https://islamansiklopedisi.org.tr/gurlitt-cornelius
Viyana’da dünyaya geldi; manzara ressamı Louis Gurlitt’in oğlu ve sanat tarihinin başka dallarında yayımları olan Wilhelm Gurlitt’in ağabeyidir. Küçük yaşta iken ailesi Almanya’nın Gotha şehrine göç etti. İlk ve orta öğrenimini burada yaptıktan sonra, Berlin’de Reichstag binasının proje yarışmasında birincilik alan ve Gotha’da yaşayan Ludwig Bohnsted’in tavsiyesi üzerine Berlin Mimarlık Akademisi’ne girdi; fakat daha önce pratik kazanmak için bir süre sanat okulunda marangozluk ve dülgerlik öğrendi. Akademideki talebeliği sırasında, mimarlık tarihi dersleri veren ve İstanbul camileri hakkında ilk inceleme yazısını yayımlamış kişi olan Friedrich Adler’in etkisi altında kaldı. Bu arada öğreniminin yanı sıra Ludwig Bohnsted’in, 1868’de Viyana’ya gittikten sonra da Emil von Försters’in mimarlık bürosunda çalıştı.
1870-1871 Fransız-Alman Savaşı’na gönüllü katılan Gurlitt, savaştan sonra mimarlık öğretimi hususunda büyük ünü olan Stuttgart’a gitti ve burada, sonraları Alman sanat tarihçiliğinin en önemli kişilerinden biri haline gelen W. Lübke ile yakın dostluk kurdu. Hâtıralarında bizzat açıkladığı gibi hiçbir dalda öğrenimini sonuna kadar götürmeyen ve dolayısıyla herhangi bir imtihandan geçmeyen Gurlitt burada bir mimarlık bürosu açtı; bu arada bölgedeki yapıları mimarlık tarihi bakımından inceliyor ve arşivlerde araştırmalar yapıyordu. 1879’da Dresden’de yeni kurulan Kunstgewerbe Museum’da çalışmaya başladı. Bir taraftan o yıllara kadar önemsenmeyen halk sanatlarına ait örnekleri topluyor, bir taraftan da Almanya’daki barok sanat üzerinde yaptığı araştırmalarını sürdürüyordu. Bu konuda uzun süreli burslarla Almanya ve Avusturya’da olduğu kadar İtalya, Fransa, İngiltere ve Hollanda’da da incelemeler yaptı. Kendisini barok sanatın tarihini yazanların öncüsü olarak kabul ettiren ve büyük bir şöhrete eriştiren kitabı 1887-1889 yıllarında yayımlandı; arkasından da çeşitli ülkelerde aynı konuyu işleyen birçok yayını çıktı.
1895’te Dresden Teknik Üniversitesi’nde kadrosuz profesörlüğe getirilen Gurlitt 1899’da kadrolu profesörlüğe tayin edildi ve burada önceleri küçük sanatlara dair dersler verirken daha sonra mimarlık tarihi, 1902’den itibaren de şehircilik okutmaya başladı. Gurlitt’in hocalığı sırasında üzerinde önemle durduğu husus, öğrencilerinin değişik konularda araştırma yapmaları ve çalışmalarını doktora tezi olarak sunmaları idi. Bu amaçla Osmanlı Devleti’nin o yıllardaki topraklarından Mezopotamya gibi tarihî bölgelerde kazılar yapan Deutsche-Orient Gesellschaft’ın araştırma ekiplerine doktora tezi hazırlamak isteyen birçok öğrencisini kattı.
Gurlitt İstanbul’a ilk defa 1905’te gitti. Prusya elçisi Marschall von Bieberstein’ın, buradaki camilerde inceleme yapabilmesi hususunda II. Abdülhamid’den gerekli iradeyi alması onun için çok büyük bir avantaj oldu ve böylece rahatlıkla çalışabildiği İstanbul’a birçok defa daha giderek “bu unutulmaz güzellikteki şehrin” mimari ve sanat zenginliklerini ölçmeye, rölövelerini çıkarmaya, fotoğraflarını almaya girişti. Hazırladığı eser, 1907-1912 yılları arasında Berlin’deki E. Wasmuth Yayınevi tarafından formalar halinde yayımlandı ve Die Baukunst Konstantinopels adını taşıyan kitap baskısı tamamlandığında biri metin, biri levhalar olmak üzere iki bölüm olarak ciltlenip (levhalar bölümünün bir kısmı iki cilt halinde) piyasaya sürüldü. Fotoğraflar, merkezi Berlin’de bulunan Alman Foto Arşivi tarafından o yılların en mükemmel tekniğiyle çekilmiş, rölöveler ise beraberinde getirdiği Dresden Teknik Üniversitesi’nin öğrencileri tarafından çizilmişti. Ancak bunların hepsinin aynı dikkat ve itina ile kâğıda geçirildiği söylenemez; bugün bazı çizimlerde hata ve eksikliklere rastlanmaktadır. Metin bölümünde de Gurlitt’in, Türk ve İstanbul tarihini yeteri kadar tanımadığı için bazı yanlışlar yaptığı görülür. Meselâ Topkapı’da surların dışında yer alan Dâvud Paşa Kasrı’nın cami olduğunu sanmış, Mahmud Paşa Camii’nin barok üslûptaki son cemaat yeri revaklarının XVIII. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleştirilen bir tamire ait olduğunu farkedemeyerek bunların Fâtih Sultan Mehmed döneminde İstanbul’a gelen İtalyan ustalarınca meydana getirildiğini ileri sürmüş, şimdiki Fâtih Camii’nin 1766 depreminden sonra yeniden inşa edildiğini bilmediği için de binanın XV. yüzyılda Rum mimarı Khristodulos tarafından yapıldığı kanaatinde olduğunu açıklamıştır. Fakat bütün bunlara rağmen eser, İstanbul’un Osmanlı dönemi yapılarını ilk defa rölöve ve fotoğrafları ile birlikte Batılı okuyuculara tanıtmış oluyordu; ayrıca İbrâhim Edhem Paşa’nın milletlerarası Viyana sergisi için hazırladığı, 1871’de basılan Usûl-i Mi‘mârî-i Osmânî’ye göre de daha iyi bir çalışmanın ürünü idi.
Die Baukunst Konstantinopels’in basımı sırasında Gurlitt Leipzig’de resimli kitaplardan meydana gelen “Die Kultur” başlıklı bir diziyi yönetmeye başlamış ve Konstantinopel adlı eserini bu dizinin XXXI ve XXXII. ciltleri olarak yayımlamıştır. Müellif bu kitapta İstanbul’un kültür tarihi bakımından tahlilini yaparken Bizans dönemine ağırlık vermiş, Osmanlı sanatını anlatırken de İtalyan ve İran tesirlerini birinci planda tutmuştur. Her şeye rağmen bu küçük kitap da İstanbul’u başkaları tarafından pek denenmeyen bir biçimde tanıtması sebebiyle değer taşımaktadır.
Gurlitt, genel okuyucu kitlesine hitap eden bazı makaleler dışında (meselâ “Konstantinopel und türkische Kunst”, Westermanns Monatshefte [Leipzig 1908], nisan ve mayıs sayıları) Türk sanatıyla ilgili birkaç ilmî yazı daha yayımlamıştır. Edirne’deki Türk eserlerine dair makalesi bunların başında gelir (“Die Bauten Adrianopels”, OA, I [1910-1911], s. 1-4, 51-60). Çok kısıtlı bir süre içinde acele ile yapılan bu çalışma, Osmanlı dönemi Türk mimarisinin Edirne’deki örneklerini ilk defa tanıtan yazıdır. Bunu, eski resim ve gravürlerin yardımıyla İstanbul’un XVI. yüzyıldaki tarihî topografyasını incelediği ve aynı dergide yayımladığı “Zur Topographie Konstantinopels im XVI. Jahrhundert” (II [1911-1912], s. 1-9, 51-65) başlıklı makalesi ve onu da İznik’teki Osmanlı dönemi Türk mimarisinin ilk örnekleri üzerine kaleme aldığı, yine aynı dergide yayımlanan “Die islamitischen Bauten von Isnik (Nicea)” (III [1912-1913], s. 49-60) adlı araştırması takip etmiştir. Gurlitt’in İstanbul hakkındaki eserlerinden pek az tanınan bir tanesi de şehrin geç antik dönemden kalan Çemberlitaş, Arcadius sütunu gibi hâtıra anıtlarına dair broşürüdür (Antike Denkmalsäulen in Konstantinopel, München 1909 [?]).
Türkiye ve İstanbul hakkındaki çalışmalarından sonra Balkan ülkeleriyle meşgul olan Gurlitt, I. Dünya Savaşı yıllarında bir taraftan Dresden’in şehir planı üzerinde yaptığı çalışmalarla şehirciliğe dönerken bir taraftan da savaş içinde tarihî eserlerin korunması konusunda konferanslar vererek yayımlar yapmıştır. Ayrıca Zagrep ve Düsseldorf’un şehir planlamalarına da katkıda bulunmuştur.
İlim adamlarının belli bir yaştan sonra emekliye ayrılması gerektiği görüşünü taşımasına rağmen emekli olduğunda (1920) “sevgili öğrencilerinden kopmanın kendisine çok dokunduğunu” itiraf eden Gurlitt daha uzun yıllar yaşamış ve Berlin’de ölmüştür. Ölümünden bir süre önce, Türk sanatına yaptığı hizmetler göz önünde tutularak Türk Tarih Kurumu’na şeref üyesi seçilmişti.
BİBLİYOGRAFYA
J. Jahn, “Cornelius Gurlitt”, Die Kunstgeschichte der Gegenwart in Selbstdarstellungen, Leipzig 1924, s. 1-32 (kendi ağzından hayat hikâyesi).
Semavi Eyice, “Gurlitt, Cornelius”, DBİst.A, İstanbul 1993, III, 432-434.