https://islamansiklopedisi.org.tr/haci-kadir-i-kuyi
Kuzey Irak’ta Erbil vilâyetinin Köysancak kazasına bağlı Gora Karec köyünde doğdu. Doğum tarihini M. Emîn Zekî (Meşâhîr, II, 110) ve ona dayandığı anlaşılan Emîr Hasanpûr, Mehmet Uzun ve Suveyrekî gibi araştırmacılar 1232 (1817), Bâbâ Merdûh 1237 (1822) olarak kaydeder. Reşîd Findî, Kûyî’nin akrabası olan Mele Abdurrahman b. Ahmed’in 1908 yılında kaleme aldığı birkaç varaklık yazmada verdiği 1231 (1816) yılını tercih eder (el-Fikrü’l-ḳavmî, s. 61-62). Kûyî hakkında bir kitap yazan ve bu yazmaya da yer veren Mes‘ûd Muhammed herhangi bir kaynak zikretmeden 1824 yılını esas alır (a.g.e., s. 62). Qanatê Kurdo, İzzeddin Mustafa Resûl, Rohat Alakom, Sabah Abdullah Gālib ise 1815 yılında doğduğunu söyler. Hacı adı ve mahlası, Kûyî’nin hacca gitmiş olmasıyla değil bölgede zilhicce ayında doğanlara uğur ve bereket amacıyla genelde Hacı adı verilmesiyle ilgilidir. Kerkük’ün güneyinde yaşayan Zenkene aşiretinden olup babası Mele Ahmed’dir. Kûyî küçük yaşta babasını kaybedince annesi Fâtıma oğlunu alarak Köysancak’a göç etti, Kûyî buradaki bazı mescidlerde ve mektepte ilk dinî bilgilerini aldı. Bir süre sonra annesi de vefat edince akrabasından Mele Ömer Günbedî’nin himayesinde yetişti. Ardından Hoşnav, Erbil, Kerkük, Süleymaniye ve Şîno gibi çevre şehirlerdeki medreselerde tahsiline devam etti. Arkadaşı Abdullah Celîzâde Kûyî ile birlikte Revândiz’de meşhur âlim Mele Muhammed b. Âdem el-Bâlekî’den ders okudu. Arkadaşı Köysancak’a dönerken kendisi İran Kürdistanı’na gitti; Serdeşt ve Sâvucbulâg (Sâblâğ: bugünkü Mehâbâd) medreselerinde öğrenimini sürdürdü. 1854-1862 yıllarında bu çevrede yaşadı ve bölgeyi dolaştı. İran’da hâkim olan Kaçarlar yönetiminin Kürt toplumuna karşı sert tavrını yakından gördü, şiirlerinde onlara şiddetle hücum etti (Sabah Abdullah Ghalib, s. 123). Köysancak’a döndüğünde tahsil için buraya gelen şair Keyfî-yi Civânrûdî ile yakın dostluk kurdu. Ancak Civânrûdî bazı ağalara muhalefeti yüzünden Erbil’e kaçmak zorunda kaldı. Şeyh Nebî Mâvîlî ile uyuşmayan görüşleri ve şiirlerinde onu ağır biçimde hicvetmesi sebebiyle Kûyî de şeyhin çevresinden gelen baskılar neticesinde 1864 yılı dolayında Erbil’e vardı. Bu iki arkadaş daha sonra Revândiz’e, ardından İstanbul’a gitti (1866). Keyfî-yi Civânrûdî hukuk okumaya başlarken Kûyî son Botan beyi Bedirhan Paşa’nın ailesine misafir oldu ve çocuklarına özel öğretmenlik yaptı. Hiç evlenmeyen Kûyî İstanbul’da vefat etti.
Bedirhan Paşa’nın, oğlu Emîn Ali Bedirhan’dan torunu olan Celâdet Ali Bedirhan, Kûyî’nin 1312’de (1894-95) vefat ettiğini ve hatırladığı kadarıyla Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildiğini, onu görmüş olmakla birlikte o sırada daha yeni ayakta durabilen bir çocuk olduğundan kendisini tanımış sayılamayacağını kaydeder (Hawar, IX/33 [1941], s. 817; Reşîd Findî, s. 116). Celâdet Ali Bedirhan’ın doğum tarihi genellikle 1897 olarak gösterilmekle birlikte Mehmet Uzun bazı bilgi ve belgelerden hareketle onun 1893’te doğduğunu ileri sürer (Berhem, sy. 4 [1989], s. 11). Bu görüş Celâdet Ali Bedirhan’ın Kûyî’nin ölümüyle ilgili verdiği tarihe ve kendisinin o sırada henüz yeni ayakta durabildiğine dair tesbite uygun düşmekle birlikte bu yaşta onu nasıl hatırladığı şüpheli kalmaktadır. Bir çocuğun gördüğü kişiyi hatırlayabilmesi ancak birkaç yaşında olması durumunda mümkün olabilir ki Kûyî’nin vefatıyla ilgili olarak M. Emîn Zekî’nin verdiği 1312 rûmî / 1314 hicrî tarih (1896-97) (Meşâhîr, II, 110) bu ihtimale daha uygun görünmektedir. 1898’de Kahire’de çıkmaya başlayan Kürdistan gazetesinin üçüncü sayısında yer alan Kûyî’nin bir yıl önce öldüğüne dair kayıt da bunu teyit eder (Alakom, s. 88, dipnot 36). Kûyî’nin vefat yılı olarak Qanatê Kurdo 1892, İzzeddin Mustafa Resûl 1893, Emîr Hasanpûr, Mehmet Uzun ve Sabah Abdullah Gālib 1897 tarihini verir.
Kûyî hakkında Kürt milliyetçiliğinin fikir babalarından biri (Jwaideh, s. 24; Sabah Abdullah Ghalib, s. 120), XX. yüzyılın başlarında İstanbul’da gelişen Kürt milliyetçiliğinin ilk fikir babası ve sembolü (Alakom, s. 88) gibi değerlendirmeler yapılmış, Celâdet Ali Bedirhan ve muhtemelen onu izleyen başkaları Kûyî’yi “ikinci Hânî” (Hawar, IX/33 [1941], s. 817; Reşîd Findî, s. 160, 164; Uzun, Kürt Edebiyatına Giriş, s. 24), Martin van Bruinessen, Hânî’nin Mem û Zîn’indeki milliyetçi mesajını farkeden ilk kişi (Çira, I/4 [1995], s. 7; Sabah Abdullah Ghalib, s. 119) olarak nitelendirmiştir. M. Emîn Zekî de fikirleri ve etkili hamâsî üslûbuyla Kûyî’yi Nâmık Kemal’e benzetir (Ḫulâṣa, s. 360).
Kûyî’nin milliyetçi düşüncelerinin oluşmasında yetiştiği dönemde ve çevrede Kürt halkının içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasal şartların, kendisinin İstanbul’da yaşadığı çevrenin, yanında kaldığı Bedirhan ailesinin ve Ahmed-i Hânî’nin şiirlerinin etkisinden söz edilir. Kûyî’nin İstanbul’da karşılaştığı hareketli ve kültürlü muhitte Batı toplumlarındaki ilerleme, milliyetçi hareketlerin yükselişi, gelişmiş eğitim sistemleri gibi konularda bilgi edinmesi, kendi halkının da böyle bir gelişme ortamına kavuşması, özgürlük ve bağımsızlığını elde etmesi gerektiği düşüncesine yönelmesinin başlıca âmilleri olmuş, dolayısıyla Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılar’ın Osmanlı Devleti’nden ayrılıp bağımsızlıklarını ilân etmeleri gibi Kürtler’in de bağımsız bir devlet kurmalarını savunmuştur (Sabah Abdullah Ghalib, s. 124, 126; Hassanpour, s. 180). Kûyî’nin, Batı kültürü ve medeniyetiyle irtibatı sağlayan çok sayıda gazete ve derginin çıktığı Osmanlı topraklarında görülen hemen bütün sosyal, siyasal ve kültürel faaliyetlerin merkezi olan, imparatorluk bünyesindeki her etnik gruba mensup aydın ve yazarların görüşlerini dile getirdiği, bu yönde birçok derneğin kurulup faaliyet gösterdiği İstanbul’da milliyetçi fikirlerden etkilenmesi kaçınılmazdı (Reşîd Findî, s. 131-133). 1847’de isyan edip daha sonra teslim olarak affedilen ve bir süre yaşadığı Şam’da ölen Bedirhan Paşa’nın İstanbul’da kalan akraba ve çocukları devletin çeşitli kademelerinde önemli görevler almış, bir kısmı tekrar isyan faaliyetlerine katılırken bir kısmı kurdukları teşkilât ve yayın organları vasıtasıyla giderek gelişecek olan Kürt milliyetçiliğine öncülük etmiştir. İstanbul’daki hayatını onların yanında geçiren Kûyî, Ahmed-i Hânî’nin Mem û Zîn adlı eserini de bu ailenin yanında okumuştur (a.g.e., s. 124). Bu eser için “Benim milletimin kitabı” demesi (Hawar, X/45 [1942], s. 1025), Hânî’nin onun üzerindeki etkisini göstermesi bakımından önemlidir. Ancak Hânî’nin Kürt beylerini tek devlet halinde birleştirme fikrine karşılık Kûyî, Kürt halkının içinde bulunduğu sefaletin kaynağı olarak gördüğü aşiretçiliği kökünden kazıma düşüncesini taşır (Hassanpour, s. 138, 180). Ahmed-i Hânî’nin milliyetçi düşüncelerinin oluşmasında Kuzeybatı İran’da Kürt asıllı Emîr Hân Zülküfl Zehebî’nin elindeki Dimdim Kalesi’ne Safevî Şahı I. Abbas’ın saldırısı (1017/1608) ve Osmanlılar’ın Van Beylerbeyi Melek Ahmed Paşa’nın Abdal Han’ın elindeki Bitlis Kalesi’ne yönelik hareketinin (1065/1655) önemli etkisi olduğu gibi Kûyî’de bu yöndeki fikirlerin oluşmasında hayatının ilk otuz yılında Osmanlı topraklarında yer alan Soran, Botan ve Baban Kürt beyliklerinin ortadan kaldırılışının da etkili olduğu şüphesizdir (Reşîd Findî, s. 33-39, 133; Sabah Abdullah Ghalib, s. 22, 120).
Onun milliyetçilik düşüncesinde, özellikle İslâm ve milliyetçiliği vurgulamasında herhangi bir tezat görmediği söylenen yenilikçi hocası Muhammed b. Âdem el-Bâlekî’nin etkisinden söz edilirse de (a.g.e., s. 117, 119-120) Kûyî hakkında bir monografi kaleme alan arkadaşı Abdullah Celîzâde’nin torunu Mes‘ûd Muhammed, İbn Âdem’in böyle bir düşünceye sahip bulunmadığını, Reşîd Findî de onun bu tür fikirler taşıdığına dayanak gösterilen beyit ve mısraların kendisine nisbetinin doğru olmadığını belirtir (el-Fikrü’l-ḳavmî, s. 101-102, 167).
Genelde Kûyî’nin Sorânî lehçesinde Kürt milliyetçiliğini şiirlerinde dile getiren ilk kişi olduğu belirtilmekle birlikte molla ve şeyhleri eleştiren sosyal ve siyasal içerikli şiirlerini delil gösteren bir kısmı dışında araştırmacıların çoğu onun Köysancak’ta iken sadece gazel, sosyal konular, molla ve şeyhlere yönelik hicivler kaleme aldığı, milliyetçilik konusundaki şiirlerini İstanbul’a gittikten sonra yazdığı konusunda görüş birliği içindedir (a.g.e., s. 95-97, 99, 104, 105, 109, 122). Alâeddin Seccâdî, Kürt edebiyatı tarihiyle ilgili eserinde, Gîv Mûriyânî de Kûyî’nin neşrettiği divanının girişinde onun İstanbul’a gelmeden önce milliyetçilikle ilgili bir fikir taşımadığını, milliyetçilik temalarını işlemesinin İstanbul’daki fikir ortamı ve Bedirhan ailesiyle olan ilişkisiyle başladığını söylemektedir (a.g.e., s. 104-105, 115, 159-161). Gerçekte de Kûyî İstanbul’a gitmeden önce klasik şiirin gazel, medih, dinî şiir, tabiat tasviri gibi türlerinde örnekler vermiş, bu konuda başta Nâlî olmak üzere bazı şairlerden etkilenmiştir. İstanbul’a gittikten sonra yazdığı şiirleri ise daha çok milliyetçilikle ilgili olup bunlarda hem üslûp hem şekil bakımından büyük ölçüde Hânî’den etkilendiği, milliyetçiliğe dair şiirlerinin sade bir üslûba sahip olmakla birlikte sanat bakımından diğer şiirlerinin seviyesinde olmadığı dile getirilmiştir (bu konuda geniş bilgi ve Hânî ile Kûyî’nin şiirleri arasında bir karşılaştırma için bk. a.g.e., s. 203-227).
Kûyî, daha hayatının ilk yıllarından itibaren halkın aydınlanmasının önünde engel olarak gördüğü geleneksel ulemâ ile tarikat şeyhlerine karşı tavır almış, kendi şahsî menfaatleri için halkı sömürdüklerini ileri sürüp onları şiddetle eleştirmiştir (Sabah Abdullah Ghalib, s. 121, 123, 127; Hassanpour, s. 178). Kûyî’nin ırkçı düşüncelerine karşılık bulamadığı geniş halk kitlelerine ve onlar üzerinde etkili olan ulemâ ve meşâyihe duyduğu öfke daha sonra milliyetçi şair Ciğerhûn’da da (ö. 1984) tezahür etmiş, o da medrese tahsili görmekle birlikte hayatının sonlarında Kürt halkının İslâmiyet’e derin bağlılığına karşı olan kızgınlığını dile getirerek halkın molla ve şeyhler tarafından sömürüldüğünü ileri sürmüştür (van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, s. 18). Kûyî’ye göre bir milletin varlığını devam ettirebilmesi için dil en önemli etken olup halkın ana dilini konuşmasına izin verilmemesi kendi devletini kurmasının önünde de büyük bir engel teşkil eder (Reşîd Findî, s. 128). O, aynı zamanda ulemânın eserlerini Arapça ve Farsça yazmalarını ve buna dayanan eğitim sistemini de Kürt dilinin gelişmesine önemli bir engel olarak görür (Hassanpour, s. 177, 179).
Celâdet Ali Bedirhan, Kûyî’nin kendi el yazısıyla 800 sayfalık divanını gördüğünü, iki nüsha olan divanın bir nüshasının devlet tarafından yakıldığını söyler (Hawar, IX/33 [1941], s. 817). Kûyî’nin, basılması için Bedirhan Paşa’nın büyük oğlu Necib Paşa’dan torunu olan Abdürrezzak Bedirhan Bey’e teslim ettiği nüsha onun Musul’da öldürülmesi sırasında (1918) özel eşyalarıyla birlikte kaybolmuştur. Bu sebeple Kûyî’nin dağınık haldeki şiirleri önce Abdurrahman Saîd (Komelê Şirê Hâcî Qâdirê Koyî, Bağdat 1344/1925), daha sonra Gîv Mûkriyânî (Dîwanê Hâcî Qâdirê Koyî, Hevlîr/Erbil 1953, 1969), Muhammed Melâ Abdülkerîm (Bağdat 1976), Serdâr Hamîd Mîrân ve Kerîm Mustafa Şârezâ (Senendec 1390 hş.; Erbil 1986), Hêriş Bêtûşî (Serdeşt 1386 hş., 1389 hş./2007) tarafından derlenerek yayımlanmıştır. Divanın aslının 800 sayfa civarında olduğu göz önüne alındığında 59-300 sayfa arasında değişen mevcut neşirlerin Kûyî’nin şiirlerinin çoğunu içermediği ortaya çıkar. Derlemeler sırasında başka şairlere ait parçaların Kûyî’ye veya onun bazı şiirlerinin başkalarına nisbet edilmesi de mümkündür. Nitekim Gîv Mûkriyânî’nin derlemesinde milliyetçilikle ilgili bir şiirin Eserî’ye, bir aşk şiirinin de Nâlî’ye ait olduğu anlaşılmış ve son neşirde divandan çıkarılmıştır (Reşîd Findî, s. 149-153). Kûyî’nin bazı şiirlerinin de kendisinden adaşı olarak söz ettiği çağdaşı Hacı Kādir-i Şeyhvesânî’nin şiirleriyle karışmış olması muhtemeldir (a.g.e., s. 146-149, 166).
Kûyî hakkında yapılan çalışmalar arasında şunlar sayılabilir: Muhammed Melâ Abdülkerîm, Hâcî Kâdirê Koyî: Şâirê Konahêkî Nivê ye le Jiyânê Netevey Kurd (Hacı Kādir-i Kûyî: Kürt milliyetçiliği tarihinde yeni bir merhale şairi; Bağdat 1960); Muhammed Mes‘ûd, Hâcî Kâdirê Koyî (I-III, Bağdat 1973-1976; Hevlîr/Erbil 2010); Abdüssettâr Tâhir Şerîf, Hâcî Kâdir: Şâirê Şorişgêr û Pêşkevtinhaz û Dîmûkrâtî Netevey Kurd (Hacı Kādir: Kürt milliyetçiliğinin devrimci, ilerici ve demokrat şairi; Bağdat 1977); Rîbvâr Sîveylî, Hâvkâtî û Hâvşûnâsî: Honîndneveyek bo Mânây-Kât-lê Şîrê Hâcî Kâdirê Koyî dâ (Eşzamanlık ve giriş: Hacı Kādir-i Kûyî’nin şiirinde zaman felsefesi üzerine eleştirel bir okuma; Dahuk 2005).
BİBLİYOGRAFYA
M. Emîn Zekî, Ḫulâṣatü târîḫi’l-Kürd ve Kürdistân (trc. M. Ali Avnî), Kahire 1939, s. 359-360.
a.mlf., Meşâhîrü’l-Kürd ve Kürdistân fi’d-devri’l-İslâmî, Bağdad 1364/1945, II, 110-111.
Qanatê Kurdo, Tarixa Edebyeta Kurdi, Stockholm 1983, I, 206-210.
Joyce Blau, Mémoire du Kurdistan, Paris 1984, s. 123.
Celilê Celil, Jiyana Rewşenbiri û Siyasi ya Kurdan, Uppsala 1984, s. 54, 95, 108, 109, 118, 181, 188.
a.mlf., Kürt Aydınlanması (trc. Afif Karabağ), İstanbul 2000, s. 41, 89, 101, 160.
Antolojiya Helbestvanên Kurd (haz. A. Balî), İstanbul 1992, s. 193-197.
M. van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar (trc. Nevzat Kıraç v.dğr.), İstanbul 1992, s. 18.
a.mlf., “Mem û Zîna Ehmedê Xanî û Rola Wî Ya Di Neteweperweriya Kurdi De”, Çira, I/4, Spagna 1995, s. 7-9.
Rohat Alakom, Eski İstanbul Kürtleri (1453-1925), İstanbul 1998, s. 40-42, 50, 52, 69, 87-88.
Mehmed Uzun, Kürt Edebiyatına Giriş, İstanbul 1999, s. 16, 24, 25-26, 27, 65, 67.
a.mlf., “Celadet Ali Bedirxan’ı Anarken”, Berhem, sy. 4, Stockholm 1989, s. 7-11.
Bâbâ Merdûh Rûhânî, Târîḫ-i Meşâhîr-i Kürd, Tahran 1382 hş., II, 51-54.
Amir Hassanpour, Kürdistan’da Milliyetçilik ve Dil: 1918-1985 (trc. İbrahim Bingöl – Cemil Gündoğan), İstanbul 2005, s. 29, 90, 127, 138-140, 146, 163, 175-181.
Shahrzad Mojab, “Kurdish Women”, Encyclopedia of Women and Islamic Cultures (ed. Suad Joseph v.dğr.), Leiden 2005, II, 360.
M. Ali es-Suveyrekî, Muʿcemü aʿlâmi’l-Kürd, Süleymaniye 2006, s. 546-547.
Wadie Jwaideh, Kurdish National Movement: Its Origins and Development, New York 2006, s. 24.
Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi, İstanbul 2007, I, 496-503.
Reşîd Findî, el-Fikrü’l-ḳavmî el-Kürdî beyne Ḫânî ve Ḥâcî Ḳādir el-Kûyî, Dahuk 2008, tür.yer.
M. M. Gunter, The A to Z of the Kurds, Lanham 2009, s. 104, 127.
a.mlf., Historical Dictionary of the Kurds, Lanham 2011, s. 168.
İzzeddin Mustafa Resûl, el-Vâḳıʿiyye fi’l-edebi’l-Kürdî, Erbil 2010, s. 67-73, 78, 181, 188-189, 202-203.
Sabah Abdullah Ghalib, The Emergence of Kurdistan with Special Reference to the Three Kurdish Emirates within Ottoman Empire: 1800-1850 (doktora tezi, 2011), Exeter University, s. 8, 22, 73, 98, 104, 114, 116-132, 148-149, 185, 213, 234, 243, 249.
Abdurrahman Adak, Destpêka Edebiyata Kurdî ya Klasik, İstanbul 2013, s. 105, 230, 308, 309.
Djene Rhys Bajalan, “Early Kurdish ‘Nationalist’ and the Emergence of Modern Kurdish Identity Politics: 1851-1908”, Understanding Turkey’s Kurdish Question (ed. Fevzi Bilgin – Ali Sarihan), Lanham 2013, s. 5, 6-10, 23-25.
Herekol Azîzan (Celadet Ali Bedirxan), “Klasîkên Me: An Şahir û Edîbên Me Ên Kevin”, Hawar: Kovara Kurdi – Revue Kurde, IX/33, Şam 1941, s. 817.
a.mlf., “Memozîn”, a.e., X/45 (1942), s. 1025.
Farangis Ghaderi, “Hacî Qadîrê Koyî û Hilatina Neteweperweriya Kurdî” (trc. Fexriya Adsay), Zarema, sy. 2 (2014), s. 43-50.
Thomas Bois, “Kurds (Folklore and Literature)”, EI2 (İng.), V, 482.