https://islamansiklopedisi.org.tr/fethul-kadir--sevkani
Şevkânî, Rebîülâhir 1223’te (Haziran 1808) yazmaya başladığı ve Receb 1229’da (Temmuz 1814) beş cilt olarak tamamladığı eserin tam adını mukaddimede Fetḥu’l-ḳadîr el-câmiʿ beyne fenneyi’r-rivâye ve’d-dirâye min ʿilmi’t-tefsîr şeklinde kaydetmiştir. Müellif bu kısa mukaddimede Kur’ân-ı Kerîm’in yüceliğine, faziletine, fesahat ve belâgatına temas ettikten sonra tefsir ilminin önemi ve onunla meşgul olmanın fazileti sebebiyle kendisini bu ilme vererek bir eser hazırladığını belirtmektedir. Daha önce rivayet veya dirâyet metotlarından sadece biriyle tefsir yazan müfessirlerin bu çalışmalarının büyük değer taşıdığına, ancak yeterli olmadığına işaret etmektedir. Zira müellife göre Kur’ân-ı Kerîm’in tefsir edilmesinde rivayetlerin vazgeçilmez bir yeri varsa da Kur’an’ın tamamına nisbetle Hz. Peygamber’den nakledilen tefsir mahiyetindeki rivayetlerin azlığı, yine Kur’an’ın mâna vecihlerinin çok zengin olmasına karşılık Selef’ten nakledilen tefsirlerin bu vecihlerden sadece birini kapsaması gibi hususlar dikkate alındığında rivayet tefsirleriyle yetinmenin doğru olmadığı, bu alanda gelişen dil bilimlerinden de faydalanmak gerektiği ortaya çıkar. Bu görüşünü destekleyen bazı rivayetler nakleden Şevkânî kendisinin Fetḥu’l-ḳadîr’de hem rivayet hem dirâyet metotlarını kullandığını bildirir. İstifade ettiği belli başlı kaynakların isimlerini de kaydeden müellif, tefsirine bazı zayıf rivayetleri aldığı için ileride kendisine tenkitler yöneltilebileceğini göz önüne alarak bunları teyit eden başka rivayetler bulunduğunu veya bunların Arapça mânaya uygun düştüğünü söyler.
Fetḥu’l-ḳadîr’de takip edilen metoda göre tefsiri yapılan sûrenin önce Mekkî veya Medenî oluşu konusunda açıklamalar yapılmış, âyet sayısına işaret edilmiş, nüzûl sebebine ve faziletine dair rivayetler zikredilmiş, sûrenin varsa değişik isimleri, bunların anlamları ve veriliş sebepleri üzerinde durulmuştur.
Eserde çoğunlukla âyetlerin tek tek tefsir edilmesi yerine konu birliği bakımından birbiriyle bağlantılı olan birkaç âyet ele alınarak açıklanmıştır. Bu arada şâzlarına varıncaya kadar kıraat ihtilâflarına geniş yer verilmiş, farklı okuyuşlardan kaynaklanan değişik anlamlar üzerinde durularak bunların arasında tercihler yapılmıştır. Âyetlerdeki lafızlar dil kurallarına göre açıklanmış, eski Arap şiirinden örnekler (şevâhid) getirilerek bunların ilgili âyete en uygun düşen mânalarının tesbitine çalışılmıştır. Bu arada muhkem-müteşâbih, nâsih-mensuh, hâs-âm, mutlak-mukayyed, mücmel-mübeyyen gibi usule dair konular üzerinde durulmuş, gramer tahlilleri yapılmış ve edebî nüktelere işaret edilmiştir. Nesihle ilgili meselelere geniş yer veren müellif İsrâiliyat’tan sayılan rivayetlere itibar etmemiş, yeri geldikçe bu tür rivayetleri reddetmiş, özellikle fıkıhçı kişiliğinden dolayı fıkhî hükümler ihtiva eden âyetlerin tefsirine diğerlerine nisbetle daha çok ağırlık vermiştir. Eserde, üzerinde durulan âyet veya âyetler grubunun dirâyet usulüne göre tefsiri tamamlandıktan sonra aynı kısma dair Hz. Peygamber’den, ashaptan ve daha sonraki Selef ulemâsından gelen tefsir rivayetleri aktarılmıştır.
Fetḥu’l-ḳadîr’i telif ederken ilgili âyetlerin konuları çerçevesinde pek çok kaynaktan nakiller yapan Şevkânî’nin bu eserlerin bir kısmını bizzat görerek incelediği, bir kısmından da başka eserler vasıtasıyla faydalandığı anlaşılmaktadır. İbn Düreyd’in el-Cemhere, Ezherî’nin Tâcü’l-luġa, Cevherî’nin Tâcü’l-luġa, İbn Manzûr’un Lisânü’l-ʿArab, Fîrûzâbâdî’nin el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ adlı sözlük kitapları; Kütüb-i Sitte başta olmak üzere Ebû Bekir b. Ebû Şeybe’nin el-Muṣannef, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned, Abd b. Humeyd’in el-Müsnedü’l-kebîr, İbn Hibbân’ın el-Müsnedü’ṣ-ṣaḥîḥ, Hâkim en-Nîsâbûrî’nin el-Müstedrek, Beyhakī’nin es-Sünenü’l-kübrâ adlı hadis mecmuaları; Ferrâ Yahyâ b. Ziyâd’ın Meʿâni’l-Ḳurʾân, Abdürrezzâk es-San‘ânî’nin Tefsîrü’l-Ḳurʾân, Abd b. Humeyd’in Tefsîrü’l-Ḳurʾân, Taberî’nin Câmiʿu’l-beyân, Zeccâc’ın Meʿâni’l-Ḳurʾân, İbn Ebû Hâtim’in Tefsîrü’l-Ḳurʾân, Muhammed b. Hasan en-Nakkāş’ın Şifâʾü’ṣ-ṣudûr, Sa‘lebî’nin el-Keşf ve’l-beyân, Begavî’nin Meʿâlimü’t-tenzîl, İbn Atıyye el-Endelüsî’nin el-Muḥarrerü’l-vecîz, Zemahşerî’nin el-Keşşâf, Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîḥu’l-ġayb, Kurtubî’nin el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân, Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin el-Baḥrü’l-muḥîṭ, İbn Kesîr’in Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm, Süyûtî’nin ed-Dürrü’l-mens̱ûr gibi başlıca tefsir kitaplarıyla Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ’nın Mecâzü’l-Ḳurʾân, İbn Kuteybe’nin Ġarîbü’l-Ḳurʾân, İbnü’d-Dureys’in Feżâʾilü’l-Ḳurʾân, Zeccâc’ın İʿrâbü’l-Ḳurʾân, Nehhâs’ın en-Nâsiḫ ve’l-mensûḫ, Vâhidî’nin Esbâbü’n-nüzûl gibi Kur’an ilimlerine dair eserler Fetḥu’l-ḳadîr’in telifi sırasında istifade edilen başlıca kaynaklardır.
Müellif tefsir rivayetlerini ve konuyla ilgili görüşleri naklederken çok defa o görüşün sahibini, rivayetin kaynağını zikretmekte, ancak senedini vermemektedir. Bunun yanında bazan “kīle” veya “ruviye” şeklinde meçhul sîga kullanarak sadece görüş veya rivayeti almakla yetindiği de görülür. Öte yandan Şevkânî, faydalandığı kaynakları tenkit gözüyle ciddi bir incelemeye tâbi tutmuş, benimsediği görüşleri aynen aktarmış, yanlış bulduğu görüşleri ise çok defa yumuşak bir dille eleştirmiştir. Bu arada âyetlerin yorumu sırasında Mu‘tezilî eserlere de başvurmakla birlikte i‘tizâlî fikirlere prensipte katılmadığı için genellikle karşı deliller ortaya koyarak bu fikirleri çürütmeye çalışmıştır. Nitekim Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı, özellikle dil ve edebî incelikler yönünden onun başta gelen kaynakları arasında yer aldığı halde ihtiva ettiği i‘tizâlî yorumlardan dolayı en çok tenkide uğrayan tefsir olmuştur (bu tenkitlerden örnekler için bk. Muhammed Hasan el-Gumârî, s. 129-146). Yine İbn Atıyye el-Endelüsî’nin el-Muḥarrerü’l-vecîz’i ile Muhammed b. Hasan en-Nakkāş’ın Şifâʾü’ṣ-ṣudûr’u da Şevkânî’nin tenkitlerine hedef olan tefsirlerdendir. Fetḥu’l-ḳadîr, ahkâm âyetlerine geniş yer vermesi bakımından Kurtubî’nin el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân adlı tefsirinin bir özeti sayılabilir.
Doğup büyüdüğü muhitte yaygın olan Zeydiyye mezhebini benimseyip bu mezhebin ilkelerine uygun fetvalar vermişken ictihadda bulunabilecek seviyeye ulaşmasından sonra eski mezhebini terkeden müellif, bu dönemde yazdığı tefsirinde herhangi bir fıkıh mezhebine bağlı kalma çabası içinde olmamıştır. Bilhassa imâmet meselesini ilgilendiren âyetlerde zayıf veya mevzû rivayetlere dayanarak Zeydiyye’nin telakkisine yakın görüşler ileri sürmekle birlikte (M. Hüseyin ez-Zehebî, II, 288-289) genellikle akaide dair âyetlerin tefsirinde daha çok Selefî yaklaşımı benimseyen müfessir Kur’an’da neshin câiz olduğu görüşünü savunanların yanında yer almış ve hangi âyetin hükmünün hangi âyetle kaldırıldığını belirtmeye özen göstermiştir.
Âyetler arasındaki münasebetler meselesine önem vermeyen, hatta bunu gereksiz bir zorlama ve boşuna bir gayret olarak gören müellif Bakara sûresinin 40. âyetini tefsir ederken, bazı müfessirlerin bu hususta aşırılığa saparak sırf âyetler arasında bir münasebet kurabilmek için bu âyetleri maksadından saptırdıklarını ileri sürer ve Bikāî’nin konuyla ilgili Naẓmü’d-dürer adlı kitabını bu tür gayretlere örnek olarak gösterir (I, 72-73). Âl-i İmrân sûresinin 7. âyetinin tefsiri sırasında muhkem ve müteşâbih terimlerinin çeşitli müfessirler tarafından yapılan değişik tariflerini naklederek bunları yanlış veya eksik bulan Şevkânî bu terimleri yeniden tarif ve tahlil eder (I, 314-320). Müellifin itikadî meselelerde Selefî metodu takip etmesinin bir sonucu olarak eserde müteşâbih âyetlerin tefsiri yapılırken te’vile başvurulmaksızın bunların zâhirî ve hakikî mânaları üzerinde durulmuştur. Yûnus sûresinin 49. âyetinin tefsiri münasebetiyle de Allah’tan yardım isterken hiçbir kimseyi vasıta olarak görmemek gerektiği, evliya ve hatta peygamberlerden bile olsa başkasının aracılığına güvenmenin ve ondan yardım talebinde bulunmanın şirk olduğu ifade edilir (II, 449-450).
Çok yönlü bir âlim olan Şevkânî’nin Fetḥu’l-ḳadîr’i, rivayet ve dirâyet metotlarını birleştirmesi yanında akaid meseleleriyle ilgili âyetlerde daha ziyade Selefî bir anlayış takip etmesi, tertibinin güzelliği, nisbeten muhtasar bir çalışma olması, Kur’an ilimlerine dair çeşitli konuların vukufla ele alınması, zaman zaman sûrelerin ayrıntılı tefsirine girişilmeden önce sûrenin kapsadığı konular hakkında özet bilgi verilmesi, ahkâma dair âyetlerde önceki fikirlerin tekrarı ve taklidinden ziyade ictihad yolunun tercih edilmesi gibi özellikleriyle muteber bir tefsir olarak geniş ölçüde ilgi görmüş; ancak bilhassa pek çok zayıf ve uydurma rivayeti tenkit etmeden aktardığı ve taklitçiliği eleştirirken aşırılığa kaçtığı gerekçesiyle de tenkit edilmiştir (M. Hüseyin ez-Zehebî, II, 288-293).
Fetḥu’l-ḳadîr’in çeşitli baskıları yapılmıştır (Kahire 1349, 1383/1964, 1966; Beyrut 1403/1983, 1412/1991).
BİBLİYOGRAFYA
Şevkânî, Fetḥu’l-ḳadîr, I, 11-14, 72-73, 314-320, 398-401; II, 449-450.
Bilmen, Tefsir Tarihi, II, 736-737.
İbrâhim İbrâhim Hilâl, el-İmâmü’ş-Şevkânî ve’l-ictihâd ve’t-taḳlîd, Kahire 1979, s. 48.
Muhammed Hasan el-Gumârî, el-İmâmü’ş-Şevkânî müfessiren, Cidde 1401/1981, s. 99-352.
Abdülvehhâb İbrâhim Ebû Süleyman, Kitâbetü’l-baḥs̱i’l-ʿilmî, Cidde 1403/1983, s. 145.
M. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, Kahire 1381/1961, II, 285-299.
İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Ankara 1988, I, 509-525.
Hüseyin b. Abdullah el-Amrî, el-İmâmü’ş-Şevkânî râʾidü ʿaṣrih, Beyrut 1411/1990, s. 366-375.
Mevlüt Güngör, “Şevkânî ve Tefsirindeki Metodu I ve II”, Hakses Mecmuası, XXIV/283, Ankara 1988, s. 6-8; XXIV/284 (1988), s. 7-12.