https://islamansiklopedisi.org.tr/gubari--yazi
Arapça “toz” mânasındaki gubâr kelimesinden türetilen ve “toz gibi” anlamına gelen gubârî hattı kaynaklarda gubârü’l-hilbe, kalemü’l-hilbe, kalemü’l-cenâh olarak da anılır. Kalkaşendî, karakteri rikā‘ ve nesih yazılarına daha yakın olması sebebiyle gubârîyi bu iki yazının karışımından meydana gelmiş bir hat çeşidi olarak gösterir (Ṣubḥu’l-aʿşâ, III, 128). Ancak gubârî müstakil bir yazı cinsi değil her çeşit hattın çok ince yazılan biçimidir. Kalkaşendî’nin gubârîyi böyle nitelendirmesi, rikā‘ ile nesihin diğer hat türlerine göre daha küçük boyda yazılardan olması sebebiyledir. Aynı müellif, Arap yazısını ıslah etmek için bazı kurallar koyan Arap veziri ve hattatı İbn Mukle’nin rivayetine dayanarak gubârînin harflerinde yuvarlaklık bulunduğunu bildirirken rikā‘ yazısını kastetmekte, dolayısıyla onun çok küçük yazılan şekline gubârî dendiğine işaret etmektedir.
Gubârî, çok küçük yazılması sebebiyle her çeşit yazıya uygulanabilirse de yapı itibariyle daha ziyade nesihle birlikte nesta‘lik ve rikā‘ yazılarına daha uygun düşmektedir. Nitekim Habîbullah Fezâilî, İranlı nesta‘lik hattatı Ali Herevî’nin Midâdü’l-ḫuṭûṭ adlı risâlesinde her yazının çok küçük yazılan şekline gubârî dendiğini nakletmektedir (Aṭlas-ı Ḫaṭ, s. 281).
Eskiden posta vazifesi gören güvercinlerin kanadına bağlanan mektuplar gubârî hattıyla yazıldığı için bu yazıya “kalemü’l-cenâh” (kanat yazısı) adı da verilmiştir. Cepte taşınacak veya savaşta sancaklara takılacak kadar küçük boydaki mushaflarda ve içleri boş iri harflerin iç kısmına âyet ve hadislerin yazılmasında gubârî yazı kullanılmıştır. Bugün pek çok evin duvarlarını süsleyen, büyük boydaki bir tabaka kâğıda sığdırılacak şekilde yazılmış Kur’ân-ı Kerîm levhaları ile “yâsîn” (يس) kelimesinin içine sığdırılmış Yâsîn sûresi levhaları bu yazı için örnek teşkil etmektedir.
Tarihte bu yazıyı iyi yazdığı için “gubârî” unvanını ve mahlasını kullanan hattat ve şairler vardır. Bunlardan, İstanbul’da Sultan Ahmed Camii’nin celî yazılarını yazan Seyyid Kasım (ö. 1034/1624-25) bir pirinç tanesinin üstüne İhlâs sûresini yazmış ve bundan dolayı “Gubârî” unvanıyla meşhur olmuştur. Şeyh Hamdullah’ın oğlu Mustafa Dede’nin talebesi olan Akşehirli Abdurrahman Gubârî de (ö. 974/1566) hem hattat hem şair olarak aynı mahlası kullananlardandır.
BİBLİYOGRAFYA
Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ, III, 128.
Müstakimzâde, Tuhfe, s. 354.
Mahmud Yazır, Eski Yazıları Okuma Anahtarı, İstanbul 1942, s. 117.
Habîbullah Fezâilî, Aṭlas-ı Ḫaṭ, İsfahan 1350 hş./1971, s. 281.
“Gubâr”, TA, XVIII, 104.