https://islamansiklopedisi.org.tr/firka
Fırka kelimesi (çoğulu fırak) sözlükte “ayırmak, bölmek; açıklayıp hükme bağlamak” mânalarına gelen fark kökünden isim olup insanlar arasından ayrılmış belli bir grup ve topluluğu ifade eder. Terim olarak, İslâm fikir tarihinde kendilerine has siyasî düşünce veya itikadî telakkilere sahip bulunan gruplar için “siyasî akım” (bir nevi parti) ve “itikadî mezhep” anlamında kullanılmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli anlamlarda yer alan “fark” kökenli kelimeler içinde “gruplara ve parçalara ayırmak, bölmek” anlamındaki tefrik ve “ayrılmak, bölünmek” anlamındaki teferruk kavramları genellikle dinde ve sosyal hayattaki bölünmeyi ifade etmekte ve bunun çok zararlı olduğunu belirtmektedir. Yine Kur’an’da “grup ve topluluk” mânasına gelen ferîk de yirmi dokuz yerde geçer ve genellikle tasvip edilmeyen bölünmelere işaret eder. Fırka ise sadece bir âyette (et-Tevbe 9/122) yer alır ve müslüman toplumlarda köylü-şehirli, sivil-asker gibi tabii olarak oluşan kesimleri ifade eder (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “frḳ” md.). Fırka kelimesiyle birlikte aynı kökten türeyen fiiller hem sözlük mânasında, hem de dinî ve içtimaî ayrılığın kötülenmesi anlamında birçok hadiste de kullanılmıştır (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “frḳ” md.).
Ahmed b. Hanbel (Müsned, II, 332; III, 145), Ebû Dâvûd (“Sünnet”, 1); Tirmizî (“Îmân”, 18), İbn Mâce (“Fiten”, 17) gibi muhaddislerce rivayet edilen ve ümmetin yetmiş iki fırkaya ayrılacağını haber veren, sıhhati ve farklı muhtevası üzerinde eski ve yeni âlimlerce çeşitli tartışmalar yapılan hadisin, fırka kelimesinin İslâm literatürüne girmesine zemin hazırladığını söylemek mümkündür. Bunun yerine nihle (çoğulu nihal) ve makāle (çoğulu makālât) kelimelerinin de kullanıldığı görülmektedir.
Hadis kitapları dışında akaid, kelâm ve mezhepler tarihi alanındaki eserlerde erken dönemlerden itibaren fırka kelimesi terim anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır (meselâ bk. Hayyât, s. 24, 63, 101, 107, 112). III. (IX.) yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Nevbahtî’nin Fıraḳu’ş-Şîʿa’sı ile Sa‘d b. Abdullah el-Kummî’nin el-Maḳālât ve’l-fıraḳ’ı buna örnek teşkil etmektedir.
“Yetmiş üç fırka hadisi”ne ait rivayetlerin çoğunda yetmiş iki fırkanın cehennemde, birinin cennette olduğu belirtilirken bir kısmında “necatta olma” ifadesi veya “necata ulaşan” tabiri kullanılmıştır (meselâ bk. İbn Ebû Âsım, I, 35, 36; Malatî, s. 13; İbn Batta, I, 377). Kur’ân-ı Kerîm’de cehennem (nâr) mukabilinde “cennet” anlamında necat kelimesi geçtiği gibi (el-Mü’min 40/41) bu kökten türeyen birçok kelime de aynı veya yakın mânalarda yer almaktadır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “necât” md.). Bundan dolayı olacaktır ki erken dönemlerden itibaren “ebedî kurtuluşa eren grup” anlamında fırka-i nâciye tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Meselâ IV. (X.) yüzyılda yaşayan Hanbelî fakih ve muhaddisi İbn Batta, muhafazakâr Selef akîdesini savunmak amacıyla kaleme aldığı eserinin adında bile “el-fıraku’n-nâciye” tabirine yer vermiştir (bk. bibl.; fırka ve fırka-i nâciye hakkında daha geniş bilgi için bk. MEZHEP).
BİBLİYOGRAFYA
M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “frḳ”, “necât” md.leri.
Wensinck, el-Muʿcem, “frḳ” md.
Müsned, II, 332; III, 145.
İbn Mâce, “Fiten”, 17.
Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 1.
Tirmizî, “Îmân”, 18.
İbn Ebû Âsım, Kitâbü’s-Sünne (nşr. M. Nâsırüddin el-Elbânî), Beyrut 1400/1980, I, 35, 36.
Hayyât, el-İntiṣâr, s. 24, 63, 101, 107, 112.
Malatî, et-Tenbîh ve’r-red, s. 13.
İbn Batta, el-İbâne ʿan şerîʿati’l-fıraḳı’n-nâciye (nşr. Rızâ b. Na‘sân Mu‘tî), Riyad 1409/1988, I, 377.