https://islamansiklopedisi.org.tr/mekteb-i-nuvvab
Tanzimat döneminde yeniden düzenlenen ilmiye teşkilâtı bünyesinde kadılık yerine oluşturulan ve “nâib” denilen şer‘î hâkimlerin yetiştirilmesi amacıyla kurulan bu mektep daha sonra Mekteb-i Kudât adıyla tanınmıştır. Geleneksel düzende kadılar medrese sistemi içinde yetişir, kazaskerlik makamı bunların tayin ve denetimini yapardı. 1838’de yayımlanan Tarîk-i İlmîye Dair Ceza Kanunnâmesi ile kadılık mesleğinde bulunanlarla bu mesleğe girecek olanlara sınav zorunluluğu getirildi. Ancak üç ay sonra bunun uygulanamayacağı anlaşıldığından Ceza Kanunnâmesi’ne Zeyil adıyla ikinci bir kanun çıkarılarak sadece kadılık mesleğine yeni gireceklerin imtihan edilmesi kararlaştırıldı. Bunun da istenilen neticeyi vermemesi üzerine 5 Nisan 1855 tarihinde kadılık sisteminde üç temel düzenleme yapıldı. Birincisi mahkemelerdeki işleyişe, ikincisi nâiblik statüsünde olan kazaların ve nâiblerin yeni bir sınıflamaya tâbi tutulmasına, üçüncüsü de nâiblerin tayin ve terfiine dairdi.
Bu son düzenlemeyle “kadı” yerine bütün şer‘î hâkimler için “nâib” kelimesi kullanıldı. Nâibler bilgi ve yeteneklerine göre beş sınıfa ayrıldı. Kadılık mesleğinde kullanılan rütbeler itibarî bir anlam kazandı. Üst düzey vilâyet kadılarıyla (mevleviyet) büyük müderrisler birinci, bunların bir derece altında bulunan devriye mevleviyeti ve buna denk müderrislerle “eşrâf-ı kuzât” denen kaza kadılarının en üst derecesindeki sitte kadıları ikinci sınıf kabul edildi. Bunların dışındakiler imtihan edilerek bilgi ve liyakatlerine göre üçüncü, dördüncü ve imtihanla nâiblik mesleğine girecekler beşinci sınıf olarak sıralandı. Aynı şekilde niyâbet merkezleri de beş sınıfa ayrıldı. Vilâyet nâiblikleri birinci, kaymakamlık olan kazalarla buna denk kazalar ikinci, bunlara yakın olan kazalarla merkeze çok uzak kaymakamlık kazaları üçüncü, daha aşağıdaki kazalar dördüncü ve en düşükleri beşinci sınıf sayıldı. Merkeze yakın belde ve kaza nâiblerinin görev süresi on sekiz, uzak olanların ise yirmi dört ay olarak belirlendi ve kanuna aykırı davrananların azledilip cezalandırılması kararlaştırıldı. Şeyhülislâmlıkta bu kararları uygulamak üzere Meclis-i İntihâb-ı Hükkâm kuruldu. Bu meclis, nâib olmak isteyenlerin öncelikle İstanbul’da şer‘iyye mahkemelerinde staj yapmalarını ve stajı başarıyla tamamlayanların sınavda yeterli puan almaları durumunda nâib olarak tayinlerine karar verdi. Başarısız olanlar stajlarını sürdürüp bir sonraki sınava gireceklerdi. Ancak bu düzenlemeden yaklaşık üç ay sonra mahkemelerdeki kâtip sayısının fazla olması yüzünden stajyerlerin her birine ayda bir defa bile dava kayıt sırası gelmediğinden bu uygulamadan da beklenen sonuç elde edilemedi.
17 Ağustos 1855’te hem bu sorunu çözmek hem de nâib adaylarının kısa sürede yeterli bilgi elde etmelerini sağlamak amacıyla Süleymaniye Camii yakınındaki Mekteb-i Ulûm-i Edebiyye’nin Muallimhâne-i Nüvvâb olarak kullanılmasına karar verildi. İki yıl süreli okulun kuruluş amacı kadılık mesleğine girmek isteyenlere Arapça’yı, düzgün yazı yazmayı, İslâm hukukunun muâmelât kısmını, miras hukukunu ve şer‘î belge tanzimi usulünü öğretmekti. Talebelerinin imtihanları Meclis-i İntihâb-ı Hükkâm’da yapılan Muallimhâne-i Nüvvâb her yıl yirmi beş-otuz mezun vermekteydi. Ancak öğrencilerin staj eksikliği önemli bir sorundu, halbuki mektep staj usulü uygulanamadığı için kurulmuştu. Muallimhâne-i Nüvvâb yaklaşık on beş yıl bu şekilde hizmet verdikten sonra Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi’nin önerisi üzerine çıkan 2 Receb 1286 (8 Ekim 1869) tarihli irade ile Muallimhâne mezunlarının ve dersten icâzet almış hocaların uygulama yapmaları için Anadolu ve Rumeli kazaskerliğiyle İstanbul kadılığı vekāyi‘ kitâbetinde ve İstanbul’daki diğer şer‘iyye mahkemelerinde maaşlı olarak staj görmeleri kararlaştırıldı.
1869’da “Mecelle” adlı ilk Osmanlı Medenî Kanunu’nun birinci kitabının tamamlanması üzerine nizâmiye mahkemeleri Hanefî mezhebi esas alınarak hazırlanan İslâm hukukunun muâmelât kısmıyla (Mecelle), şer‘iyye mahkemeleri ise “münâkehât” ve “ukūbât” olarak ayrılan diğer iki kısmıyla, yani miras, nafaka, evlenme boşanma ve cezayla ilgili davalara bakmaya başladı. Mezunları hem şer‘iyye hem nizâmiye mahkemelerinde görev yaptıkları için Muallimhâne-i Nüvvâb’da fıkıh derslerinin yanında müslüman ve gayri müslimlere ait davaların görülmesinde esas kabul edilen İslâm hukukunun muâmelât kısmıyla diğer bazı kanunlar da okutulmaktaydı. 6 Aralık 1873 tarihinde Muallimhâne-i Nüvvâb’a giriş, sınıf geçme ve mezunların kadılık mesleğine intisap imtihanlarının yapılış şekli Meclis-i İntihâb-ı Hükkâm’ın vazifeleri kapsamında açıklığa kavuşturuldu. Bu meclis Muallimhâne-i Nüvvâb’a giriş, sınıf geçme ve nâiblik mesleğine intisap edecek mektep mezunlarıyla “mesbûkīn” denilen eski nâiblerin ve medrese mezunu mülâzımların imtihanlarını da yapacaktı. 18 Şubat 1874 tarihinde Muallimhâne-i Nüvvâb da bu düzenlemelere göre yeniden yapılandırıldı. 15 Eylül 1875’te belli bir süre “tayin” anlamına gelen “tevkīt usulü” kaldırılarak mahkeme reislerinin sürekli tayinine karar verildi. Mecliste önceleri sadece nâiblerin şer‘î hukuka dair bilgileri sınanmaktaydı; ancak taşradaki nizâmiye mahkemeleri reislikleri nâiblere havale edildiği ve bunların kanun ve nizamnâmeleri bilmeleri gerektiğinden kanun ve nizamnâmeler de sınav sistemine dahil edildi. 10 Aralık 1883 tarihli bir düzenlemeyle Muallimhâne-i Nüvvâb’ın adı Mekteb-i Nüvvâb olarak değiştirildi; ayrıca mektebin talebe sayısı elliden doksana, eğitim süresi de iki yıldan dört yıla çıkarıldı. Şeyhülislâmlığa bağlı olan bu mektepte fıkıh, ferâiz, fenn-i sak, i‘lâm, inşâ, hüsn-i hat, imlâ ve hesap gibi dersler okutulmaktaydı. Bu düzenlemenin getirdiği en önemli yenilik, üst düzey ilmiye mensuplarının çocukları olan zâdegân sınıfının imtihansız mektebe alınması usulünün kaldırılmasıydı.
Muallimhâne-i Nüvvâb, uzun süre fıkhın nazarî ve amelî eğitiminin yapıldığı yegâne mektep olarak hizmet verdi. İlerleyen yıllarda mektebin ders programlarına pek çok kanun dersi eklenerek gerek şer‘î gerekse kanunî bilgi donanımına sahip nâibler yetiştirilmesine gayret edildi. 1908 yılından sonra mektep Mekteb-i Kudât olarak anılmaya başlandı. 1911’de Mimar Kemâleddin’in tasarladığı yeni mektep binası Haziran 1913’te tamamlandı. 1909’dan itibaren Medresetü’l-kudât adı kullanıldı. I. Dünya Savaşı yıllarında okulda eğitim olumsuz etkilendi, öğrencilerin savaşa gitmesi yüzünden mezun sayısı hızla düştü. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 1924’te şer‘iyye mahkemelerini kapatmasıyla birlikte mektebin faaliyetleri de sona ermiş oldu. Binası bugün İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır (ayrıca bk. MEDRESETÜ’l-KUDÂT).
BİBLİYOGRAFYA
Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, s. 267-270.
Hüseyin Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, İstanbul 1988, s. 174-213.
Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform: 1836-1856, İstanbul 1993, s. 222-250.
Ekmeleddin İhsanoğlu, “Eğitim ve Bilim”, Osmanlı Medeniyeti Tarihi (haz. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1999, I, 223-361.
Mübahat S. Kütükoğlu, XX. Asra Erişen İstanbul Medreseleri, Ankara 2000, s. 6-31.
Zeki Salih Zengin, II. Abdülhamid Dönemi Özgün Eğitim Kurumlarında Din Eğitimi ve Öğretimi: 1876-1908, Adana 2003, s. 144.
Murat Akgündüz, Osmanlı Medreseleri: XIX. Asır, İstanbul 2004, s. 97-111.
J. Akiba, “From Kadi to Naib: Reorganization of the Ottoman Sharia Judiciary in the Tanzimat Period”, Frontiers of Ottoman Studies (ed. C. Imber – K. Kiyotaki), London 2005, I, 43-60.
a.mlf., “A New School for Qadis: Education of the Sharia Judges in the Late Ottoman Empire”, Turcica, sy. 35, Paris 2003, s. 125-163.
Bilgin Aydın v.dğr., Şeyhülislâmlık (Bâb-ı Meşihat) Arşivi Defter Kataloğu, İstanbul 2006, s. 154-166.
İlhami Yurdakul, Osmanlı İlmiye Merkez Teşkilâtında Reform: 1826-1876, İstanbul 2008, s. 190-208.