümdarlığı sırasında (1447-1451) Majapahit sarayında önemli bir yer kazanabildi. Bu durum Champalı Arap davetçisi Raden Rahmet’in bölgeye gelişiyle başladı. Onun Cava’nın İslâmlaşmasındaki kesin ve önemli rolüne diğer bir Arap davetçisi olan Cavalı Şeyh Mevlânâ Cumâdü’l-kübrâ önceden zemin hazırlamıştır. Raden Rahmet Ampel’de (Surabaya) dergâhını kurdu ve bütün Cava adasında Sunan Ampel (Sunan Ngampel) adıyla velî olarak tanındı. Cava’nın diğer bir ünlü davetçisi de Pasai sultanı tarafından adanın doğu kesimlerindeki Balambangan’ın İslâm’a girmesini sağlamakla görevlendirilen Pasaili Seyyid Mevlânâ İshak idi. Sunan Ampel’in oğlu Sunan Bonang ve Mevlânâ İshak’ın Macapahit kralının kızıyla evliliğinden olan oğlu Raden Paku (Sunan Giri) Malaka ve Pasai’de Mevlânâ İshak’ın halifesi olmuşlardı. Sunan Ampel’in ölümü üzerine (1467) Sunan Giri onun yerini aldı ve Ampel’i İslâmî ilimlerin öğretildiği ve Cava adasında İslâmiyet’i yayma faaliyetlerinin yürütüldüğü daha parlak bir merkez haline getirdi. Sunan Ampel’in diğer bir oğlu da velî olarak tanındı ve Sidayulu Sunan Dracat ismiyle şöhret buldu. Bu sıralarda Halife Hüseyin adıyla da bilinen Prens Şerif Madura adasında hâkim durumda idi. Cava vekāyi‘nâmelerine göre Majapahit Krallığı’nın 1478’de yıkılışı, 1440 yıllarında Raden Rahmet’in vasıtasıyla müslüman olan Palembang’daki Majapahitler’in valisi Arya Damar’ın üvey oğlu Raden Patah’ın Cava’da yaptığı fetihlere bağlanır. Raden Patah, Bintara’da (Demak) halen mevcut olan bir cami yaptırdı ve bu şehre yerleşti. Cava’da İslâm’ın merkezi durumundaki Demak’ta ortaya çıkan diğer bir meşhur velî Sunan Kali Caga da İslâmiyet’in yayılması için halkın çok tuttuğu “vayang” denilen geleneksel Cava gölge oyunlarını kullandı. 1511’de Raden Patah’ın oğlu Patih Yûnus Japara’yı ele geçirdi ve Demak’ta sultanlığını ilân etti. Aynı tarihlerde Sunan Bonang Jati unvanını taşıyan yine bir Cavalı asker ve yönetici olan Şeyh Nûreddin İbrâhim de (İbn Mevlânâ) Batı Cava’da Sunda halkının toplu halde İslâmiyet’i kabul etmesine vesile oldu. Daha sonra oğullarından Mevlânâ Hassanüddin’i İslâmî çalışmalar yapmak üzere Ceribon’dan Batı Cava bölgesindeki Bentem’e gönderdi. 1520’li yıllarda Bentem ve Cakarta halkı İslâmiyet’e girdiler ve böylece Sunan Bonang Jati ilk Bentem sultanı oldu (1526-1552). Ceribon prensleri ve Bentem sultanları onun neslinden gelmişlerdir. Raden Trenggana’nın hükümdarlığı sırasında, daha sonra Demak sultanı olarak tahta geçen Patih Yûnus’un kardeşi İslâmiyet’i kabul etti. Doğu Cava’da Hindu-Cava Devleti Singasari ile (Tumapel) henüz İslâm’a girmemiş olan Kediri ve Mataram birleşerek müslümanlara karşı koydular. Balambangan bölgesindeki Panarukan ve Pasuruan (bugün Pasuruhan) bağımsız devletleri, İslâm’a karşı savunmasını Macan (Matjan) Putih’te yoğunlaştıran Bali prensinin etkisi altında idiler. Singasari ve Mataram’ın fethini Raden Trenggana tamamladı; fakat Pasuruan’a karşı düzenlediği bir seferde öldü (1546). Trenggana’nın ölümünden sonra taht kavgaları yüzünden meydana gelen karışıklıklar üzerine Doğu Cava’daki on bölgede hüküm süren Pajang Sultanı Adiwijaya duruma hâkim oldu ve ülkesi hızlı bir şekilde güç kazandı. Pajang’a bağlı bölgeler bundan böyle sultana karşı sorumlu valiler tarafından yönetildi. Ancak Mataram Valisi Sutawicaya sultana baş kaldırdı ve mücadelesinden zaferle çıkarak Mataram Sultanlığı’nı kurdu. 1601’de öldüğü zaman sultanlık Orta Cava boyunca Ceribon’daki Galuh’a kadar batıya ve Balambangan üzerinden bütün doğu kesimine yayılan yirmi beş kadar bölgeyi kapsıyordu.
Sulu takımadalarından Jolo’daki Bud Dato’da İslâmî bir mezar taşına rastlanması müslümanların muhtemelen Çin ile ticarî ilişkiler dolayısıyla sık sık bu bölgelere gidip geldiklerini ortaya koymaktadır. Bir Sulu tersilasına (şecere, asil ailelerin soy kütüğü) göre İslâmiyet buraya, 1380’de Malaka’dan gelerek Jolo yakınlarındaki Buansa’ya (Bwansa) yerleştiği söylenen Şerîf Evliyâ Kerîm el-Mahdûm adında bir Arap davetçisi vasıtasıyla girdi. Seyyid Ebû Bekir adındaki başka bir Arap davetçisinin de yine aynı bölgeden veya muhtemelen Sumatra’dan geldiği rivayet edilir. Bu davetçi Buansa’nın Raca Baginda adlı müslüman kralının kızıyla evlenerek XIV. yüzyılın sonlarına doğru Sulu’nun ilk sultanı olmuştur.
Güney Borneo’nun Bancermasin bölgesi aynı dönemde Cava’dan gelen davetçiler vasıtasıyla, kuzeydeki Bruney ise daha önceki asırlarda Sulu ile birlikte İslâmiyet’i kabul etti. Maluku adaları da (Maluccas) İslâm’a XV. yüzyılda girdi. Halmahera, Selebes, Ambon, Banda, Yeni Gine’nin batı sahilleriyle Seram, Batjan ve Obi adaları arasında yer alan bu adalar o zaman Ternate, Tidor, Gilolo ve Batjan (bugün Bacan) prensliklerinin yönetimindeydiler. Bölgede ilk defa 1495 yılında Gresik’te Ternate sultanı İslâmiyet’i kabul etmiş ve Cava’da eğitim gören Ambon’daki Hitu Valisi Putah’ın yardımı ile bu dini ülkesine de yaymıştır. Tidor, Gilolo ve Batjan prensleri de XV. yüzyılın son çeyreğinde müslüman olmuşlardı. Borneo’nun güneybatısındaki Sukadana bölgesi, çoğunluğu Palembang’dan gelen Arap ve Malaylar tarafından İslâmlaştırıldı. 1590’lı yıllarda Borneo’nun bütün sahil bölgeleri, Luzon adaları ve Manila, Cebu, Oton gibi bölgelerle Sulu ve Mindanao halkı Bruney ve Açe taraflarından gelen davetçilerin çalışmaları neticesinde İslâmiyet’i kabul ettiler. 1600 yıllarında Cavalı davetçiler takımadaların doğusundaki bölgelerin İslâm’a girmesinde aktif rol oynadılar.
Maluku adalarına gemiyle sefer yapan Sumatra ve Malakalı davetçiler de Selebes’teki Makassar bölgesinin İslâmlaşmasında rol oynadılar (1505); bunların en önde geleni, mezarı bugün Gowa’nın kuzeyindeki Tallo’da bulunan Minankabaulu hatip Tunggal idi. Makassarlılar İslâmiyet’i yerli Bugiler arasında tanıttılar; Bugiler önceleri dini kabul etmekte ağır davrandılarsa da sonradan Yeni Gine ile Singapur arasındaki bölgede ve güneydeki Flores ada devletinde yayılmasına hizmet ettiler. İslâmiyet Selebes’ten Makassarlı davetçiler vasıtasıyla 1540-1550 yılları arasında Sumbava adasına ve muhtemelen Lombok’a ulaştırıldı. Selebes’te Minahasa’nın kuzeydoğusunda yer alan Balaang-Mongondu Krallığı, Arap, Bugi ve diğer yerli müslüman davetçilerin çalışmalarıyla İslâm dairesine katıldı ve son hıristiyan kral Jacobus Manual Manopo 1844 yılında İslâmiyet’i kabul etti. Bu bölgede faaliyet gösteren tanınmış din adamları ve tebliğciler arasında Hakîm Bagus ile İmam Tuveko da bulunuyordu.
XVI. yüzyılın başlarında Batjanlı Sultan Zeynelâbidîn yönetimine giren Yeni Gineli Papualılar’ın bir kısmı ile kuzey-batı tarafındaki adalarda yaşayanlar İslâmiyet’i kabul ettiler. Müslümanlar Yeni Gine’nin batısına doğru XVI. yüzyılda tebliğ hareketi başlatmış ve özellikle XIX. yüzyılın sonlarında faaliyetlerini yoğunlaştırmış oldukları halde tam bir başarı elde edemediler. İslâmiyet daha çok sahillerde yaşayanlar arasında kabul gördü, iç kesimlerde oturan yerli halk bugün dahi putperest olarak yaşamaktadır. Malezya ve Endonezya takımadalarında İslâmiyet’in yayılması günümüzde de çeşitli bölgelerde ve değişik düzeyde devam etmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Rânîrî, Bustânü’s-selâṭîn, Leiden University Library, nr. Or. 1971, 5303.
The Sedjarah Banten (ed. R. Hoesein Djajadiningrat), Haarlem 1913.
Babad Tanah Djawi (trc. ve nşr. W. L. Olthoff), The Hague 1941.
The Sedjarah Melayu (nşr. T. Situmorang – A. Teeuw), Djakarta 1958.
Hikāyāt Atjeh (nşr. T. Iskandar), The Hague 1959.
Hikayat Raja-Raja Pasai (nşr. A. H. Hill, Journal of the Malayan Branch of the Royal Asiatic Society, XXXIII/2 içinde), Singapore 1960, s. 1-215.
C. Snouck-Hurgronje, De Atjehers, Batavia 1893-94, I-II.
a.mlf., Verspreide Geschriften, Bonn-Leipzig-Leiden 1924, IV.
Najeeb Mitry Saleeby, Studies in Moro History, Law and Religion, Manila 1905.
D. A. Rinkes, Abdoerraoef van Singkel: Bijdrage tot de kennis van de mystiek op Sumatra en Java, Heerenveen 1909.
Chau Ju-Kua: His Work on the Chinese and Arab Trade in the Twelfth and Thirteenth Centuries, Entitled Chu-fan-chï (trc. ve ed. F. Hirth – W. W. Rockhill), St. Petersburg 1911.
H. Kern, Verspreide Geschriften, ’s-Gravenhage 1917, VI.
a.mlf., De Verbreiding van den Islam in Geschiedenis van Nederlandsch Indie, Amsterdam 1938, I.
G. W. J. Drewes, Drie Javaansche Goeroes: Han Leven, onderricht en Messiasprediking, Leiden 1925.
H. A. R. Gibb, Travels of Ibn Battūta in Asia and Africa, London 1929.
P. J. Zoetmulder, Pantheisme en monisme in de Javaansche Soeloek-Litteratuur, Nijmegen 1935.
R. Le Roy Archer, Muhammadan Mysticism in Sumatra, Hartford 1935.
F. W. Stapel, Geschiedenis van Nederlandsch Indie, Amsterdam 1938-40, I-V.
T. Pires, Suma Oriental (trc. A. Corlesao), London 1940, II.
S. A. Huzayyin, Arabia and the Far East, Cairo 1942.
T. W. Arnold, The Preaching of Islam, London 1913, s. 363-408.
C. A. O. van Nieuwenhuijze, Samsu’l-Din Van Pasai, Leiden 1945.
W. F. Stutterheim, De Islam en zijn Komst in den Archipel, Groningen 1952.
B. J. O. Schrieke, Indonesian Sociological Studies, The Hague 1955-57, I-II.
J. C. Van Levr, Indonesian Trade and Society, The Hague 1955.
W. F. Wertheim, Indonesian Society in Transition, The Hague 1959, s. 195-235.
B. H. M. Vlekke, Nusantara: A History of Indonesia, The Hague 1959.
C. A. Majul, “Theories on the Introduction and Expansion of Islam in Malaysia”, International Association of Historians of Asia, 2nd Biennial Conference Proceedings, Taiwan 1962, s. 339-397.
S. Q. Fatimi, Islam Comes to Malaysia, Singapore 1963.
W. P. Groeneveldt, “Notes on the Malay Archipelago and Malacca, Compiled from Chinese Sources”, Verhandelingen van het Bataviaasch Genootschap van Kunsten en Wetenschappen, XXXIX, Den Haag 1880, s. 14-15.
Raden Hoesein Djajadiningrat, “Critisch Overzicht van de in Maleische Werken Vervatte Gegevens over de Geschiedenis van het Soeltanaat van Atjeh”, Bijdragen tot de Taal-, Land- en Volkenkunde van Nederlandsch-Indië, XV, Amsterdam 1911, s. 135-265.
A. H. Johns, “Sufism as a Category in Indonesian Literature and History”, Journal of Southeast Asian History, I/2, Singapore 1961.
Syed Hussein Alatas, “Reconstruction of Malaysian History”, Revue du sud-est asiatique, sy. 3, Bruxelles 1962, s. 219-245.
Syed Muhammad Naquib al-Attas, “Rânîrî and the Wujûdiyyah of 17th Century Acheh”, Monographs of the Malaysian Branch of the Royal Asiatic Society, III, Singapore 1966, s. 1-153.
https://islamansiklopedisi.org.tr/endonezya#3-ulkede-islamiyet
III. ÜLKEDE İSLÂMİYET
İslâmiyet’in Endonezya’ya ne zaman, nasıl ve nereden girip yayıldığına ilişkin yazılı metin ve kaynakların çok az olması, gerek Endonezyalı müslüman ilim adamları, gerekse Batılı şarkiyatçılar tarafından bu konuda çeşitli teorilerin ortaya atılmasına sebep olmuştur. Batılı şarkiyatçılar genellikle, İslâmiyet’in bu ülkeye Ortadoğu ve Çin arasındaki eski ticaret yolunu takip ederek İran ve Hindistan üzerinden geldiğini ve XIII. yüzyıldan itibaren yerli halk arasında yayılmaya başladığını ileri sürerlerken Endonezyalı ilim adamları, Hz. Peygamber zamanında dahi Arap denizci ve tüccarlarla Güneydoğu Asya halkları arasında bazı temasların olduğuna dikkat çekerek İslâmiyet’in buraya ilk defa I. (VII.) yüzyılda ve doğrudan Arabistan’dan geldiğini iddia etmişlerdir.
İslâmiyet’in Endonezya’ya girişiyle ilgili ilk yazılı belge, Doğu Cava’nın Gresik yakınlarındaki Leran kasabasında bulunan Fâtıma bint Meymûn adlı bir kadına ait 475 (1082) tarihli mezar taşıdır. Sumatra’nın kuzeybatısında yer alan Açe’de bazı kişilerin Abdullah Ârif adında bir Arap davetçi vasıtasıyla XII. yüzyılın başlarında İslâmiyet’e girdikleri rivayet edilmektedir. Ancak yerli halktan oluşan müslüman bir topluluğun varlığı hakkında ilk güvenilir kaynaklar XIII. yüzyıla aittir. 1292 yılında Çin’e yaptığı seyahatten sonra Kuzey Sumatra’nın Perlak, Samudra ve Lambri liman şehirlerine uğrayan Marco Polo, Perlak halkının müslüman olduğunu, komşu şehirlerde yaşayanların ise hâlâ putlara taptıklarını bildirmektedir. Ayrıca Kuzey Sumatra’da ilk Pasai sultanı Melikü’s-Sâlih’in 696 (1296-97) yılında öldüğünü belirten bir mezar taşı bulunmuştur. 1345’te Bengal’den Çin’e giderken Samudra’ya uğrayan İbn Battûta da İslâmiyet’in burada bir asırdan beri tesirli bir şekilde yerleştiğini ve Samudra Sultanı Melikü’z-Zâhir’in Şâfiî mezhebine mensup dindar bir hükümdar olduğunu, Kur’an okumak ve dinî konuları tartışmak üzere âlimlerle toplantılar düzenlediğini ve zaman zaman iç kesimlerde yaşayan putperest halka karşı savaş açtığını kaydeder. Doğu Cava’da Trawulan ve Tralaya mezarlıklarında bulunan XIV. yüzyıla ait mezar taşları da İslâmiyet’in Cavalılar arasında benimsendiğini gösteren ilk somut belgelerdir. Cavalı bir müslümana ait olan Trawulan’daki en eski mezar taşı 770 (1368-69) tarihini taşımaktadır.
Arap, İran ve Hint asıllı tüccarlar vasıtasıyla Endonezya adalarına giren İslâmiyet, barışçı yolla ve asırlar süren yavaş bir gelişmeyle yayıldı. Önce Sumatra’nın ve Cava’nın sahildeki liman şehirlerinde ve Hindu kültürünün daha zayıf olduğu bölgelerde etkisini gösteren İslâmiyet, XIII. yüzyıldan itibaren ticaret, evlilik ve tarikatlar vasıtasıyla Endonezya halkı arasında hızla gelişmeye başladı. XIV-XVII. yüzyıllar arasında Endonezya halkı gruplar ve kabileler halinde ihtida etti.
İslâmiyet’in ilk ulaştığı yer Sumatra’nın Açe sahilleridir. Burada bir müslüman topluluk oluştuktan ve ilk sultanlık kurulduktan sonra bölge dinin diğer yörelere, özellikle XVI. yüzyılda iç kesimlere, Minangkabau, Lampung ve Bengkulen bölgelerine yayılmasında önemli rol oynadı. Kuzeydeki Batak bölgesinin güney kesimleri ise ancak XIX. yüzyılda İslâmlaşırken orta kesimleri Hıristiyanlığı benimsedi. XV. yüzyılın başlarından itibaren Arap ve İranlı davetçiler Cava’nın kuzey sahillerinde etkili oldular. XVI. yüzyılın ikinci yarısına kadar bütün Cava ve Madura İslâmiyet’i resmen kabul etti. Kalimantan’ın sahil bölgeleri, XVI. yüzyıl boyunca çeşitli adalardan gelen davetçiler vasıtasıyla İslâmlaştı. Ancak iç kesimlerde yaşayan halkın bir bölümü bugün dahi animist özelliklerini korumaktadır. Sulavesi’nin güney bölgesi, XVII. yüzyıl başlarında Gowa hükümdarının müslüman olmasıyla (1603) İslâmiyet’e girdi. Kuzey bölgesinin ise bazı kesimleri Hıristiyanlığı benimserken iç kesimleri genellikle putperest kaldı. Maluku adaları önce Portekizli, daha sonra da Hollandalı misyonerlerin faaliyet alanına girdi. Ancak XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren baharat ticaretinden dolayı daha önce müslüman olan Ternate Sultanlığı (1498) vasıtasıyla İslâmiyet batıya ve doğuya doğru yayılma istidadı gösterdi. Aşağı Sunda adalarından Bali günümüze kadar bir Hinduizm merkezi olarak kalırken Lombok ve Sumbawa adalarının tamamı geçen asrın sonuna kadar Müslümanlığı benimsedi.
Sumatra’daki Açe Sultanlığı, 1402’de Malay yarımadasında kurulan Malaka Krallığı’nın 1511’de Portekizliler tarafından yıkılmasından sonra bölgede güçlü bir İslâm devleti olarak ortaya çıktı. XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti ile de diplomatik ilişkiler kuran Açe, Arap yarımadasından ve Hindistan’dan gelen âlimlerin eğitim faaliyetleri neticesinde İslâm kültürünün geliştiği bir merkez haline geldi; Endonezyalı hacı adaylarının Açe limanlarından yola çıkmaları dolayısıyla da “Mekke kapısı” (Serambi Mekkah) adıyla anıldı.
Cava’da kurulan ilk İslâm devleti kuzey sahillerindeki Demak Sultanlığı idi (1478). Demak, Sultan Trenggana zamanında (1521-1546) hâkimiyetini adanın doğu ve batı kesimlerine yayarak gücünün zirvesine ulaştı. Ancak Trenggana’nın ölümü üzerine devletin gücü zayıfladı ve adanın batısında Bentem ve Ceribon, doğusunda Giri, Surabaya ve Pasuruhan, kuzey sahillerinde Kudus ve Japara, orta kesimlerinde ise Pajang gibi Demak’a bağlı bölgelerde tesirli din âlimleri tarafından küçük sultanlıklar kuruldu. Bu devletçikler zamanla, Orta Cava’da güçlenen ve Sultan Agung döneminde (1613-1646) Batavya hariç adanın tamamını fetheden Mataram Sultanlığı tarafından teker teker yıkıldılar. Sumatra, Kalimantan, Güney Sulavesi ve Maluku adalarında kurulan diğer küçük sultanlıkların da bazıları ya iç savaşlar veya sömürge savaşları neticesinde yıkılırken bazıları da Hollandalılar ile ticarî, askerî ve idarî ilişkiler kurarak zamanla Cava gibi sömürge idaresinin bir parçası haline geldiler.
İslâmiyet’in Endonezya’da hâkimiyet sağlamasıyla birlikte İslâmî kültür az da olsa gelişme göstermeye başladı. Beş yeni harfin ilâvesiyle zenginleştirilmiş otuz üç harfli Arap alfabesini (Câvî) kullanan Malayca ile genelde Arapça ve Farsça kaynaklardan faydalanarak Arap dili, tefsir, hadis, fıkıh, usûl-i fıkıh, tasavvuf konularında risâleler, felsefî derlemeler ve dinî hikâyeler gibi daha ziyade İslâmiyet’in mânevî yönüne önem veren ve eğitim ve öğretimi hedef alan bazı eserler yazıldı. Bu eserler daha sonra Açe, Cava, Sunda, Makassar ve Bugi mahallî dillerine de çevrildi. Arapça’nın, İslâmiyet’in yayılışında ve adalar arası münasebetlerde ortak dil olarak kullanılan Malayca’yı etkilemesi de bu eserler vasıtasıyla gerçekleşti. Malay ve Cava dillerinde yazılmış İslâm edebiyatında önemli bir yer tutabilecek şiir ve nesir türündeki eserler pek az olup çoğunun yazarı ve basım tarihi belli değildir. Fen bilimleri, coğrafya ve tarih üzerine kaleme alınmış İslâmî eserler ise hemen hemen yok denecek kadar azdır. İslâmiyet’in bu bölgede sadece bir din niteliğinde kalıp kültürü fazla etkilememesi, toprakların bir bütün teşkil etmeyip adalar halinde ve İslâm medeniyetinin merkezinden çok uzakta olması, İslâmlaşma sürecinin uzun zaman alması, asırlar süren sömürge idaresinin baskısı ve yoğun misyonerlik faaliyetleri, çok yönlü ve zengin bir İslâmî literatürün gelişmesine olumsuz yönde tesir etmiştir.
Hollandalı şarkiyatçı ve edebiyatçı R. Roolvink İslâmî Malay edebiyatı örneklerini beş kısma ayırır. 1. Kur’an’da zikredilen peygamberler ve diğer kişilerle ilgili hikâyeler (kısas-ı enbiyâ). Eğitici nitelikteki bu tür eserler arasında, içinde geniş açıklamalar bulunan Ḥikâyât Enbiyâʾ hâlâ en popüler olanıdır. 2. Hz. Muhammed’in hayatını ve mûcizelerini konu alan hikâyeler. Daha çok Farsça nüshalarla adalara ulaşan bu tip eserlerin en önemlisi, bütün peygamberlerdeki “nur”u mistik bir yorumla anlatan Ḥikâyât Nûr’dur. 3. Hz. Peygamber’in çağdaşlarıyla (sahâbe ve düşmanları) ilgili hikâyeler. Bu türün en önemli örneği, müslüman askerlerin cesaretini ve mücadele ruhunu arttırmayı hedefleyen Ḥikâyât Muḥammed Ḥanefiyye adlı orijinali Farsça olan eserdir. 4. Gazi ve kahramanlarla ilgili hikâyeler. En yaygını, Arapça ve Farsça nüshalarından adapte edilen Ḥikâyât İskender Ẕülḳarneyn’dir. 5. Genellikle eğitim ve öğretim gayesiyle yazılan karışık dinî eserler. Telif, tercüme ve şerh yoluyla Malay diline kazandırılan bu sınıfa dahil eserlerin çoğu din âlimleri ve onların öğrencileri, bazıları da hac veya tahsil için Mekke’ye giden ve burada bir süre kalan Endonezyalılar tarafından yazılmıştır. Cava’da “primbon” adını taşıyan ve genellikle pesantren (aş.bk.) öğrencileri tarafından tutulan defter niteliğindeki kitaplar da bu gruba dahildir. Çoğunluğu XVIII ve XIX. yüzyıllara ait olan bu tür eserlerin tarihi, yazarı ve çevirmeni bellidir; yazarları Arap geleneğine uygun olarak isimlerinin önüne nisbelerini de koymuşlardır (es-Sumatrânî, el-Palembânî, el-Bancarî gibi).
XVI ve XVII. yüzyıllara rastlayan Açe Devleti’nin yükselme döneminde sultanlar Malay edebiyatının gelişmesinde önemli bir rol oynadılar. Bu dönemde Açe sarayının himayesi altında, tesirleri uzun süre adalarda hissedilen dört önemli âlim ve mutasavvıf yetişti. Vücûdiyye şeyhi Hamza-i Fansûrî (ö. 1600), rubâî formunu Malay edebiyatına kazandıran şair olarak tanınır. Fansûrî, tasavvufî şiirlerinin yanında Vücûdiyye tarikatını yaymak amacıyla nesir türünde de eser vermiştir. 1603 tarihli Tâcü’s-selâṭîn adlı kitabın sahibi olan Buhârî Cevherî hakkında ise fazla bir şey bilinmemektedir. Açe’ye 1637’de gelen ve 1644 yılına kadar burada kalan Gucerât asıllı Nûreddin er-Rânîrî, bu süre içerisinde Açe sultanlarıyla ilgili Bustânü’s-selâṭîn adlı ansiklopedik tarih başta olmak üzere birçok Arapça ve Malayca eser yazdı. Hamza-i Fansûrî’nin takipçiliğini, Açeli mutasavvıflardan Nûrü’d-deḳāʾiḳ adlı Malayca eserin yazarı Şemseddîn-i Sumatrânî (ö. 1631), Nûreddin er-Rânîrî’ninkini ise Abdürraûf es-Sinkilî (ö. 1693) yaptı. Yirmi yıl Arabistan’da tahsil gördükten sonra 1661’de Açe’ye gelen ve burada Şettâriyye tarikatını kuran Sinkilî, ilk defa Kur’ân-ı Kerîm’in Tercümânü’l-müstefîd adıyla Malayca meâlini yazan kişidir. XIX. yüzyılda yaşayan ve İmam Gazzâlî’nin eserlerinden etkilenen Riaulu âlim Raca Ali Hacı da yine Malayca Tuḥfetü’n-nefs adlı tarihî bir eser yazmıştır. Bu eserlerden başka yazarı bilinmeyen, konusu ve işlenen motifler itibariyle genellikle diğer İslâm ülkelerinden alınmış, XVIII ve XIX. yüzyıllara ait manzum ve mensur hikâyeler de mevcuttur ve bunların İslâmî özelliklerinin zayıf olduğu görülmektedir.
Cava dilindeki dinî eserler arasında, tarihi ve yazarı belli olmayıp bazıları adanın İslâmlaşmasında önemli rol oynamış dokuz veliye (wali sanga) atfedilen, eğitici mahiyette lirik ve mistik şiirlerden ibaret bir sülûk literatürü bulunmaktadır. Hamza ve Yûsuf kıssaları olarak bilinen popüler dinî hikâyelere de “menak” denir. Bu türlerde kaleme alınmış kitapların yanında Kur’an, hadis, fıkıh, siyer, biyografi ve filoloji alanlarında dışarıdan getirilen ve bugün Cakarta’daki Perpustakaan Nasional ile (millî kütüphane) Hollanda’daki Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’nde muhafaza edilen genellikle XIX. yüzyıla ait çok sayıda Arapça yazma eser de mevcuttur. XIX. yüzyılın sonlarına doğru basım işlerinde görülen ilerleme sonucu daha çok din dışı yayınlarda artış oldu. Ancak modern İslâmî literatür XX. yüzyılın başlarından itibaren gelişmeye başladı ve aralarında Sumatralı Hacı Abdülmelik Kerim Emrullah gibi bazı Endonezyalı müslüman yazarlar tarafından Endonezya dilinde dinî konuları işleyen çeşitli edebî eserler kaleme alındı.
Endonezya’da sûfizm İslâmiyet’in buraya girişinden günümüze kadar etkisini sürdürmüştür. Esasen Hinduizm ile Budizm’in tesiri ve Endonezya halkının özünde mevcut olan mistik inançlara karşı eğilim sûfizmin bu bölgede yaygınlaşmasına yardımcı oldu. Sürekli bir yerden başka bir yere seyahat eden sûfîler İslâmiyet’in Endonezya’da yayılmasında önemli rol oynadılar. Ticaret ve deniz yolları üzerindeki sahil şehirlerinde çeşitli tarikatların ticaret ve meslek loncalarına bağlı tüccar ve sanatkâr olarak çalışan sûfîler, geleneksel düşünce ve davranışlara karşı nisbeten müsamahakâr idiler. Endonezyalılar’ın tasavvufa kelâm ve fıkıhtan daha fazla önem vermeleri, toplumda kelâmcı ve fakihlerin aksine tarikat şeyhlerinin daha çok rağbet ve itibar görmesini sağladı. Açe’de yaşayan Hamza-i Fansûrî, Şemseddîn-i Sumatrânî, Nûreddin er-Rânîrî ve Abdürraûf es-Sinkilî gibi meşhur âlimler ve Cava’nın İslâmlaşmasında büyük rol oynayan dokuz velî birer sûfî idiler. Endonezya’da tarikatlarla dinî fikir ve akımlar diğer İslâm ülkelerine paralel olarak gelişip kayboldu. İbnü’l-Arabî’nin Vahdet-i Vücûd akımının Endonezya’daki temsilcisi olan Hamza-i Fansûrî ile halifesi Şemseddîn-i Sumatrânî’nin Sünnî İslâm düşüncesine ters düşen fikir ve görüşlerine karşı Nûreddin er-Rânîrî mücadele etti. Yine Cava’da Hallâc-ı Mansûr’un takipçisi olan Şeyh Siti Cenar da Sünnî sûfîler tarafından tenkit edildi. Endonezya’daki belli başlı tarikatlar Kādiriyye, Rifâiyye, Nakşibendiyye, Semmâniyye, Şettâriyye, Halvetiyye, Şâzeliyye, Ticâniyye ve Kuşâşiyye gibi diğer İslâm ülkelerinde de tanınan tarikatlardır. Cava, Sumatra, Kalimantan ve Güney Sulavesi’de büyük taraftar toplulukları bulan bu tarikatlar arasından Hindistan kökenli Şettâriyye ile Nakşibendiyye, XVII. yüzyıldan itibaren bütün Endonezya’da yayılma istidadı gösterdiler ve özellikle Sumatra’nın Açe ve Minangkabau bölgelerinde ve Cava’da uzun süre etkili oldular. Kādiriyye ve Rifâiyye Cava’nın Bentem, Semmâniyye ise Cakarta bölgesinde yaygınlaştı. Halk üzerinde büyük tesirleri olan tarikat şeyhleri, sömürge idaresine karşı beliren hoşnutsuzluğu devamlı surette canlı tutarak XIX. yüzyılda çıkan Hollanda aleyhtarı ayaklanmalarda önemli rol oynadılar. Palembang Sultanı Badaruddin’in (Bedreddin) geçici İngiliz idaresinin (1811-1816) ardından bu bölgede Hollanda hâkimiyetinin tekrar kurulmasına karşı verdiği savaşta (1819) ve sömürge idaresine karşı Güney Kalimantan’ın Bancermasin (1861), Cava’nın Bentem (1888), Sumatra’nın Minangkabau (1908) bölgelerinde çıkan isyanlarda tarikat şeyhleri liderlik rolü oynadılar. Bundan dolayı Hollandalılar tarikatları daima karışıklıkların ve huzursuzlukların kaynağı, tarikat şeyhlerini de fanatik kişiler olarak görmüşlerdir. Ancak XX. yüzyılın başlarından itibaren modernist İslâmî düşüncenin ülkede yaygınlaşmasıyla birlikte tarikatların önemi azalmaya başladı ve şeyhler toplumdaki etkinliklerini sürdürebilmek için teşkilâtlanma yoluna gittiler. 1945’te bütün İslâmî teşekküllerin siyaset alanında faaliyet göstermeye başlaması üzerine Batı Sumatralı bir Nakşibendî şeyhi olan Celâleddin, Partai Politik Tharikat Islam (= PPTI, İslâm Tarikatı Siyasî Partisi) adında bir parti kurdu. 1957’de de Kādirî, Nakşibendî ve Ticânî şeyhleri bir araya gelerek sûfî gelenekleri koruma ve yayma gayesiyle Cem‘iyyet-i Ehl-i Tarîkati’l-mu‘tebere adında bir teşekkül oluşturdular.
Hukuk alanında İslâm’ın etkisi, değişik bölgelerde farklı özellikler arzeden geleneksel hukukla (âdât) daha çok kamu ve ceza hukuku alanlarında uygulanan Hollanda kanunları yanında sınırlı düzeyde kaldı. Bazı bölgesel farklılıklara rağmen Şâfiî İslâm hukuku sadece aile, miras ve vakıfla ilgili hususlarda geçerliliğini korumuştur. Meselâ Minangkabau bölgesinde geleneksel hukukla İslâm hukuku devamlı mücadele halinde olmuştur. Batı Cava’nın Bentem bölgesinde ise XVIII. yüzyıldan itibaren İslâm hukuku birçok konuda etkili olmaya başladı. Cava’nın diğer bölgelerinde ve bütün adalarda genellikle dinî hukukun yanında İslâm öncesi geleneksel hukuk sistemi hâkimiyetini sürdürdü. Yerli hukuk olarak âdâtı destekleyen ve İslâm hukukunu mevcut hukuk sisteminin bir parçası saymayan sömürge yönetimi, İslâm hukukunu genel hukuk sistemi içerisinde özel bir konumda tutarak “reception theory” adıyla bilinen bir teori geliştirdi. 1882 yılında, Cava ve Madura adalarında evlenme, boşanma ve mirasla ilgili hususları düzenleyen şer‘î mahkemelerin kurulmasına imkân veren yönetmeliğin uygulamaya konulmasıyla bu teori resmen benimsenmiş oldu. Ancak 1937’de miras konusu bu mahkemelerin yetkisinden alınarak sivil mahkemelere verildi. Bir yıl sonra çıkarılan bir yönetmelikle de Güney Kalimantan’da buna benzer kadı mahkemeleri kuruldu. Cumhuriyet döneminde ise bugünkü hukuk sistemi benimsenerek daha önceki sistemin bir benzeri Sumatra ve diğer adaları da kapsayacak şekilde yeniden düzenlendi. 1957’de çıkarılan bir yönetmelikle buralarda Pengadilan Agama adıyla yeni dinî mahkemeler ihdas edildi.
Endonezya’da ulemâ, kiai, mevlânâ, makdum, sunan ve velî gibi unvanlarla anılan din âlimleri açtıkları okullar vasıtasıyla İslâm kültür ve irfanının yaygınlaşmasında önemli rol oynadılar. Bazıları mutasavvıf, bazıları fakih olan bu âlimler, dinî liderlikleri yanında sosyal ve ekonomik kriz dönemlerinde toplumsal lider olarak da önem kazanıp cemaatlerine dünyevî işlerde de rehberlik ettiler ve bu arada Hollandalılar’la iş birliği yapan yerli idarecilere karşı muhalefetin kaynağını oluşturdular. Cami görevlisi olmayan ve idarecilere bağlı bulunmayan bu âlimler, Cava’nın kırsal kesimlerinde “pesantren” denilen, diğer adalarda ise daha farklı isimler alan yatılı İslâmî okullar açtılar. XV. yüzyıl başlarından itibaren kurulmaya başlanan pesantrenler, XIX. yüzyılın sonlarında Hollandalılar’ın sömürge okulları ve bazı müslüman teşekküllerin (özellikle Muhammediyye) 1920’lerden sonra açtıkları modern medreseler faaliyete geçinceye kadar Cava’nın tek tip eğitim kurumu olarak kalmışlardır. 1899 yılında K. Hâşim Aşarî (Hasyim Asyari) tarafından Doğu Cava’nın Jombang şehrinde kurulan Tebuireng pesantreni bu tür eğitim müesseselerinin en itibarlısı olarak tanınır ve XX. yüzyılda Cava’da ve Madura’da pek çok pesantren ve medrese hocası yetiştirmiştir. XX. yüzyılın başlarına kadar bu okullarda genellikle Kur’an, tefsir, hadis, akaid, fıkıh, ahlâk ve tasavvuf gibi klasik İslâm ilimleri okutulmaktaydı. Geleneksel İslâmî eğitim ve öğretim merkezleri olan bu kurumların bir kısmı zamanla gelişerek düzenli ve programlı eğitim veren modern medrese haline dönüştüler. 1987’de sayılarının 5000 dolayında olduğu tahmin edilen pesantrenler, bugün modern ve geleneksel tip olmak üzere iki sınıfta mütalaa edilirler. Yönetimin Hollanda’dan devralınmasından sonra (1949) ilk okuldan itibaren üniversite seviyesine kadar bütün öğretim kademelerinde verilen din eğitimi Din İşleri Bakanlığı’nın yetki ve sorumluluğunda bulunmaktadır. İlk, orta ve lise seviyelerinde din ve kültür dersleri okutan modern medreseler, din ağırlıklı dersler veren “diniyah” ve din öğretmeni yetiştiren “pendidikan guru agama” adında dinî eğitim kurumları açıldı. 1954’te 13.849 olan resmî ve özel medrese sayısı 1971’de 825’i resmî ve 18.636’sı özel olmak üzere toplam 19.461’e yükseldi. 1960 yılından itibaren de çeşitli şehirlerde Din İşleri Bakanlığı’na bağlı Institute Agama Islam Negeri (= IAIN, Devlet İslâm Enstitüsü) adında on dört yüksek okul açıldı. Bunların yanında çeşitli İslâmî teşekküller tarafından kurulan 100 kadar da özel yüksek okul bulunmaktadır.
Endonezya’da camiler de pesantrenler gibi dinî hayata canlılık getiren önemli İslâmî kurumlardır. Özellikle XVIII ve XIX. yüzyıllarda şehir merkezlerinin artmasıyla ve sömürge idaresinin tedrîcî bir şekilde merkezîleştirilmesiyle birlikte şehir camileri ve onlara bağlı şer‘î mahkemeler ve diğer dinî kurumlar önemli İslâmî merkezler haline geldi. Sultanlar ve şeyhler tarafından inşa ettirilen eski camiler genellikle Hint ve Çin mimari özellikleri taşır. Minareli ve kubbeli olmayan bu camiler tepe noktasına doğru, içeri temiz hava girmesini sağlayan aralıklara sahip kademeli çatılar halinde (üç ile beş arasında) yükselen kiremit örtülü yapılardır. Cami önünde “serambi” adı verilen ve namaz dışında genellikle yemekli dinî toplantılar (selamatan) gibi çeşitli faaliyetler için kullanılan geniş bir giriş holü yer alır. Cami avlusu içerisinde mahkeme, toplantı salonu ve cami personeline ait odalar bulunur. Yakın zamanlarda yapılan modern camiler ise genellikle Ortadoğu tarzında minareli ve kubbelidirler; ancak eski camilerdeki serambi bölümü aynen korunmuştur. Köylerde ve şehirlerin “kampong” adı verilen küçük ve kapalı semtlerinde, genellikle hayır sever zenginler tarafından yaptırılan ve vakit namazlarını kılmanın yanında dinî toplantılar tertip etmek ve eğitim öğretim vermek amacıyla da kullanılan küçük camiler bulunmakta ve bunlara Cava’da “langgar” denilirken diğer adalarda çeşitli isimler verilmektedir. Cami görevlilerinin başında genellikle nikâh, boşanma ve mirasla ilgili konularda hâkim görevi icra eden, günlük ibadet ve cenaze işlerini yöneten ve cuma namazını kıldıran Cava’da “penghulu”, diğer adalarda “kadı” denilen personel vardır. Büyük camilerde penghuluya yardımcılık vazifesi gören nâib, cuma hutbesini okuyan hatip, müezzin, caminin temizlik ve diğer işlerine bakan bedel ve fitre-zekât toplama-dağıtma işleriyle görevli âmiller bulunur. Sömürge döneminde yerli idarecilerin emri altında çalışan cami görevlileri, bağımsızlığın kazanılmasından sonra Din İşleri Bakanlığı’na bağlanmışlardır. Namaz vakitlerinin duyurulmasında ezanın yanı sıra eskiden beri bir de “bedug” adı verilen silindir biçiminde büyük bir davul kullanılmaktadır.
Dinî davranışları bakımından Cava halkı, İslâmiyet’in temel prensiplerine uyarak İslâmî bir hayat yaşayan dindar müslüman “santri”lerle dinî inanış ve felsefî fikirlerinde eski Hindu âdet ve geleneklerini devam ettiren “abangan”lar olmak üzere farklı iki sosyal sınıfa ayrılır. Toplumun çoğunluğunu oluşturan abangan sınıfına, Cavanizm denilen ve devlet tarafından resmen Kebatinan (Kepercayaan) adıyla tanınan bir tür mistik inancı benimseyenler de dahildir. Dinî vecîbelerini yerine getirme hususunda Endonezyalılar diğer ülkelerdeki müslümanlardan çok farklı değildirler. Namaz ve zekât ibadeti genellikle yerine getirilirken oruç tam olarak sadece dindar müslümanlar tarafından tutulur; diğerleri ya hiç tutmaz veya birkaç günle yetinirler. Ancak Endonezyalı müslümanlar hacca özel bir önem verirler. Çünkü pesantrenlerdeki dinî eğitimi bitirdikten sonra hacca giden gençler dönüşlerinde “hacı” unvanını alarak toplumda ve özellikle kırsal kesimlerde önemli bir mevkiye sahip olurlar. Orta yaşlılar içinse hac daha dindar bir hayat yaşamaya geçişi simgeler. Endonezyalı müslümanların hacca olan ilgisi çok eskidir ve burada kurulan İslâm devletlerinin en büyük hükümdarları sultan unvanlarını Mekke’den almışlardır. Meselâ Mataram Sultanı Agung Mekke’ye gönderdiği bir heyet vasıtasıyla, Sultan Abdülmuhammed Mevlânâ Matarânî ile Bentem Sultanı Ebü’l-Feth Agung da bizzat Mekke’ye gidip hac farîzasını ifa ettikten sonra sultan unvanına sahip olmuşlardır.
XIX. yüzyılda Hollanda idaresinin iyice yerleşmesiyle birlikte cihad (perang sebil) özelliği taşıyan savaş ve ayaklanmalar arttı. Sömürge yönetimine karşı gerek ulemâ gerekse aristokratların liderliğinde yürütülen mukavemet daima İslâmî özellik taşımıştır. 1825-1830 yılları arasında vuku bulan Cava Savaşı da İslâmî nitelikteydi; çünkü lider Diponegoro saray entrikalarından uzak dinî bir çevrede yetişmişti. Kendisine ülkeyi zulümden kurtaracak, bolluk ve barış getirecek “adaletli sultan” (ratu adil) ve “Cava’da İslâm’ın savunucusu” gözüyle bakılıyordu. Savaşa, aralarında Kiai Maja’nın da bulunduğu birçok itibarlı ulemâ ve santriler de katılmıştı. Özellikle kırsal kesimde yaşayan halkı ayaklanmaya teşvik eden Kiai Maja bunu bir cihad olarak görmüş ve son “kâfir” (Avrupalı) öldürülünceye kadar savaşmayı savunmuştu. Hollanda, Sumatra’nın Minangkabau bölgesinde İslâm ulemâsı ile geleneksel hukuku savunan kabile reisleri arasındaki mücadeleden kaynaklanan Pedri Savaşı’na (1821-1837) âdât liderleri lehinde müdahale etti ve savaş, Pedriler’in lideri Tuanku İmam Bonjol’un 1837’de teslim olmasıyla sonuçlandı. İslâmiyet’in önemli bir güç olarak rol oynadığı, sömürge idaresine karşı hoşnutsuzluğu canlı tutan ve cihad özelliği arzeden diğer bir şiddetli ve uzun savaş da Hollanda’nın bölgeyi sömürge idaresi altına alma gayretlerine karşı Açe ulemâsının liderliğinde yürütülen Açe Savaşı’dır (1873-1904). Bu büyük ayaklanma, Christiaan Snouck-Hurgronje’nin mukavemetteki dinî unsuru analiz etmesinden sonra ve ancak onun tavsiyeleri doğrultusunda alınan önlemlerle bastırılabildi.
XIX. yüzyıl boyunca sık sık görülen İslâmî kaynaklı çiftçi ayaklanmaları ve cihad özelliği taşıyan savaşlar neticesinde İslâmiyet sömürge idarecilerinin temel siyasî meselesi haline geldi. Hollanda Hindistanı hükümeti, gerçekçi bir İslâm politikası oluşturmak gayesiyle müsteşrik Snouck-Hurgronje’yi danışman olarak tayin etti (11 Ocak 1899). Onun geliştirdiği İslâm politikası, esasen dinle siyaseti birbirinden ayırmayı ve dinî tarafsızlık ilkesinin devlet yönetiminde hâkim kılınmasını hedefliyordu. Bu politikanın ana hatları, itikad ve ibadetle ilgili hususlarda halka tam bir hürriyet tanımasına karşılık siyasette İslâm birliği taraftarı fikir ve hareketlerin şiddetli bir şekilde bastırılması, kışkırtıcı olduğu için hacca yönelik kısıtlamaların kaldırılması, fakat hacla doğrudan bağlantılı siyasî faaliyetlerin dikkatle izlenip engellenmesi, hükümetin İslâm hukukuna sadece geleneksel hukukla çatıştığı durumlarda müdahale etmesi ve bu iki hukuk sisteminin Hollanda sivil hukuk sistemine bağlı kılınması, gelecekte Hollanda ve Endonezya halkları arasında barışçı bir birliğin kurulabilmesi için iyi ilişkiler içinde bulunulması ve hükümetin, Endonezyalı müslümanların Batı medeniyetini ve modern liberal düşünce çağını yakalayabilmeleri için gayret sarfetmesiydi.
XX. yüzyılın başlarından itibaren birtakım İslâmî uyanış hareketleri ortaya çıktı. Hac ve tahsil için Mekke’ye gidip burada bir süre kalan, yine tahsil için Kahire’de Ezher’de bulunan ve çağdaş gelişmelerden etkilenen genç müslümanlar ülkelerine döndüklerinde modernizmin gelişmesine ön ayak oldular. XIX. yüzyılda Endonezya’ya gelip yerleşerek ticaretin yanı sıra eğitim ve davet gibi faaliyetlerde bulunan Hadramutlu Araplar da Mısır’da basılan ve gizlice Endonezya’ya sokulan el-Menâr gibi mecmualar vasıtasıyla yeni fikir ve akımlardan etkilendiler. Özellikle Cava’da görülen Hindu tesiri, Mısır ve Hindistan’da ortaya çıkan İslâm modernizmi, Hollandalılar’ın katı sömürge idaresi, misyoner okullarının yayılması ve aydınların dine olan ilgisiz tutumları, eğitim görmüş Endonezyalı müslümanlar arasında İslâmî yaşantıda ıslahat yapma düşüncelerini iyice arttırmıştı. Bu yöndeki ilk teşebbüs, Arap asıllı Endonezyalılar’ın 1905 yılında Cakarta’da dinî derslerin yanında kültür derslerinin de okutulduğu, modern eğitim tekniklerini kullanan İslâmî okullar açmak amacıyla Cem‘iyyetü’l-hayr (Jamiyyat al-Khair) adında bir hayır cemiyeti kurmalarıyla başladı. Arap arkadaşlarıyla fikrî anlaşmazlığa düşen Sudan asıllı Şeyh Ahmed Surkatî, 1915’te kısaca el-İrşâd adıyla bilinen Cem‘iyyetü’l-ıslâh ve’l-irşâd (Jamiyyat al-Islah wal-Irshad) adında ayrı bir cemiyet kurdu. Endonezyalılar arasındaki ilk modernist hareket, pesantren eğitimini tamamladıktan sonra üç yıl Mekke’de tahsil gören Hacı Abdülhalim’in Batı Cava’nın Macalengka bölgesinde, daha sonra Persyarikatan Ulama’ya (Ulemâ Birliği) dönüşen Hâcetü’l-kulûb adında bir cemiyet kurmasıyla başladı (1911). Batı Cava’da faaliyet gösteren diğer önemli bir modernist cemiyet de Bandung’daki Persatuan Islam’dır. Ancak bu yöndeki en önemli hareket, 1912 yılında Kai Hacı Ahmed Dahlan tarafından Orta Cava’nın Yogyakarta şehrinde dinî, içtimaî hayat ve eğitim alanlarında günümüze kadar etkin bir şekilde faaliyet gösteren Muhammediyye teşkilâtının kurulmasıyla başladı. Endonezya Müslümanlığını dış tesirlerden ve Hinduizm ağırlıklı yerli örf ve âdetlerin bozmasından korumak, modern düşünce ışığında İslâm akîdesini ve dinî eğitimi yeniden düzenlemek ve İslâmiyet’i dış hücumlara karşı savunmak gibi temel hedefleri bulunan Muhammediyye, ağır ilerleyen bir başlangıç döneminden sonra şube sayısını 1938’de yarısı Cava’da olmak üzere 852’ye, üye sayısını da 250.000’e yükseltip 800 dolayında cami ve mescid, 1700’den fazla ilk ve orta seviyede okul, yüzlerce klinik ve yetim yuvası açarak ülkedeki İslâm modernizminin tek temsilcisi durumuna geldi.
Modern İslâmî hareketlerin gelişmesinde Minangkabaulu liderler de önemli rol oynadılar. Bunlardan Şeyh Tâhir Celâleddin, 1906’da Singapur’da yeni fikir ve görüşler ihtiva eden el-İmâm adlı Malayca bir dergi yayımlamaya başladı. el-Münîr adındaki benzer bir dergi de 1911 ve 1916 yılları arasında Batı Sumatra’nın Padang şehrinde, Mekke’de dinî eğitim görmüş diğer iki önemli Minangkabaulu modernist ulemâ, Şeyh Muhammed Cemil Cambek ve Hacı Resul adıyla tanınan Hacı Abdülkerim Emrullah tarafından yayımlandı. Ayrıca bu iki âlim, önce dinî derslerin yanında tarih ve coğrafya gibi kültür derslerinin de okutulduğu Adabiyah (edebiyye) adında bir medrese (1909), daha sonra da modern İslâmî eğitim faaliyetlerini yaygınlaştırmayı amaçlayan Sumatra Tavâlib (Sumatralı Öğrenciler) adında bir teşkilât kurdular (1918). Ancak 1930’da İslâmcılık ve milliyetçilik ideolojilerini birleştirmeye çalışan Persatuan Muslimin Indonesia’ya (Endonezya Müslümanları Birliği) dönüşen bu teşkilât, bağımsızlık hareketlerini destekleyen siyasî faaliyetlere katılması üzerine 1933’te Hollanda Hindistanı hükümeti tarafından kapatıldı.
XX. yüzyılın ikinci çeyreğinde Endonezya’da modernizmin gösterdiği gelişmeye bir reaksiyon olmak üzere muhafazakâr görüş ve faaliyetler de canlılık kazandı. Muhafazakâr ulemâ, Jombanglı (Doğu Cava) âlim K. H. Hâşim Eşarî önderliğinde Surabaya’da toplanarak 1926’da Nehdatü’l-ulemâ (= NU, Ulemânın Yükselişi) adlı dinî bir teşekkül kurdular. Teşkilâtçılık açısından karşıtları kadar başarılı olmamasına rağmen Nehdatü’l-ulemâ, halk üzerinde güçlü tesirleri bulunan mahallî dinî liderler vasıtasıyla üye sayısını 1935’te 65.000’e, şube sayısını da 1942’de Cava ve Güney Kalimantan’da olmak üzere 120’ye yükseltti. Siyasetten uzak durmaya büyük titizlik gösteren Nehdatü’l-ulemâ, modernistlerin aksine her müslümanın mutlaka dört hak mezhepten birine bağlı kalmasını savundu. Minangkabaulu muhafazakâr ulemâ da harekete geçerek menfaatlerini korumak ve İslâmî eğitimi desteklemek amacıyla Persatuan Tarbiyah Islamiyah (= PERTI, İslâmî Eğitim Birliği) adında bir teşkilât kurdular (1930) ve bu teşkilât on beş yıl sonra siyasî partiye dönüştü. Açeli âlimler de 1939 yılında Tuanku Muhammed Dâvûd Beureueh liderliğinde Persatuan Ulama-Ulama Seluruh Aceh (= PUSA, Bütün Açe Ulemâ Birliği) adında muhafazakâr bir teşkilât kurdular.
Siyasî alanda faaliyet gösteren ve ilk Endonezya millî hareketi sayılan Sarekat Islam adındaki teşekkül 1912’de kuruldu. 1905 yılında Orta Cava’nın Surakarta şehrinde Endonezya millî kahramanlarından Hacı Semenhudî önderliğinde, Çinliler’in ticarî rekabetine karşı koymak, yerli tüccarlara yardım etmek ve dinî hayatı canlandırmak gayesiyle Sarekat Dagang Islam (İslâm Ticaret Birliği) adıyla kurulan Sarekat Islam toplumun bütün kesimlerinde taraftar bularak siyasî bir halk hareketine dönüştü. İlk defa Endonezya için muhtariyet fikrini ortaya atan Sarekat Islam, isteklerine Hollanda Hindistanı hükümetinden olumlu cevap alamayınca Hollanda ile iş birliği yapmama politikasını benimsedi. Ancak 1920’den sonra sol ve İslâmî kanat olmak üzere iki gruba ayrılınca siyasî hayattaki etkinliğini kaybetti ve 1929 yılından sonra da Partai Sarekat Islam Indonesia (Endonezya İslâm Birliği Partisi) olarak devam etti. H. Agus Sâlim 1925’te Jong Islamieten Bond adlı bir gençlik teşkilâtı kurarken diğer bazı eski Sarekat Islam liderleri de 1937’de Partai Islam Indonesia (= PII, Endonezya İslâm Partisi) adında ayrı bir siyasî parti kurdular.
1930 yılından itibaren milliyetçilik ideolojisine dayanan millî hareketlerin artması ve Hollanda Hindistanı hükümetinin müslümanların İslâmî eğitim kurumlarına ve dinî mahkemelerine müdahalesi, muhafazakâr ve modernist gruplar arasındaki görüş farklılıklarını ve anlaşmazlıkları biraz azalttı. Muhafazakâr liderler de modernistlerin eğitimde uygulamaya koydukları bazı yenilikleri benimsediler. Cuma hutbeleri Arapça yerine mahallî dillerde okunmaya başlandı. Eylül 1937’de Nehdatü’l-ulemâ ve Muhammediyye liderleri, aralarındaki dine ilişkin anlaşmazlıkları tartışarak gidermek için Majlis Islam Alaa Indonesia (= MIAI, Endonezya Yüksek İslâm Konseyi) adlı bir federasyon kurdular. Daha sonra el-İrşâd ve Partai Sarekat Islam Indonesia da dahil olmak üzere diğer bütün İslâmî teşekküller buraya katıldı.
1942-1945 yılları arasındaki Japon dönemi, hem bağımsızlık hareketinin geliştiği hem de İslâm’ın siyasî alandaki gücünün arttığı bir dönem oldu. İslâmî potansiyeli siyasî bir tehlike olarak gören Japonlar, işgali takip eden aylarda Partai Sarekat Islam Indonesia ve Partai Islam Indonesia gibi bütün İslâmî kaynaklı siyasî partileri yasaklarken Muhammediyye ve Nehdatü’l-ulemâ gibi dinî teşekküllerin faaliyet göstermesine izin verdiler. Japonlar Hollandalılar’ın aksine, savaşta halkın desteğini sağlamak gayesiyle muhafazakâr ve modernist müslüman liderlerle iş birliği yapmaya yöneldiler. İlk olarak Mart 1942’de Cakarta’da Kantor Urusan Ağama (Din İşleri Bürosu) açtılar. Kırsal kesimdeki ulemâyı halka ulaşmak için bir vasıta olarak gören Japonlar, Temmuz 1943’te de Cakarta’da altmış âlimi bir ay süre ile Japon propagandasının yapıldığı bir kursa tâbi tuttular. Mayıs 1945’e kadar yaklaşık 1000 kişi bu kurslarda eğitildi. Kendilerini, İslâm’ı Batı emperyalizminden kurtaracak kişiler olarak tanıtan ve müslüman halkın Hollanda aleyhtarı duygu ve düşüncelerini körükleyen Japonlar, dinî teşekküllerin Japon hedefleri doğrultusunda faaliyet göstermesini sağlamak için 1943’te Majlis Islam Alaa Indonesia’yı kapatarak onun yerine bütün İslâmî teşkilâtları tek bir federasyon altında toplayan Majlis Syura Muslimin Indonesia’yı (= MASYUMI, Endonezya Müslümanları Danışma Konseyi) kurdular. Aralık 1944’te de bu federasyona bağlı Barisan Hizbullah adında müslüman gençlerden meydana gelen bir milis kuvvetinin kurulmasına izin verdiler. Ancak Japonlar’ın dinî merasimlerde bile Tokyo’daki imparatorluk sarayına doğru tâzim gösterilmesini mecbur kılması müslüman halkın hoşnutsuzluğuna sebep oldu. Japonlar, II. Dünya Savaşı’nı Avrupalı sömürgeci güçlere karşı bir cihad olarak ilân etmek istedilerse de bu hareket müslüman halk arasında fazla rağbet bulmadı.
Mart 1945’te Japonlar tarafından kurulan Bağımsızlık Hazırlıkları Çalışma Komitesi içerisinde, müslüman liderler yeni kurulacak bağımsız devletin temellerinin İslâm’a dayandırılmasını ve İslâm hukukunun da devletin temel hukuk sistemlerinden biri olmasını istediler. Din ile devlet işlerini birbirinden ayrı tutma prensibini benimseyen milliyetçi liderler de yeni kurulacak devletin A. Sukarno’nun ortaya attığı “Beş Prensip”e (Pancasila) dayanan millî ve üniter bir devlet olmasını savundular. İslâmcı ve milliyetçi grupların temsilcilerinden oluşan dokuz üyeli bir alt komite, uzun ve çetin görüşmeler sonucunda 22 Haziran 1945 günü müslümanların İslâm hukukunu uygulamakla yükümlü kılındığı, daha sonra Cakarta beyannâmesi olarak bilinen ve anayasa taslağının giriş bölümüne alınan bir anlaşma metni imzaladı. Ancak hıristiyan liderlerin baskısı ve millî birliğin tehlikeye düşeceği endişesiyle, anayasa taslağında geçen İslâm’la ilgili bütün maddeler ve bu beyannâme bağımsızlığın ilân edilişinin ertesi günü (18 Ağustos 1945) metinden çıkarıldı. Böylece yeni kurulan Endonezya Cumhuriyeti dinî bakımdan tarafsız, millî ve üniter bir devlet olarak kuruldu ve mânevî temelini de ona felsefe olarak kabul edilen Pancasila’nın ilk prensibi “tek ve yüce bir Tanrı’ya inanç” oluşturdu. Ocak 1946’da İslâmî çevrelerin isteklerine uygun olarak her dinî topluluğun din işlerinden sorumlu ayrı bir din işleri bakanlığı kuruldu. Müslüman liderler yeni devletin yapısından hoşnut olmamalarına rağmen Endonezya’nın bağımsızlık mücadelesinde (1945-1949) aktif rol oynadılar. Müslüman siyasetçiler iç politikada ve diplomasi alanında ilân edilen bağımsızlığı korumaya çalışırlarken âlimler de dinî, askerî ve siyasî alanlarda çeşitli mukavemet teşkilâtları kurarak Hollanda’nın ülkeyi tekrar sömürge haline getirmesine karşı koydular. 7 Kasım 1945’te Yogyakarta’da yapılan bir kongrede, bütün İslâmî teşekküllerin federasyonu niteliğinde olan Majlis Syura Muslimin Indonesia İslâmî bir siyasî partiye dönüştü. Böylece İslâm, milliyetçilik ve komünizm ideolojilerinin yanında ülkenin üçüncü temel siyasî gücü olarak ortaya çıktı. 1949 yılı sonunda bağımsızlığın kazanılmasıyla birlikte İslâmcı ve milliyetçi liderler arasında daha önceden başlamış olan siyasî mücadele giderek arttı. Özellikle Cava’nın batı ve kuzey bölgelerinde, Sumatra’nın Açe bölgesinde ve Kalimantan ile Sulavesi’nin güney bölgelerinde merkezî otoriteye karşı koyan ve Endonezya’da bir İslâm devleti kurmayı amaçlayan Dârül-İslâm hareketleri ortaya çıktı. Bu hareketler, lider S. M. Kartosuwirco’nun 1962’de yakalanarak idam edilmesine kadar sürdü. Hukukî yoldan mücadelelerine devam eden İslâmî partiler, 1955 genel seçimleri sonucunda oluşan Anayasa Meclisi’nde devletin temelinin İslâm’a dayandırılmasını ve Cakarta beyannâmesinin anayasanın giriş bölümüne alınmasını istedilerse de üçte iki çoğunluğu sağlayamadıkları için başarılı olamadılar. 1948’de Partai Sarekat Islam Indonesia’nın ve 1952’de Nehdatü’l-ulemâ’nın ayrılmasıyla modernistlerin hâkim olduğu bir İslâmî parti haline gelen Majlis Syura Muslimin Indonesia da bazı liderlerinin Batı Sumatra’da ve Güney Sulavesi’de çıkan ayrılıkçı hareketlere destek vermesi üzerine, 1960 yılında ülkede hâkim olan üç temel ideolojiyi (İslâmcılık, milliyetçilik ve komünizm) birleştirmeye çalışan Sukarno tarafından kapatıldı.
30 Eylül 1965’teki başarısız ayaklanmadan sonra şiddetlenen komünizm aleyhtarı faaliyetlerde İslâmî teşkilâtlar, özellikle Nehdatü’l-ulemâ’nın gençlik kolu Ansar ile öğrenci dernekleri aktif rol oynadılar. İslâmî çevreler tekrar siyasî etkinliklerini kazanacaklarına inanarak Suharto yönetiminde Orde Baru’nun (yeni düzen) kurulmasına destek oldular. Ancak, Mart 1968’de Halk Danışma Meclisi toplantısında Majlis Syura Muslimin Indonesia’nın yerine kurulan Partai Muslimin Indonesia’nın (= PARMUST veya PMI, Endonezya Müslümanları Partisi) ve Nehdatü’l-ulemâ’nın Cakarta beyannâmesinin tekrar anayasanın giriş bölümüne alınarak kanunlaştırılmasında ısrar etmeleri üzerine Suharto yönetimiyle müslüman gruplar arasındaki gerilim su yüzüne çıktı. 1968’de hükümetin bütün İslâmî kuruluşların katılacağı bir İslâm kongresi yapılmasına izin vermemesine, 1969 yılından itibaren hac organizasyonunu sadece devletin düzenlemesine, Cava’da yaygın olan mistik Kebatinan inancının devlet tarafından resmen tanınmasına ve bunun için eğitim ve kültür bakanlığı içerisinde ayrı bir yönetim birimi kurulmasına ve ülkedeki hıristiyan misyonerlerin faaliyetlerini arttırmalarına karşı tepkiler yoğunlaştı. Hükümetin 1973’te meclise çok evliliği kısıtlayan yeni bir medenî kanun taslağı getirmesi üzerine parlamento binasını basmaya kadar varan şiddetli protesto gösterileri meydana geldi. Kanun, müslüman liderlerle yapılan ikili görüşmeler sonucunda değiştirilerek kabul edildi. 1971 genel seçimlerinde çoğunluğu sağlayamayan dört ayrı İslâmî parti Partai Muslimin Indonesia, Nehdatü’l-ulemâ, Partai Sarekat Islam Indonesia ve Persatuan Tarbiyah Islamiyah, 1973’te hükümetin aldığı siyasî kısıtlamalar neticesinde Partai Persatuan Pembanguan adıyla tek bir parti halinde birleşti. Ancak parti içindeki her grubun kendi hedef ve menfaatlerini gerçekleştirme eğilimi göstermesi üzerine Nehdatü’l-ulemâ siyasetten ve partiden ayrılarak tekrar asıl kuruluş gayesi çerçevesinde faaliyet gösteren İslâmî bir teşkilât haline döndü. Bazı Muhammediyye ve eski Majlis Syura Muslimin Indonesia liderleri de kurdukları Divan Dave Islam Indonesia (Endonezya İslâm Tebliğ Konseyi) adlı cemiyetle daha çok İslâmî tebliğ faaliyetlerine ağırlık vermeye başladılar. Dinî teşekküllerin siyaset yapmasını kısıtlayan yeni düzen yönetimi müslümanların din ve eğitim alanlarındaki faaliyetlerini teşvik etti. Zekâtın toplanmasına, 1950’lerde yapımına başlanan ve Güneydoğu Asya’nın en büyük camisi olan Cakarta’daki İstiklâl Camii’nin tamamlanmasına, kamu kurum ve kuruluşlarında cami ve mescidlerin açılmasına yardım etti. Müslümanların özel dinî eğitim kurumlarına devletin maddî desteğini arttırdı. 1969’da Pusat Dave Islam Indonesia (Endonezya İslâm Tebliğ Merkezi) adında bir tebliğ cemiyetinin, 1975’te de hükümete dinî konularda danışmanlık yapmak ve devletin modernleşme, kalkınma programlarını kırsal kesimlerdeki halka anlatmak gayesiyle Majlis Ulama Indonesia (Endonezya Ulemâ Konseyi) adında bir teşkilâtın kurulmasına ve çeşitli bölgelerde şube açmasına destek oldu. 1980’li yıllarda bütün İslâmî teşekküllere Pancasila’yı temel ideolojileri olarak kabul etme zorunluluğu getirildi. Dini siyasetten ayrı tutmaya özen gösteren yeni düzen yönetimi, böylece İslâmî kaynaklı siyasî faaliyetleri 1990’lı yıllara doğru tamamen denetim altına aldı.
BİBLİYOGRAFYA
H. J. Benda, The Crescent and the Rising Sun: Indonesian Islam Under the Japanese Occupation 1942-1945, The Hague 1958.
P. A. Hoesein Djajadiningrat, “Islam in Indonesia”, Islam the Straight Path (ed. K. W. Morgan), New York 1958, s. 375-402.
C. A. O. van Nieuwenhuijze, Aspects of Islam in Post-Kolonial Indonesia, The Hague 1958.
a.mlf., “Indonesia [Islam in Indonesia]”, EI2 (İng.), III, 1224-1230.
Mahmud Junus, Sedjarah Pendidikan Islam di Indonesia, Djakarta 1960.
A. H. Johns, “Muslim Mystics and Historical Writing”, Historians of Southeast Asia (ed. D. G. E. Hall), London 1961, s. 37-49.
a.mlf., “The Role of Sufism in the Spread of Islam to Malaya and Indonesia”, JPHS, IX (1961), s. 143-161.
C. Geertz, The Religion of Java, New York-London 1964.
S. Kartodirdjo, The Peasants Revolt of Banten in 1888, ’s-Gravenhage 1966.
CHIs., II/A, s. 121-207.
H. Federspiel, Persatuan Islam: Islamic Reform in Twentieth Century Indonesia, Ithaca 1970.
a.mlf., “The Muhammadijah: A Study of Orthodox Islamic Movement in Indonesia”, Indonesia, X, Ithaca 1970, s. 57-79.
A. Mukti Ali, The Spread of Islam in Indonesia, Jogjakarta 1970.
Taufik Abdullah, Schools and Politics: The Kaum Muda Movement in West Sumatra 1927-1933, Ithaca 1971.
D. S. Lew, Islamic Courts in Indonesia, Berkeley 1972.
D. Noer, The Modernist Muslim Movement in Indonesia 1900-1942, Singapore 1973.
a.mlf., Administration of Islam in Indonesia, Ithaca 1978.
G. Th. Pigeaud – H. J. de Graf, Islamic States in Java 1500-1700, The Hague 1976.
G. F. Pijper, Studien over de Geschiedenis van de Islam in Indonesia 1900-1950, Leiden 1977.
G. W. J. Drewes, An Early Javanese Code of Muslim Ethics, The Hague 1978.
M. C. Ricklefs, “Six Centuries of Islamization in Java”, Conversion to Islam (ed. N. Levtzion), New York 1979, s. 100-128.
Indonesia: Australian Perspectives (ed. J. J. Fox v.dğr.), Canberra 1980, s. 163-182, 247-286.
C. van Dijk, Rebellion Under the Banner of Islam: The Darul Islam in Indonesia, The Hague 1981.
a.mlf., Islam en Politiek in Indonesia, Muiderberg 1988.
B. J. Boland, The Struggle of Islam in Modern Indonesia, The Hague 1982.
M. K. Hassan, Muslim Intellectual Responses to “New Order” Modernization in Indonesia, Kuala Lumpur 1982.
S. Soebardi – C. P. Woocroft-Lee, “Islam in Indonesia”, The Crescent in the East: Islam in Asia Major (ed. R. Israeli), London 1982, s. 180-210.
Islam in South East Asia (ed. M. B. Hooker), Leiden 1983, s. 175-178, 179-180, 184-198.
Readings on Islam in Southeast Asia (ed. Ahmad Ibrahim v.dğr.), Singapore 1985, s. 61-86, 103-110, 117-122, 221-228, 271-285, 379-387.
H. A. Suminto, Politik Islam Hindia Belanda, Jakarta 1985.
A. Hasymy, Sejarah Masuk dan Berkembangya Islam di Indonesia, Bandung 1989.
Alfian, Muhammadiyah: The Political Behavior of a Muslim Modernist Organization under Dutch Colonialism, Yogyakarta 1989.
I. M. Lapidus, A History of Islamic Societies, Cambridge 1989, s. 749-776.
W. Kraus, “Some Notes on the Introduction of the Naqshbandiyya-Khalidiyya into Indonesia”, Naqshbandis (ed. M. Gaborieau v.dğr.), Istanbul-Paris 1990, s. 691-706.
E. U. Kratz, “Islam in Indonesia”, The World’s Religions (ed. S. Sutherland v.dğr.), London 1990, s. 425-455.
Osman bin Bakar, “Sufism in the Malay-Indonesian World”, Islamic Spirituality: Manifestations (ed. Seyyed Hossein Nasr), New York 1991, s. 259-289.
C. C. Berg, “The Islamisation of Java”, St.I, IV (1955), s. 111-142.
J. Vredenbregt, “The Haddj: Some of its Features and Functions in Indonesia”, Bijdragen tot de Taal-, Land- en Volkenkunde, CXVIII, The Hague 1962, s. 91-154.
A. A. Samson, “Islam in Indonesian Politics”, Asian Survey, XII/8, Berkeley 1968, s. 1001-1017.
R. Roolvink, “Indonesia [Literatures]”, EI2 (İng.), III, 1230-1235.
https://islamansiklopedisi.org.tr/endonezya#4
Sömürge Dönemi. Endonezya adaları, XVI. yüzyılın başlarından itibaren Avrupalı sömürgeci devletlerin nüfuz ve tesiri altına girmeye başladı. 1511 yılında Malaka’yı zapteden Portekizliler bölgenin baharat ticaretini ele geçirerek yaklaşık bir asır burada faaliyet gösterdiler. Bu süre zarfında “Baharat adaları” olarak da adlandırılan Endonezya’nın doğusundaki Maluku adalarında hem ticaret hem de misyonerlik yapan Portekizliler’in ticaretten elde ettikleri büyük kazanç diğer sömürgeci ülkelere de cazip geldi. Malî ve askerî bakımlardan Portekizliler’den daha üstün olan Hollandalı denizci ve tüccarlar, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren kafileler halinde bölgeye akın etmeye başladılar. 1595 yılında Cava’ya Cornelis de Houtman yönetimindeki ilk Hollanda tüccar kafilesi geldi. Bunu, değişik şirketlere ait gemilerle yapılan 1598’deki beş ve 1601’deki on dört ayrı sefer takip etti. Bu sırada Hollandalılar Sumatra adasına da çıkmaya çalıştılar; ancak 11 Eylül 1599’da başlattıkları saldırı güçlü Açe Sultanlığı tarafından püskürtüldü. İlk yıllarda kendi aralarında rekabet halinde olan Hollandalı şirketler, hükümetin tavsiyesi üzerine Mart 1602’de birleşerek Birleşik Doğu Hindistan Şirketi’ni (Vereenigde Oost-lndische Compagnie: VOC) kurdular. Aynı yıl Hollanda hükümeti şirkete, Asya kıtasında bağlılık yeminiyle personel almayı, savaş açmayı, kaleler kurmayı ve antlaşmalar yapmayı içeren yarı egemen yetkiler verdi ve bir genel vali tayin edip ona yardımcı olacak bir danışma meclisi (Raad van Indies) oluşturarak şirketin gücünü arttırdı.
Kısa süre içinde, denizle bağlantısı olan yerlerde kaleler inşa ederek siyasî ve askerî bir güç haline gelen şirket, başlangıçta sadece yerli idarecilerden ticarî imtiyazlar elde etmeyi ve kontrolü altında tuttuğu yerlerde ticaret merkezleri kurmayı hedefliyordu. Ancak zamanla Avrupalı, Çinli, Arap ve yerli rakiplerinin tesirlerini kırmak ve mahallî devletlerle imzaladığı antlaşmaları uygulamak amacıyla bölgedeki siyasî olaylara da müdahale etmeye ve bu arada toprak ilhakları yapmaya başladı. Şirket önce önemli bir baharat adası olan Ambon’u Portekizliler’den alarak diğer Avrupalı rakiplerini buradan uzaklaştırmaya ve böylece ticaretin yalnız kendi kontrolü altında kalmasına çalıştı (1605). “Savaşsız ticaret, ticaretsiz savaş olmaz” diyerek işe başlayan genel vali Jan Pieterszoon Coen, Batı Cava’nın önemli liman şehri Cayakarta’yı (bugünkü Cakarta) işgal etti (1619) ve şehrin adını Batavya’ya çevirip burayı şirket (sömürge) yönetiminin merkezi haline getirdi. Sınırlarını batıya ve kuzeye doğru genişletmeyi amaçlayan Mataram Sultanı Agung, 1628 ve 1629 yıllarında iki defa Batavya’ya karşı saldırıya geçti ise de başarılı olamadı.
XVII. yüzyılın ortalarına doğru Hollanda ticaret sisteminin diğer Endonezya adalarına yayılması üzerine bölgede bulunan müslüman sultanlıklar zamanla şirketin tesiri altına girmeye başladılar. Ticarî etkisinin güçlenmesinin arkasından 1658 yılında Sumatra’nın güneyinde bulunan Palembang Sultanlığı ile yaptığı savaş sonucunda bölgenin kontrolünü ve karabiber ticaretini ele geçiren şirket, daha sonra Batı Sumatra’daki Minangkabau kabile reisleriyle imzaladığı antlaşmalarla da bu bölgeyi nüfuzu altına aldı. Bu faaliyetlerin ardından güçlü sultan İskender Muda’nın ölümünden (ö. 1636) sonra kadın hükümdarların elinde gittikçe zayıflayan Açe Sultanlığı’nın topraklarına saldırılar düzenlemeye başladı. Ancak bu saldırılar adanın diğer yörelerinde olduğu gibi kesin başarıyla sonuçlanmadı ve böylece Hollandalılar bu bölgede yine ticarî üstünlüklerini hissettirmelerine rağmen 1903 yılında son Açe sultanı Tuanku Muhammed Dâvûd Şah’ın boyun eğmesine kadar devam edecek olan uzun bir savaş dönemini (1873-1904) başlatmış oldular.
XVII. yüzyılın ikinci yarısında, şirketin yönetim merkezi Batavya’nın bulunduğu Cava adasında taht kavgaları yüzünden buhrana giren Mataram Sultanlığı’ndaki muhalif güçleri arkasına alan Madura Prensi Trunajaya, karışıklıklardan faydalanarak önce Doğu ve Orta Cava’nın bazı bölgelerini kontrolü altına aldı; daha sonra da Mataram sarayını ele geçirdi (1677). Ancak şirket, Sultan I. Amangkurat adına devletin iç işlerine karışarak Mataram tahtını eski hânedana geri verdi ve yaptığı yardımlara karşılık olmak üzere de çeşitli ticarî imtiyazlarla birlikte Batavya’nın güneyindeki Priangan ve adanın kuzey sahilindeki Semarang bölgelerini elde etti. Bu sırada, Kuzeybatı Cava’da bulunan Bentem Sultanlığı’nda veliaht prens Sultan Hacı, babası Ebü’l-Feth Agung’a isyan etti ve şirketin yardımıyla babasını tahttan uzaklaştırdı. Fakat bu durumu fırsat bilen Hollandalılar 1684 yılında yaptıkları bir antlaşmayla Bentem Sultanlığı’nı şirkete bağladılar. Ardından da bağımsızlığını kaybeden Sultan Hacı Ceribon üzerindeki egemenlik haklarından da vazgeçmek zorunda kaldı. Böylece Hollandalılar XVII. yüzyılın sonuna doğru yaptıkları toprak ilhaklarıyla Cava adasına tamamen hâkim duruma geldiler. Buradaki kesin hâkimiyetin ardından da Güney Sulavesi’de bulunan Makassar, Gowa ve Bone devletlerini, Borneo’nun güney-güneydoğu kesimlerini ve Maluku adalarını, XVIII. yüzyılda da devam eden savaşlarla veya yerli idarecilerle yapılan ikili antlaşmalar yoluyla hâkimiyetleri altına aldılar.
Şirket, işgal ettiği veya siyasî nüfuzu altına aldığı yerlerde ürünleri toplamak için merkezler kurarak yerli idarecileri kendisiyle ticaret yapmaya zorladı. Bazı ürünlerin ziraatını sınırlarken tam kontrolü altında tuttuğu bölgelerde insanları köle gibi çalıştırıp ürettikleri malın tamamını vergi olarak tahsil etti. Nüfuzu altındaki yerlerde ise belirli fiyatlar karşılığında zorunlu ürün tevzi sistemleri uygulayarak kendi ticarî tekelini hâkim kıldı. Ancak XVIII. yüzyılın ikinci yarısında daha fazla idarî sorumluluk yüklenmesi sonucu idarî masrafların giderek çoğalması, kaçakçılığın ve yolsuzluğun yaygınlaşması ve İngiliz rekabetinin baskısını arttırması şirketin ticarî gelirlerinin azalmasına ve ekonomik durumunun bozulmasına sebep oldu. 1750 yılında 10 milyon florin olan borç miktarı kırk yıl sonra 100 milyona yükseldi ve 1795’te Fransa’nın Hollanda’yı işgali üzerine önce işlerinin tasfiyesi bir komisyona verilip 1 Ocak 1800 tarihinde de resmen kapatılarak bütün hakları, malları ve toprakları Hollanda Devleti’ne intikal ettirildi.
1808 yılında tayin edilen genel vali Herman Willem Daendels, merkezî yönetimi güçlendirecek bazı idarî değişiklikler başlattı. Doğrudan Hollanda idaresi altında bulunan bölgelerde yarı egemen mahallî yöneticilerle kabile reislerini Hollandalı temsilcilerin emri altına alarak devletin maaşlı memurları haline getirdi. Sultanlık ve krallıkla idare edilen yerlere tayin ettiği temsilcilerin yetkilerini arttırıp onları bütün protokol işlerinde devlet başkanlarıyla aynı seviyeye yükseltti. Muhtemel bir İngiliz saldırısına karşı koymak için yerlilerin de katıldığı yeni askerî birlikler kurdu ve Cava’da bayındırlık hizmetlerine girişti. Ancak Batavya’nın ve çeşitli adalardaki diğer önemli limanların İngiliz gemileri tarafından abluka altına alınmasıyla ekonomi krize girdi. 1811 yılında İngilizler Cava’yı ve ona bağlı diğer Hollanda sömürgelerini işgal ettiler ve buraya genel vali vekili Thomas Stamford Raffles yönetiminde beş yıl (1811-1816) hâkim oldular. Raffles, Hollanda’nın takip ettiği zorunlu çalıştırma ve zorunlu üretim sistemini kaldırarak onun yerine serbest üretim ve para ekonomisine dayanan bir sistemi uygulamaya koydu. Cavalı aristokratlara ait bütün tarım alanlarını devlet arazisi olarak ilân eden Raffles, üretilen pirinç ve diğer ürünlerin belirli bir kısmını veya bu miktarın karşılığını nakden ödemeyi gerektiren bir toprak kiralama sistemi getirdi. Bu sistem genellikle Cava’nın kuzey sahillerinde uygulamaya konulurken Batı Cava’nın Priangan bölgesinde zorunlu sistemle kahve üretimine bir süre daha devam edildi. Daendels’in başlattığı idarî reformları daha da ileriye götürerek Cavalı mahallî idarecilerin ve sultanların yetkilerini iyice kısıtlayan ve onları yabancı yöneticilere karşı sorumlu hale getiren Raffles, Batı kontrolünde bürokratik bir idarî sistem kurmaya çalıştı.
Avrupa’da Napolyon savaşlarının sona ermesiyle Hollanda’nın Endonezya’daki bütün sömürgeleri tekrar bu ülkeye devredildi (1816). Eski yönetimin başlattığı reformları değişen şartlar çerçevesinde devam ettiren Hollanda, verimsiz ekonomiyi desteklemek ve ticareti tekrar kendi kontrolü altına almak için, bölgede faaliyet gösteren bütün Hollandalı tüccarların ve devletin ortak olduğu Nederlandsche Handel Maatschappij adında yeni bir şirket kurdu (1824). Ancak bu şirket Cava Savaşı (1825-1830), Batı Sumatra’daki Pedri Savaşı (1821-1838) ve Sulavesi, Borneo ve Maluku adalarında çıkan karışıklıkları bastırmak için yapılan yüklü askerî harcamalar devletin malî sıkıntılarını iyice ağırlaştırdığından beklenilen ticarî gelişmeyi sağlayamadı.
1825 yılında Yogyakarta Sultanı II. Hamengkubuvana’nın büyük oğlu veliaht prens Diponegoro, arkasına birçok aristokrat ve din adamını da alarak Hollanda’ya karşı ayaklandı. Tarihe Cava Savaşı olarak geçen bu ayaklanma 1830 yılına kadar devam etti ve Hollanda bu savaş bahanesiyle Yogyakarta ve Surakarta’ya bağlı kenar bölgeleri de topraklarına ilhak ederek kendi idaresi altına aldı. Batı Sumatra’da Tuanku İmam Bonjol’un liderliğindeki, İslâmiyet’i eski kabile geleneklerinin etkisinden kurtarmaya çalışan Pedriler ile Hollanda ordusu arasında meydana gelen Pedri Savaşı esas itibariyle müslüman din âlimleriyle Hollanda taraftarı kabile reisleri arasındaki dinî kaynaklı çatışmalardan çıkmış ve bölgede Hollanda idaresinin tam olarak kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Genel vali J. van den Bosch, bu savaşlar sonunda ortaya çıkan ağır borç yükünü karşılamayı amaçlayan ve “tarım sistemi” (cultuurstelsel) adı verilen yeni bir sömürge metodunu uygulamaya koydu (1830). Buna göre Cava’nın tarıma elverişli arazileri ihraç imkânı yüksek kahve, çay, şeker ve çivit gibi ürünlerin yetiştirilmesine ayrıldı. Sistemi iyi yürütebilmek için de mahallî idarecilerin bazı yetkileri geri verilerek üretimden bir pay almaları sağlandı. Bu yeni uygulamayı takip eden ilk on yıl içerisinde Cava’dan yapılan ihracat % 200 artış gösterdi. Bu katı sistemle elde edilerek Endonezya’dan Hollanda’ya aktarılan yaklaşık 832 milyon florin tutarındaki gelir ülkede hazine borçlarının ödenmesinde, vergilerin düşürülmesinde ve su kanalları ile demir yolları gibi alt yapı tesislerinin yapılmasında kullanıldı. 1860 yılında bu sistemi kaldırmak için liberal görüşlü milletvekilleriyle serbest ekonomi prensiplerini savunan iş çevreleri ve Muttatuli takma adıyla sisteme karşı bir roman yazan E. D. Dekker adlı bir sömürge idarecisi tarafından baskı başlatıldı. Sonuçta hükümet, 1863 yılından itibaren bu sistemi zamanla kaldıracağına söz vererek devlet tekeli altında bulunan biber, çivit ve çay gibi ürünlerin üretimini özel teşebbüse devretti; ancak afyon, şeker ve kahve gibi kârlı ürünler bir süre daha (en son kahve, 1917 yılına kadar) devlet tekeli altında tutuldu.
1870 yılında kabul edilen toprak kanunu ile “liberal politika” adıyla yeni bir dönem başlatıldı. Bu dönemde Avrupalılar’a uzun vadeli toprak kiralama hakkı verilerek özel mülkiyete ait arazilerle devlet arazileri özel teşebbüse açıldı. Aynı zamanda yerli toprak sahiplerinin ve işçilerin haklarını korumak için de bazı tedbirler alındı. Otuz yıl süren bu dönemde çay, şeker, kahve ve tütün gibi geleneksel ürünlerin yanında kauçuk, kalay ve petrol gibi yeni sanayi ham maddeleri de ihraç ürünleri arasına girdi. Liberal politika, Endonezya’ya çok sayıda Hollandalı özel müteşebbis ve yatırımcının gelmesini, devletin ihracat gelirlerinin artmasını ve çiftlik arazilerinin genişlemesini sağladı.
Bu dönemde meydana gelen bir diğer önemli gelişme, Hollanda sömürge faaliyetlerinin Cava dışındaki adalarda da hız kazanmasıydı. Bu faaliyetlerin hedefi esas itibariyle diğer sömürgeci güçlerin, özellikle İngilizler’in bölgeye yayılmalarını önlemek ve adalar arasında ticareti geliştirmekti. Hollanda idaresinin buralarda hâkim kılınması genellikle yarı egemen sultan ve krallarla yapılan antlaşmalar yoluyla sağlandı. Bazan da Bali ve Açe’de olduğu gibi askerî müdahale veya tam işgalle doğrudan merkezî yönetim getirildi. Bu gibi askerî hareketlerin en uzun ve en şiddetlisi, 1873-1904 yılları arasında vuku bulan Açe Savaşı idi. Açe halkının İslâmiyet’e olan bağlılığı ve ulemâ ile birlikte bölgede Hollanda hâkimiyetinin kurulmasına azimle ve kararlılıkla direnç göstermesi, sömürge yönetiminin bir İslâm politikası uygulamasına sebep oldu. Açe Savaşı’nın Hollanda lehine sonuçlanmasında, hükümete İslâmî konularda danışmanlık yapan müsteşrik C. Snouck-Hurgronje ile asker ve idareci J. B. van Heutsz’un plan ve icraatı etkili olmuştur. Snouck-Hurgronje, prensipte Hollanda hâkimiyetine karşı koyan bütün müslüman liderlerin acımasızca sindirilmesini ve günlük ibadetlerle diğer dinî faaliyetlere tam bir hürriyet tanınmasını tavsiye etti. Bu politikanın birinci bölümünü, Açe Savaşı’nı yürüten ve 1898-1904 yılları arasında Açe valiliği, 1904-1909 yılları arasında da genel valilik yapan van Heutsz gerçekleştirdi. Önce Açeli aristokratlarla (ulubalang, uléebalang) iş birliği yaparak ulemânın liderliğinde yürütülen gerilla savaşını bertaraf etti ve böylece bölge topraklarının tamamını Hollanda idaresi altına soktu (1904). 1910 yılına doğru da Madura, Bali, Aşağı Sunda adaları, Maluku adaları, Sulavesi, Kalimantan ve Sumatra dahil olmak üzere bugünkü bütün Endonezya adaları Cakarta’dan yönetilen birleşik bir sömürge ülkesi haline getirildi.
XX. yüzyılın başlarında Endonezya’da “ahlâkî politika” adı verilen ve daha ziyade paternalizmi yansıtan yeni bir sömürge ekolü geliştirildi. 1901 yılında resmen ilân edilen bu politika, sadece idarî yeterlilik ve ekonomik kalkınmayı değil aynı zamanda Endonezya halkının refahını arttırmayı, ülkede tarım, sağlık ve eğitim hizmetlerini geliştirmeyi ve daha önce tarım sistemiyle sağlanmış servetlerin Hollanda’ya aktarılmasından doğan “şeref ve vicdan borcu”nu ödemeyi hedefliyordu. Bu politika gereği iş çevrelerinde ve resmî dairelerde doğacak personel sıkıntısını gidermek, tarım alanına yeni ve modern teknikler getirmek ve sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak amacıyla ilk ve orta öğretim seviyesinde çeşitli idarî, teknik ve meslekî okullar açıldı. Fakat ülkede yaygın eğitime önem verilmekle birlikte yine de okur yazar oranı pek fazla artmadı. İdarî sahada ise sorumluluğu merkezî sistemden mahallî yönetimlere aktaran bazı reformlar yapıldı. Bütün topraklar valilerin yönettiği çeşitli idarî bölgelere ayrıldı ve büyük şehirlerde mahallî idarecilere yardımcı olan danışma meclisleri kuruldu.
Ahlâkî politikanın uygulamaya konulmasıyla birlikte sömürge rejimine karşı olan düşünce ve hareketler canlılık kazandı; sosyal, kültürel, siyasî ve dinî alanlarda millî şuurun gelişmesini ve modernleşmeyi hedef alan birçok teşkilât kuruldu. Bunların en önemlisi ve ilki, Hollanda’nın açtığı sömürge okullarında yetişen Cavalı aydınların 1908 yılında Cakarta’da kurdukları, daha ziyade geleneksel Cava kültürünü modernleştirmeyi hedefleyen Budi Utomo (Asil Emek) adlı teşekküldür. Bunu 1912 yılında, geniş tabana dayanan ve dinî niteliği olan Sarekat Islam adlı derneğin kurulması takip etti. Esasen gittikçe artan Çin asıllı tüccarların rekabetine ve yaygınlaşan hıristiyan misyonerlik faaliyetlerine karşı koymak için Cavalı müslüman tüccarlar tarafından kurulan İslâm Birliği kısa bir süre sonra siyasî bir halk hareketine dönüştü ve ilk defa Endonezya’ya muhtariyet verilmesi fikrini ortaya attı. Hollanda buna 1918 yılında, bir kısmı tayin yoluyla gelenlerden, bir kısmı da mahallî meclislerin seçip gönderdikleri temsilcilerden oluşan ve sadece danışmanlık yetkilerine sahip bulunan Volksraad (Halk Meclisi) adında bir meclis kurmakla karşılık verdi. 1925’te bu meclise sınırlı boyutlarda kanun yapma yetkisi tanıyan bir uygulamaya geçildi; 1931 yılında da başlangıçta % 39 olan Endonezyalı üye oranı % 50’ye yükseltildi. Fakat hiçbir zaman Volksraad, Endonezyalılar’ın istediği gerçek bir parlamento niteliğine kavuşamadı.
Hollanda ile iş birliği yapmama politikasını benimseyen İslâm Birliği, daha sonra sol kanat ve İslâmî kanat olmak üzere iki gruba ayrıldı (1922). İslâmî kanat 1923 yılında Partai Sarekat Islam Indonesia’ya dönüşürken aynı zamanda Hollanda Hindistanı Sosyal Demokrat Birliği’ne üye olan sol kanada mensup liderler de 1924’te Partai Komunist Indonesia’yı (= PKI, Endonezya Komünist Partisi) kurdular. Geniş halk kitlelerini etkisi altına almaya başlayan Partai Komunist Indonesia Kasım 1926’da Batı Cava’da, Ocak 1927’de de Batı Sumatra’da Hollanda’ya karşı ayaklanma başlattı. Ancak bu ayaklanmalar derhal bastırıldı ve aralarında birçok eski İslâm Birliği üyesinin de bulunduğu çok sayıda eylemci yakalanarak Boven Digul’da hapse atıldı. Bundan sonra Hollanda, Endonezyalı siyasetçi ve aydınların geniş halk kitlelerini şuurlandırma gayretlerine ve onların sömürge rejimi aleyhtarı faaliyetlerine karşı daha baskıcı bir politika takip etmeye başladı.
İslâmî ve komünist ideolojilere dayanan millî hareketlerin zayıflamasından sonra aydın kesimler arasında, Endonezya’nın bağımsızlığını destekleyen ve siyasî faaliyetini bu temel üzerine oturtan milliyetçilik ideolojisi hâkim bir siyasî düşünce olarak ortaya çıktı. Asırlardır bölgede “lingua Franca” niteliğiyle kullanılan Malay diline dayalı yeni Endonezya edebiyatı gelişti. 1918 yılında kırk civarında olan günlük, haftalık ve aylık gazete sayısı 1925’te 200’e ulaştı. Endonezya’nın birliğini ve millî kimliğini oluşturmaya yönelik kültürel ve siyasî faaliyetler gerçek ifadesini Ekim 1928’de Cakarta’da düzenlenen bir gençlik kongresinde buldu. Kongre üyeleri kabul ettikleri “gençlik andı”nda “tek vatan - tek millet - tek dil” ülküsünü gerçekleştirmeye yemin ettiler.
Temelini milliyetçilik fikri oluşturan ve Endonezya’nın bağımsızlığını, geniş tabanlı bir siyasî teşkilâtlanmayla ve Hollanda ile iş birliği yapmama siyasetiyle kazanmayı hedefleyen ilk parti, geleceğin cumhurbaşkanı Ahmed Sukarno tarafından Temmuz 1927’de kurulan Partai Nasional Indonesia’dır (= PNI, Endonezya Milliyetçi Partisi). Sukarno’nun 1930’da tutuklanması üzerine kapatılan parti daha sonra aynı fikrî temel üzerine bina edilen, fakat biri halkın birliğine ve geniş tabanlılığa daha fazla önem veren Partai Indonesia (= Partindo), diğeri ideoloji ve teşkilât bakımından disiplinli bir kadro teşkil etmeyi hedef alan Partai National Indonesia-Baru (Yeni Endonezya Milliyetçi Partisi) olmak üzere iki ayrı siyasî kuruluş halinde ortaya çıktı. Hollanda aleyhtarı parti ve hareketlerin sömürge rejimi tarafından şiddetli bir şekilde bastırılmasından sonra 1930’lu yılların ikinci yarısında sömürgeci ülke ile iş birliğine giderek bağımsızlığa ulaşmayı hedefleyen çeşitli partiler kuruldu. 1936’da Volksraad, Hollanda hükümetinden Endonezya’ya muhtariyet vermesini ve bu gaye ile bir konferans düzenlemesini istedi; fakat bu talep reddedildi. 1939 yılında müslüman ve milliyetçi grupların ortaklaşa kurdukları Gabungan Politik Indonesia’nın (= GAPI, Endonezya Siyasî Federasyonu) muhtariyet ve parlamenter rejim istekleri de sonuçsuz kaldı.
Mart 1942’de bütün Endonezya adalarının Japonlar tarafından işgal edilmesiyle Hollanda sömürge idaresi son buldu. Yaklaşık üç buçuk yıl süren bu dönemde Japonlar, Hollandalılar’ın aksine müslüman ve milliyetçi liderlerle iş birliği yaptılar ve aralarında Sukarno’nun da bulunduğu birçok lideri serbest bıraktılar. Bunların bir kısmı bağımsızlık ideallerine ulaşmak için Japonlar’ın askerî idaresinde görev almayı tercih ederken bir kısmı da halkı Japonlar’a karşı isyana teşvik etmek gayesiyle yer altı faaliyetlerine başladı. Endonezya dahil bütün Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerini siyasî ve ekonomik tesiri altına almaya çalışan Japonya, müttefiklere karşı yürüttüğü savaşta halkın desteğini sağlamak ve üzerlerindeki Batı etkisini silmek gayesiyle propaganda faaliyetlerine girişti ve halk kitlelerini harekete geçirmeyi hedefleyen çeşitli teşekküller kurdu. Halk arasından topladığı işçileri zorunlu çalıştırma sistemiyle ihtiyaç duyduğu savaş hizmetlerinde görevlendirdi. Yaklaşık 60.000 dolayında genci askerî eğitimden geçirdi ve Ekim 1943’te müttefiklerin muhtemel bir işgaline karşı koyabilmek için gönüllü gençlerden oluşan Peta adında bir gerilla teşkilâtı kurdu.
1944 yılı başlarında Baty Cava’da isyanlar çıkması, milliyetçi liderlerin bağımsızlık isteklerinin gittikçe artması ve Japon kuvvetlerinin savaşta ağır kayıplar vermesi üzerine Başbakan Koiso resmen yakın bir gelecekte Endonezya’ya bağımsızlık tanıyacaklarını vaad etti (7 Eylül 1944) ve bu tarihten itibaren Japonlar, kırmızı-beyaz Endonezya millî bayrağının kullanılmasını ve daha sonra ülkenin millî marşı olarak kabul edilen Indonesia Raya (Büyük Endonezya) marşının söylenmesini serbest bıraktılar. Mart 1945’te de bağımsızlıkla ilgili konuları araştırmak ve bir anayasa hazırlamak üzere altmış iki Endonezyalı üyeden oluşan Badan Penyelidik Usaha Persiapan Kemerdekaan (Bağımsızlık Hazırlıkları Çalışma Komitesi) kuruldu. Bu komite 7 Ağustos 1945’te Panitia Persiapan Kemerdekaan Indonesia’ya (Endonezya’nın Bağımsızlığını Hazırlama Komitesi) dönüştü ve bir hafta sonra da Japonlar’ın müttefiklere şartsız teslim olmalarının ardından Sukarno ile diğer bir önemli milliyetçi lider olan Muhammed Hatta, Endonezya halkı adına ülkenin bağımsızlığını ve Endonezya Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilân ettiler (17 Ağustos 1945). Arkasından, çeşitli siyasî grupların desteğiyle anayasanın giriş bölümüne alınan “Pancasila” (Beş Prensip: Tek Tanrı’ya inanç, âdil ve medenî insancılık, milliyetçilik, demokrasi ve sosyal adalet), Sukarno’nun ortaya attığı devlet felsefesi olarak benimsendi.
Cumhuriyetin ilânından itibaren Endonezya devriminin gerçekleştirildiği ve Hollanda’ya karşı bağımsızlık savaşının verildiği yaklaşık dört buçuk yıllık bir karışık dönem yaşandı. İngiliz ve Avustralyalı askerlerden oluşan müttefik kuvvetleri, Japonlar’ı teslim almak amacıyla Cava ve Sumatra’nın önemli liman şehirleriyle bu adalar dışında kalan diğer Endonezya adalarının tamamını işgal ettiler. Bu kuvvetlerin koruması altında geri gelen Hollandalılar’ın hedefi eski sömürgelerini tekrar ele geçirip yeniden kendi idarelerini kurmaktı. Bunun üzerine İngiliz ve Hollanda askerleriyle Endonezyalılar arasında şiddetli çarpışmalar başladı. Özellikle Kasım 1945’te, Japonlar’ın kurduğu eski gerilla teşkilâtı Peta’nın çekirdeğini oluşturduğu Endonezya millî ordusu ile milis kuvvetleri güçlü İngiliz birliklerine karşı Surabaya’da üç hafta süren başarılı bir savunma savaşı verdiler. Daha sonra Hollanda ve cumhuriyet hükümeti temsilcileri arasında uzun görüşmeler başladı ve sonuçta Endonezya Federasyonu ile Hollanda-Endonezya Birliği’nin kurulmasına imkân veren Linggardjati (Mart 1947) ve Renville antlaşmaları (Ocak 1948) imzalandı. Ancak bunlara rağmen anlaşmazlıklar devam etti ve tekrar silâha başvuran Hollanda, Temmuz 1947 ve Aralık 1948’de cumhuriyeti yıkmaya yönelik iki ayrı askerî operasyon düzenleyerek işgal ettiği yerlerde etnik ve coğrafî farklılıklara dayanan otonom federe devletler kurdu. Fakat en sonunda dışarıdan milletlerarası kamuoyunun, içeriden gerilla savaşlarının baskısı altında bunalan Hollanda, Lahey’de Birleşmiş Milletler’in gözetiminde cumhuriyetçi ve federal liderlerin katıldığı bir yuvarlak masa konferansına oturmak zorunda kaldı ve imzalanan antlaşma gereğince, Yeni Gine adasının batı yarısını teşkil eden Irian Jaya bölgesi hariç, Endonezya üzerindeki egemenlik haklarının tamamını aynı tarihte kurulan bağımsız Endonezya Birleşik Devletleri’ne devretti; varılan antlaşmaya göre Irian Jaya’nın durumuyla ilgili görüşmeler sürdürülecekti. Böylece yaklaşık 350 yıl devam eden sömürge dönemi fiilen sona ermiş oldu (27 Aralık 1949).
Son Dönem. Siyasî bağımsızlığın kazanılmasıyla birlikte resmen çok partili parlamenter sistem kabul edildi. 17 Ağustos 1950’de de, Hollanda’nın baskısı altında federal statüde kurulmuş olan on altı federe devlet ve özel bölgenin meydana getirdiği birleşik devlet üniter Endonezya Cumhuriyeti’ne dönüştürüldü. Parlamenter sistemin uygulandığı 1950 ve 1957 yılları arasında yedi defa hükümet değişikliği oldu ve siyasî istikrarsızlık sebebiyle iç güvenlik, ekonomik kalkınma, idarî yeterlilik, ordunun düzenlenmesi ve merkezîleştirilmesi gibi ülkenin en önemli problemleri çözülemedi. Eylül 1955’te ilk genel seçimler yapıldı; fakat hiçbir parti parlamentoda çoğunluğu sağlayamadı. Sırasıyla % 22, 20, 18 ve 16 oranında oy alan Partai National Indonesia, MASYUMI, Nehdatü’l-ulemâ ve Partai Komunist Indonesia dört büyük parti olarak ortaya çıktılar. Gerçek bir seçimle oluşan parlamento ve yeni kurulan koalisyon hükümeti de bir ümit vermeyince, sınırlı yetkilerle devlet başkanlığını üstlenmiş olan Sukarno, ülke geleneklerine dayandığını ileri sürdüğü ve “güdümlü demokrasi” (guided democracy) adını verdiği bir siyasî sistem ortaya attı (Mart 1956). Batı tipi liberal demokrasileri eleştiren ve tek parti sistemini savunan Sukarno parlamenter sistemin Endonezya’ya uygun olmadığını, önemli meselelerin görüşmeler yoluyla anlayış birliğine varma usulüne göre çözümlenmesi gerektiğini savundu. Karşılıklı mutabakat ilkesine dayanan bu sistem gereğince Nisan 1957’de herhangi bir siyasî partiye mensup olmayan Cuanda Kartavircaya başkanlığında çok yönlü bir görev hükümeti ve Mayıs 1957’de de devlet başkanının gözetimi altında dört büyük parti ve çeşitli meslek kuruluşlarının temsilcilerinden meydana gelen bir millî konsey oluşturuldu. Böylece güdümlü demokrasiye yönelik ilk adım atılmış oldu. Bu arada ülkenin bazı bölgelerinde, özellikle Kuzey Sulavesi ile Batı Sumatra’da bölgesel ayrılıkçı hareketler ortaya çıktı ve 1958 yılı başlarında Batı Sumatra’daki karşıt görüşlü liderler ayrı bir hükümet kurdular; ancak bu hükümet ve taraftarları merkezî ordunun müdahalesiyle kısa sürede dağıtıldı. Bu dönemde Hollanda ile ilişkiler de iyice kötüleşti. Hollanda’nın 1952’de Irian Jaya görüşmelerini kesmesi üzerine Endonezya da Şubat 1956’da tek taraflı olarak birlik antlaşmasını feshetti ve Ağustos 1956’da Lahey’deki yuvarlak masa toplantısında ülkeye çıkartılan borçları ödemeyi reddetti. Kasım 1957’de Birleşmiş Milletler’den Irian Jaya üzerindeki görüşmelerin başlamasıyla ilgili bir karar çıkmayınca büyük şehirlerde Hollanda aleyhtarı gösteriler başladı ve bu yılın sonunda Hollandalılar’a ait işletmelere ve çiftliklere el konuldu; birçok Hollandalı teknik ve idarî eleman yurt dışına çıkarıldı. Fakat yetişmiş eleman eksikliğinin de katkısıyla bozulan ekonomik durumda enflasyon hızla yükselirken ihracat gelirleri düşmeye ve dış borçlar artmaya başladı. Ancak bu dönemde ekonomik ve siyasî alanlarda başarı sağlanamazken eğitim ve kültür konularında önemli ilerlemeler kaydedildi. İlk, orta ve lise seviyesinde yeni okullar açıldı ve yaygın eğitime önem verildi. 1950’de % 10’un altında olan okuma yazma oranı 1961’de % 46’ya yükseldi. Ülkenin resmî dili Endonezyaca’nın eğitim ve idarede yaygınlaştırılmasıyla birlikte millî birliğin sağlanması yönünde önemli mesafeler katedildi.
Sukarno 1959 yılı başlarında, devlet başkanına yürütme yetkisi veren 1945 anayasasını uygulamaya geçirme hususundaki teklifini meclise onaylatamayınca bunu bir kararnâme ile yürürlüğe koyup kendisine bağlı partili olmayan bazı üyelerle ordunun ve çeşitli meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan yeni bir hükümet kurdu. 1960 yılında da bütçeyi onaylamayan meclisi feshederek tayin yoluyla gelen siyasî parti, ordu ve meslek kuruluşlarının temsilcilerinden 130 üyeli yeni bir meclis teşkil etti. MANIPOL-USDEK (siyasî manifesto ve 1945 anayasası, Endonezya sosyalizmi, güdümlü demokrasi, güdümlü ekonomi ve Endonezya kimliği kelimelerinin kısaltılmışı), NASAKOM (milliyetçilik, din ve komünizm) gibi birleştirici sloganlarla güdümlü demokrasinin ideolojisini oluşturmaya çalıştı. Hem devlet hem hükümet başkanının görevlerini üstlenen Sukarno içte, idarede etkili olmaya başlayan Partai Komunist Indonesia ve ordu arasında bir denge politikası takip etmeye özen gösterirken dışta tarafsız politikadan uzaklaşarak komünist blokla olan ilişkileri arttırdı. Nisan 1955’te Bandung Konferansı ile üçüncü dünya ülkeleri arasında ülkesinin etkin bir rol üstlenmesini sağladıktan sonra da açıkça Batı karşıtı bir politika takip etmeye başladı. Malezya Federasyonu’nun kurulmasına (Eylül 1963) muhalefet etti ve prensip olarak bu ülkeye karşı çatışma politikası yolunu benimsedi. Malezya’nın Güvenlik Konseyi’ne seçilmesi üzerine de ülkesini Birleşmiş Milletler teşkilâtından ayırdı (Ocak 1965).
30 Eylül 1965 tarihinde Partai Komunist Indonesia, ordu içinden bir grup subayın yardımıyla başarısız bir darbe girişiminde bulundu ve altı general kaçırılarak öldürüldü. Fakat Stratejik İhtiyat Ordu Kumandanı General Suharto duruma hâkim oldu ve Partai Komunist Indonesia iktidarı ele geçirmekle suçlanarak darbeyi takip eden aylarda özellikle Cava ve Bali’de, ölü sayısının 250.000 ile 1 milyon arasında tahmin edildiği bir komünist katliamı yapıldı. General Suharto Partai Komunist Indonesia’yı resmen yasakladıktan sonra yönetimde geniş çaplı tasfiye hareketi başlattı ve Sukarno’yu da ölümüne kadar (1970) sürecek olan ev hapsine aldırdı (1966); Mart 1968’de ise kendisi Halk Danışma Meclisi tarafından devlet başkanlığına getirildi.
Orde Baru (yeni düzen) adı verilen 1965 sonrası dönemde Suharto, Batı blokuyla ilişkilerin geliştirilmesine özen gösterdi ve Malezya ile çatışma politikasına son vererek ülkesinin tekrar Birleşmiş Milletler’e üye olmasını sağladı. Association of South East Asian Nations’ın (= ASEAN, Güneydoğu Asya Uluslar Birliği) kuruluşunda (Ağustos 1967) etkin rol oynayan Suharto, bölgesel iş birliğini geliştirmeye çalıştı. Birleşmiş Milletler gözetiminde Irian Jaya halkı arasında yapılan referandumla bölge Endonezya’ya katıldı (Eylül 1969). Suharto, uygulamaya koyduğu ekonomik istikrar programıyla ülkeye yabancı sermayenin girişini kolaylaştıran bir dizi önlem aldı ve dış ticareti liberalleştirerek enflasyonu düşürüp ekonomiyi istikrara kavuşturdu.
Bu dönemde birçok subayın idarî ve iktisadî kuruluşlarda görev alması ordunun yönetimdeki etkisini arttırdı ve böylece “ikili görev” ilkesi (dwi-funsi) kurumlaştı. Yönetim askerî bir rejim olmamasına rağmen orduya ve bürokrasiye dayanan otoriter bir yapıya dönüştü. 1971’deki genel seçimleri büyük bir çoğunlukla çeşitli siyasî grup, ordu, polis ve meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan hükümet partisi Golongan Karya kazandı. Seçim sonrasında çeşitli siyasî kısıtlamalar getirilmesi üzerine muhalefetteki dört İslâmî parti Partai Persatuan Pembangunan, diğer milliyetçi ve hıristiyan partiler ise Partai Demokrasi Indonesia adı altında iki ana parti olarak birleşti. Siyasî partilerle diğer sivil kuruluşlara, devletin temel ideolojisi sayılan Pancasila’yı esas kabul etme zorunluluğu getirildi ve bu prensipleri yaymak gayesiyle eğitim kurumlarında, orduda ve devlet dairelerinde kurslar düzenlendi.
Giderek otoriter bir yönetim şekli alan “yeni düzen”e karşı 1974’ten sonra özellikle İslâmî çevrelerde, bazı aydın kesimlerinde ve öğrenciler arasında tepkiler yoğunlaştı. Artan rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, 1975’te devletin en önemli petrol şirketi Pertamina’da bazı yolsuzlukların ortaya çıkarılmasıyla doğrulandı. 1975-1976’da Endonezya’nın eski bir Portekiz sömürgesi olan Doğu Timor’u işgal ve ilhakı dış politikada bazı sorunlara yol açtı. Ancak 1977, 1982 ve 1987’de yapılan seçimlerde Golongan Karya yine çoğunluğu sağladı ve her seçim sonrasında Suharto kısmen seçimle, kısmen tayin yoluyla oluşturulan Halk Danışma Meclisi tarafından tekrar devlet başkanlığına seçildi. Ülkede sağladıkları ekonomik kalkınma ve getirdikleri siyasî kontrol sayesinde iktidarda kalmayı sürdüren yeni düzen liderleri Endonezya’nın birliğini korumayı amaçlayan Pancasila’yı, devlet başkanına kuvvetli yetkiler sağlayan 1945 anayasasını, ordunun ikili görev ilkesini ve üç partili sistemi Endonezya’nın problemlerine en uygun çözüm yolu olarak görmektedirler.
BİBLİYOGRAFYA
J. Th. P. Blumberger, De Nationalistische Beweging in Nederlandsch Indie, The Hague 1931.
J. S. Furnivall, Netherlands India, Cambridge 1939.
G. McT. Kahin, Nationalism and Revolution in Indonesia, Ithaca 1952.
B. J. O. Schrieke, Indonesian Sociological Studies, The Hague 1959, I-II.
B. H. M. Vlekke, Nusantara: A History of Indonesia, The Hague 1959.
W. F. Wertheim, Indonesian Society in Transition, The Hague 1959.
R. van Niel, The Emergence of the Modern Indonesian Elite, The Hague 1960.
B. R. O’G. Anderson, Some Aspects of Indonesian Politics under the Japanese Occupation, 1944-1945, Ithaca 1961.
H. Feith, The Decline of Constitutional Democracy in Indonesia, Ithaca 1962.
Indonesia (nşr. R. T. McVey), New Haven 1963.
R. T. McVey, The Rise of Indonesian Communism, Ithaca 1965.
D. S. Lew, The Transition to Guided Democracy in Indonesia, Ithaca 1966.
B. Dahm, Sukarno and the Struggle for Indonesian Independence, Ithaca 1969.
Indonesian Political Thinking, 1945-1965 (ed. H. Feith – L. Castles), Ithaca 1970.
A. J. S. Reid, The Indonesian National Revolution, 1945-1950, Victoria 1974.
R. Mortimer, Indonesian Communism under Sukarno: Ideology and Politics, 1959-1965, Ithaca 1974.
L. E. Williams, Southeast Asia: A History, New York 1976, s. 70-87, 133-134, 171-182, 210-216, 252-259.
The History of South-East, South and East Asia: Essays and Documents (ed. Khoo Kay Kim), Kuala Lumpur 1977, s. 123-165.
H. Crouch, The Army and Politics in Indonesia, Ithaca 1978.
J. D. Legge, Indonesia, Sydney 1980, s. 72-194.
M. C. Ricklefs, A History of Modern Indonesia, London 1981, s. 20-272.
Regional Dynamics of the Indonesian Revolution, 1945-1949 (ed. A. R. Kahin), Honolulu 1985.
D. G. E. Hall, A History of South-East Asia, London 1987, s. 301-365, 497-529, 580-591, 613-624, 789-797, 890-896, 933-939.
N. B. Mody, Indonesia under Suharto, New Delhi 1987.
A. W. Nieuwenhuis, “İndonezya”, İA, V/2, s. 996-1008.
R. B. McC., “Indonesia”, EI2 (İng.), III, 1221-1224.
“Indonesia”, EBr.2, IX, 483-491.