https://islamansiklopedisi.org.tr/katade-b-diame
60 (680) veya 61 yılında âmâ olarak doğdu; bedevî bir aileye mensuptur. Soyu Şeybânoğulları’ndan Sedûs kabilesine dayanır. Ailesinin çölden Benî Şeybân’ın yanına, ardından Sedûs kabilesiyle birlikte Basra’ya göç ettiği nakledilir. Öğrenmeye karşı büyük bir istek duyan Katâde, Hasan-ı Basrî’nin yanında on iki yıl bulundu ve ondan kıraat, tefsir, hadis ve diğer ilimlerde istifade etti. Ayrıca kıraat ilmiyle ilgili rivayetleri Enes b. Mâlik, Ebü’l-Âliye er-Riyâhî, Hasan-ı Basrî ve İbn Sîrîn’den aldı. Sahâbeden Enes b. Mâlik’le tâbiînden Saîd b. Müseyyeb, Hasan-ı Basrî, İbn Sîrîn, İkrime el-Berberî, Atâ b. Ebû Rebâh, Şa‘bî, Ebü’l-Âliye er-Riyâhî ve daha pek çok kimseden hadis dinledi, çeşitli ilimlere ait bilgiler edindi. Kendisinden Şu‘be b. Haccâc, Ma‘mer b. Râşid, Hemmâm b. Yahyâ, Saîd b. Ebû Arûbe, Ebân b. Yezîd, Eyyûb es-Sahtiyânî, Evzâî, Ebû Hanîfe ve diğerleri rivayette bulunmuştur. Takvâ sahibi olduğu belirtilen Katâde Vâsıt’ta çıkan veba salgınında 117’de (735) vefat etti. Ölüm tarihinin 118 olduğu da kaydedilmiştir.
Siyasî bakımdan büyük çalkantıların olduğu bir dönemde yaşamasına rağmen Katâde herhangi bir tarafın yanında yer almadı, ölünceye kadar ilimle meşgul oldu. Güçlü hâfızası insanlar arasında darbımesel haline geldi. Duyduğu her şeyi ezberlediğini söylediği (Ahmed b. Hanbel, I, 173), Saîd b. Müseyyeb’in yanında sekiz gün kaldıktan sonra onun kendisine, “Artık git, zira bende ne varsa aldın” dediği (Şîrâzî, s. 94) zikredilmiştir.
Katâde dönemin revaçta olan dinî ve içtimaî ilimlerini öğrenmiş, özellikle tefsir alanında uzmanlaşmış, ayrıca Arap dili, Câhiliye şiiri, Arap tarihi ve nesep ilminde devrinin önde gelen âlimi olmuştur. Gerek takrirlerinde gerekse sorulara verdiği cevaplarda çok defa kendi görüşünü ortaya koymaktan çekinen, dönemindeki tartışmalara girmeyen ve Mu‘tezile’den uzak duran Katâde’nin, şerri kullara hamlederek bir anlamda kader kapsamından çıkardığı ve Ehl-i sünnet inancına ters düştüğü ileri sürülmüş, Yâkūt ise onun bu düşüncesinden rücû ettiğini söylemiştir. Ancak Zehebî, Katâde’nin bu düşünce ile âhirete göçtüğü görüşündedir (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, V, 277).
Hadis otoriteleri ondan “sika râvi” ve “hâfız” diye söz etmiş, Ali b. Medînî, büyük şehirlerdeki isnad zincirlerinin isimleri üzerinde kesiştiği altı kişiden birinin Katâde olduğunu söylemiştir. Hadislerine Kütüb-i Sitte’de yer verilen Katâde’nin rivayetleri daha çok Abdürrezzâk es-San‘ânî’nin el-Muṣannef’inde bulunmaktadır. Katâde sahâbe içinde sadece Enes b. Mâlik’ten hadis aldığı halde (Hâkim en-Nîsâbûrî, s. 111) başka sahâbîlerden de aldığı anlayışına yol açan rivayetleri sebebiyle eleştirilmiş, Ebû Dâvûd es-Sicistânî, onun bizzat dinlemediği otuz kadar kimseden hadis rivayet ettiğini zikretmiştir. Ancak Katâde, rivayetlerinde kullandığı “haddesenâ” ve “kāle” lafızlarıyla hangi hadislerin rivayet zincirinin tam, hangisinin eksik olduğunu göstermiş, bu sebeple Şu‘be b. Haccâc, Katâde’nin rivayet ettiği hadislerin mürsel olanıyla olmayanını ayırabildiğini söylemiştir (İbn Sa‘d, VII, 229). Diğer taraftan tedlîs anlamına gelen bu çeşit mürsellerin o dönemlerde çok yadırganmadığı, sahâbeden de bu tür rivayetleri olanların bulunduğu belirtilmiş, meselâ Abdullah b. Abbas’ın rivayet tarzının çok defa bu olduğu, onun da sahâbeden alıp Resûlullah’a nisbetle rivayet ettiği ifade edilmiştir (Süyûtî, I, 221). Bu eleştirilere rağmen büyük hadis imamlarının Katâde’nin rivayetlerini eserlerine almış olması onunla ilgili bir güven probleminin bulunmadığını göstermektedir.
Tefsirde dördüncü tabakanın başı kabul edilen, tefsir bilgisi hakkında Ahmed b. Hanbel’in övücü ifadeler kullandığı Katâde’nin (el-ʿİlel, I, 488; II, 540) bu ilme dair kavillerinin muteber hadis ve tefsir kaynaklarında yer alması onun bu sahadaki önemini gösterir. “Kur’an’da hiçbir âyet yoktur ki onun hakkında bir şey işitmiş olmayayım” diyen Katâde’nin (Mizzî, XXIII, 511) tefsirle ilgili rivayetlerinin pek çoğu Taberî’nin Câmiʿu’l-beyân’ında mevcuttur. Bedr, Taberî’nin tefsirinde Katâde’ye ait 5000 kadar kavil bulunduğunu söyler (Tefsîru Ḳatâde, s. 9, 38). Katâde, Kur’an tefsirinde diğer müfessir tâbiîler gibi sırasıyla Kur’an’ın kendisini, hadisleri, sahâbe ve tâbiîn kavillerini, Arap dili ve şiirini, ensâb ve eyyâm-ı Arab bilgilerini, Arap örf ve âdetlerini, az olarak da kendi re’yini kullanır; âyetin âyetle tefsirinde anlamı ortaya çıkarmaya çalışmanın yanında ondaki belâgata, üslûba, lafızlara başka âyetlerden şahitler getirir; âyetler arasındaki münasebet üzerinde durur (örnekler için bk. Taberî, XX, 158; XXII, 102; Abdullah Ebü’s-Suûd Bedr, s. 57-61). Tefsire dair rivayetlerinde az da olsa İsrâiliyat’a yer veren ve tâbiîlerin sözlerinden de yararlanan Katâde, Arap dili ve edebiyatı alanındaki birikimi sayesinde mânası kapalı kelimeleri açıklarken eş anlamlı kelime ve deyim bulmakta zorlanmamış, pek çok bölge ve kabileye ait kullanışları örnek olarak zikretmiştir. Uygun karşılıklar seçerken gramer inceliklerine girmek yerine bu seçimdeki tarihî arka planı ortaya koymuştur. Meselâ Müddessir sûresindeki “ve s̱iyâbeke fe ṭahhir” âyetini (74/4) “ṭahhir mine’l-is̱mi ve’l-maʿâşî (günah ve mâsiyetten koru)” şeklinde tefsir etmiş, Araplar’ın “ṭahhir s̱iyâbeke” dediklerinde mânevî bir şeyi amaçladıklarını örnekler vererek ortaya koymuştur (Taberî, XXIX, 145; Kurtubî, XIX, 62-63).
Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin Basralı fakih tâbiîlerden saydığı Katâde bir fıkıh kaynağı olarak Kur’an’dan istifade ederken çoğunlukla Zâhirîler gibi davranmıştır. Meselâ selâm verildiğinde ona icabet edilmesini emreden âyetin (en-Nisâ 4/86) zâhirine dayanarak namaz kılan kimsenin verilen selâma namazını bozmaksızın sesli olarak icabet etmesi gerektiğini savunmuştur (Kurtubî, V, 299; diğer örnekler için bk. Abdullah Ebü’s-Suûd Bedr, s. 87-91). Katâde’den gelen neshe dair rivayetler onun neshi “izâle, unutturma, daha iyisiyle değiştirme, bir yerden başka bir yere nakletme ve birini ortadan kaldırıp yerine bir başkasını koyma” anlamlarında kullandığı anlaşılmaktadır (a.g.e., s. 91-103). İsrâ sûresindeki ebeveyne iyi davranmayla ilgili âyetin (17/23-24) dua ve istiğfar bölümünün, Hz. Peygamber’in ve müminlerin en yakınları bile olsa müşrikler için istiğfarda bulunamayacaklarını bildiren âyetle (et-Tevbe 9/113) neshedildiğini söylemesi (en-Nâsiḫ ve’l-mensûḫ, s. 47) onun nesih hakkındaki anlayışının örneklerinden biridir. Nüzûl sebepleriyle ilgili rivayetlerden de yararlanan Katâde bu maksatla bazı zayıf rivayetleri de nakletmiş, bazı ahlâkî âyetlerin tefsirinde Hasan-ı Basrî’nin yolundan giderek öğütler vermiş, aklî yorumlara fazla iltifat etmemiştir. Kur’an kıraatine dair kendine has tercihleri bulunan Katâde, meselâ Mâide sûresindeki abdestle ilgili âyette (5/6) geçen ve cumhurun nasb ile okuduğu kelimeyi kesre ile “ve ercüliküm” şeklinde okumuştur (örnekler için bk. Abdullah Ebü’s-Suûd Bedr, s. 81-87).
Eserleri. 1. Kitâbü’t-Tefsîr. İbnü’n-Nedîm’in biri Saîd b. Beşîr, diğeri Muhammed b. Sevr – Ma‘mer b. Râşid tarikiyle olmak üzere iki rivayetinden söz ettiği ve Fuat Sezgin’in Hatîb el-Bağdâdî tarafından kullanıldığını belirttiği eserin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir.
2. en-Nâsiḫ ve’l-mensûḫ fî kitâbillâh (nşr. Hâtim Sâlih ed-Dâmin, bk. bibl.).
3. ʿAvâşirü’l-Ḳurʾân (İbn Sa‘d, VII, 273).
4. Kitâbü’l-Menâsik (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecâmî‘, nr. 41/12).
Abdullah Ebü’s-Suûd Bedr, Câmiatü’l-Kāhire külliyyetü’t-terbiye’de yüksek lisans tezi olarak hazırladığı Tefsîru Ḳatâde: Dirâse li’l-müfessir ve menheci tefsîrih adlı çalışmasını yayımlamış (Kahire 1399/1979), Fahri Gökcan, Katâde b. Diâme ve Tefsiri adıyla doçentlik tezi hazırlamıştır (1977, Erzurum Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi). Ömer Yûsuf Kemal de Medine’de el-Câmiatü’l-İslâmiyye’de Ḳatâde b. Diʿâme es-Sedûsî ve tefsîruhu (I-III, 1401/1981) ismiyle bir yüksek lisans tezi yapmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Katâde b. Diâme, en-Nâsiḫ ve’l-mensûḫ fî kitâbillâḫ (Erbaʿatü kütüb fi’n-nâsiḫ ve’l-mensûḫ içinde, nşr. Hâtim Sâlih ed-Dâmin), Bağdad 1406/1985, s. 47.
Wensinck, el-Muʿcem, VIII, 225.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VII, 229-231, 273.
Ahmed b. Hanbel, el-ʿİlel (Vasiyyullah), I, 173, 174, 488; II, 304, 540; III, 233, 242, 244.
Taberî, Câmiʿu’l-beyân (Bulak), XVII, 10; XX, 158; XXII, 102; XXIX, 145.
İbn Ebû Hâtim, el-Cerḥ ve’t-taʿdîl, VII, 133.
İbn Hibbân, es̱-S̱iḳāt, V, 321-323.
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 36.
Hâkim en-Nîsâbûrî, Maʿrifetü ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin), Kahire 1937, s. 111.
Şîrâzî, Ṭabaḳātü’l-fuḳahâʾ, s. 94-95.
Sem‘ânî, el-Ensâb, VII, 57-58.
Yâkūt, Muʿcemü’l-üdebâʾ, XVII, 9-10.
Kurtubî, el-Câmiʿ (nşr. M. İbrâhim M. Hifnâvî – Mahmûd Hâmid Osman), Kahire 1416/1996, V, 299; XI, 294; XIX, 62-63.
Mizzî, Tehẕîbü’l-Kemâl, XXIII, 498-517.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, V, 269-283.
Zerkeşî, el-Burhân, II, 28, 158.
İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-Nihâye, II, 25-26.
İbn Hacer, Taʿrîfü ehli’t-taḳdîs bi-merâtibi’l-mevṣûfîn bi’t-tedlîs̱ (nşr. Ahmed b. Ali Seyr el-Mübârekî), Riyad 1413/1993, s. 146-147.
Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1379/1959, I, 221.
Dâvûdî, Ṭabaḳātü’l-müfessirîn, II, 43-44.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 430, 456.
Sezgin, GAS, I, 31-32.
Abdullah Ebü’s-Suûd Bedr, Tefsîru Ḳatâde: Dirâse li’l-müfessir ve menheci tefsîrih, Kahire 1399/1979, s. 9, 38, 48-54, 57-67, 74, 75, 81-104.
Muhammed Re’fet Saîd, Maʿmer b. Râşid eṣ-Ṣanʿânî, Riyad 1403/1983, s. 44-45.
Ch. Pellat, “Ḳatāde b. Diʿāma”, EI2 (İng.), IV, 748.