https://islamansiklopedisi.org.tr/muskilul-hadis--ibn-furek
Eser çeşitli kaynaklarda ve yazma eser kütüphanelerinde Müşkilü’l-ḥadîs̱ ve beyânüh, Müşkilü’l-eḥâdîs̱, Müşkilü’l-âs̱âr, Teʾvîlü müşkili’l-âs̱âr, Teʾvîlü’l-aḫbâri’l-müşkile, Teʾvîlü’l-aḫbâri’l-müteşâbihe, Ḥallü’l-müşkilât mine’l-eḥâdîs̱ ve’l-âyât, Ḥallü müteşâbihâti’l-ḥadîs̱ gibi isimlerle de anılır.
İbn Fûrek bu eseri, hadislerde geçen ve literatürde “haberî sıfat” olarak adlandırılan, dış anlamları (zâhir) bakımından Allah hakkında teşbih ve tecsîm inancını çağrıştıran, diğer bir deyişle Allah’ın yaratılmış varlıklara benzediği yahut cisimlere mahsus özellikleri taşıdığı izlenimine yol açan ifadeleri belirli bir düzen içinde ele alıp kaynaklarını göstermek (tertip ve tahrîc), ardından da Kur’an ve Sünnet’in genel ölçülerine uygun bir şekilde yorumlamak (te’vil) amacıyla kaleme almıştır. “Müşkilü’l-hadîs” kavramı her ne kadar literatürde hadislerle ilgili görünürdeki (zâhirî) zıtlık ve ihtilâflar yanında bir hadisin anlaşılmasını zorlaştıran her hususu içine alan daha geniş bir bağlamı ifade etse de (bk. MUHTELİFÜ’l-HADÎS), bu eserde sadece hadislerde zikredilen haberî sıfatların nasıl te’vil edileceğini ve ne şekilde anlaşılması gerektiğini konu edinerek daha özel bir anlam kazanmıştır.
Eş‘arî mezhebine mensup bir kelâm âlimi olan İbn Fûrek, Ehl-i sünnet itikadını Muattıla, Kerrâmiyye, Mu‘tezile, Kaderiyye, Cehmiyye, Mücessime, Müşebbihe gibi dönemin Ehl-i sünnet dışı (ehl-i bid‘at) fırkalarına karşı önce münazaralarda savunmuş, ardından haberî sıfatlarla ilgili müşkil ve müteşâbih, yani anlamı kapalı olan veya farklı şekillerde anlaşılmaya müsait olan rivayetler hakkında bu fırkaların ve İslâm’ın dışına çıkmayı gerektirecek aşırı görüşlere sahip olan mülhidlerin eleştirilerine cevap teşkil edebilecek kalıcı bir eser telif etmiştir. Dolayısıyla Müşkilü’l-ḥadîs̱ bir taraftan kendi döneminin aşırı fırkalarına bir tür reddiye niteliği taşırken, diğer taraftan haberî sıfatların te’vilinde Ehl-i sünnet kelâmına destek sağlamış; bu konuda Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye ekolüne öncülük etmiştir. Nitekim Ebü’l-Muîn en-Nesefî eserin bu alanda kapsamlı bir başvuru kaynağı olduğunu belirtir (bk. Tebṣıratü’l-edille, I, 132-133).
İbn Fûrek’in eseri Tahâvî’nin bu alanda belirli bir tertip gözetmeksizin yazdığı Müşkilü’l-âs̱âr’a nisbetle çok daha sistematiktir (ayrıca bk. MÜŞKİLÜ’l-ÂSÂR) ve ana hatları itibariyle bir giriş ve iki bölümden oluşur. Girişte müşkil ve müteşâbih rivayetlerin anlaşılması ve yorumlanması hususunda dikkat edilmesi gereken belli başlı prensiplere işaret eden İbn Fûrek, ana fikir olarak bu rivayetlerin özünde birbiriyle çatışmadıklarını vurgular. Birinci bölümde âyet ve hadislerde Allah’a nisbet edilen sûret, vech, yed-yemîn, sâk, ayn, kef, ısba‘, kabza, ricl-kadem, üzn, sadr, cihet, ityân-mecî’, meşy, nüzûl, istivâ, kurb, ulüv, dünüv, half, mekân, rıfk, dıhk, ferah, taaccüb, hayâ, sabır, hicâb, rü’yet, kul ile halvet, ruh, nûr, nazar, tecelli, arş, kürsî, melel, dehr, cemâl, münâcât gibi sıfat ve fiillerin te’villerine yer verilir. Meselâ “Allah, dostlarına güler” hadisindeki “gülmek (dıhk)”, “Allah Teâlâ’nın rızâsı ve sevabının dostları üzerinde izhar etmesi” şeklinde te’vil edilmiştir. Daha sonra sıla-i rahmin ömrü uzatması, duanın belâyı defetmesi, Allah’ın levh-i mahfuzdan dilediğini silip dilediğini bırakması ve ecel-i müsemmâ, Hz. Mûsâ’nın ölüm meleğinin gözünü kör etmesi, Allah’ın arşa istivâsı ve Hz. Peygamber’i yanına oturtması, Allah’ın kulundan yüz çevirmesi, arşın meleklerce taşınması veya titremesi, ruhun üflenmesi gibi konular hakkında te’vil ve yorumlara yer verilir.
Eserin ikinci bölümü İbn Huzeyme’nin (ö. 311/924) Kitâbü’t-Tevḥîd’i ile onunla benzer görüşleri paylaşan Ebû Bekir Ahmed b. İshak es-Sıbgī’nin (ö. 342/954) el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât adlı kitaplarındaki görüş ve yaklaşımlarının eleştirisine dairdir. İbn Fûrek rivayetlerde geçen müteşâbih kavram ve ifadelerin te’vil edilmeden dış anlamlarıyla Allah’a ait sıfatlar olarak kabul edilmesini savunan bu iki âlimin görüşlerinden örnekler zikrederek onları eleştirir ve bu tür tabirlere mecazi mânalar verilmesi gerektiğini ifade eder. İlâhî sıfatlara dair hadisleri eksik ve yanlış değerlendiren, doğru anlam veremedikleri için de bu rivayetlere şüpheyle bakan veya reddeden ehl-i bid‘at fırkalarını da özellikle eleştiren müellif, Hz. Peygamber’in anlamsız konuşmadığını ve güvenilir râvilerce nakledilen rivayetlerin nakil-akıl ilişkisi çerçevesinde yoruma tâbi tutulmasının kaçınılmaz bir yöntem olduğunu vurgulayarak eserini sonlandırır.
İbn Fûrek’e göre, haberî sıfatlara dair müşkil ve müteşâbih hadisler iyi niyetli olmayanlarca Ehl-i sünnet’i tenkit için kullanıldığından doğru biçimde te’vil edilmelidir. “Dalâlete düşenler ancak ve ancak te’vil sebebiyle o hale düşmüşlerdir” sözünü Vehb b. Münebbih’ten nakleden müellife göre (Müşkilü’l-ḥadîs̱, s. 70), Allah’ın haberî sıfatlarını inkâra götürecek şekilde te’vil edenlerin (Muattıla) veya O’na cismanî nitelikler izâfe edenlerin (Mücessime) en büyük zaafı, naslardaki hakikat-mecaz ayırımının farkına varamadıkları için ya nasları reddetmek ya da bu tür tevile muhtaç ifadeleri zâhirî halleriyle anlayıp benimsemektir. Çoğu zaman soru-cevap yöntemiyle ilerleyen eserde, müşkil ve müteşâbih haberlerin te’vilinde şu esaslar takip edilmiştir: Anlamı açık olan muhkem hadislere müracaat etmek, muhtasar ifadeleri müfesser olanlara hamletmek, haber-i sâdıka uygun te’vil yapmak, Arap dili ve edebiyatının kaidelerini dikkate almak, kelimelerin anlam zenginliğinden istifade etmek, âyetlere arzetmek, cem‘ ve te’lîf yöntemini uygulamak.
Müşkilü’l-ḥadîs̱’te müellif tarafından senedi tartışmalı hatta uydurma (mevzû) olduğu bilinen veya “Şayet haber sahih ise” kaydıyla nakledilen (meselâ bk. İbn Fûrek, s. 101-102) bazı şâibeli haberler de te’vile tâbi tutulmuştur. Bu yöntem, bazı âlimlerce müellifin hadislerin sıhhatini yeterince dikkate almadığı şeklinde anlaşılmış ve eleştirilmesine sebep olmuştur (M. Zâhid Kevserî’nin bir eleştirisi için bk. Beyhakī, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, neşredenin girişi, s. 11). Esasen müellifin, söz konusu haberlerin senedine ve sıhhatine ilişkin teknik bilgiden haberdar olduğunu gösteren ifadeler de eserde yer almaktadır (meselâ bk. İbn Fûrek, s. 79, 134, 139, 143, 264-265). Bu tür rivayetlerin te’viline yer verilmesi muhtemelen, söz konusu rivayetin halk arasında meşhur olup ehl-i bid‘at tarafından amaçları doğrultusunda istismar edilmesine mani olma ve her şeye rağmen bu tür rivayetlerden haberdar olan halka doğru anlamı ulaştırabilme amacına mâtuftur. Nitekim kitabın başında “meşhur (yaygın) hadisleri” konu edineceğini söylemesi, İbn Fûrek’in kendisini sahih hadislerle sınırlamadığını göstermektedir. Ayrıca kaynak değeri ne olursa olsun rivayetlerin naslardaki ulûhiyyet tasavvuru çerçevesinde te’vil edildiği göze çarpmaktadır.
Hadislerde geçen lafızların te’vilinin Kur’an’da geçen lafızların te’vili gibi olduğu, her ikisinde de aynı yöntemin takip edilmesi gerektiği ilkesine bağlı kalarak Kitap-Sünnet bütünlüğünü göz önünde bulunduran İbn Fûrek (Müşkilü’l-ḥadîs̱, s. 226), nasların yanı sıra sahâbe ve selef âlimlerinin sözlerini de kaynak olarak kullanmış, darbımesel ve şiirlerden hareketle yapılan filolojik tahlillere başvurmuş ve tekrara düşecek kadar mecaza hamlederek yorumlama yöntemine dikkat çekmiştir. Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, İbnü’s-Selcî diye tanınan Muhammed b. Şücâ‘, İbn Kuteybe ve özellikle Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Mehdî et-Taberî (ö. 375/985-86 [?]) gibi âlimler eserin kaynakları arasındadır (aynı zamanda Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’nin el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât’ının temel kaynaklarından olan Taberî’nin İbn Fûrek’e etkisi hakkında bk. İbn Fûrek, neşredenin girişi, s. 23).
Müşkilü’l-ḥadîs̱’in bilinen on altı yazma nüshası günümüze ulaşmıştır ve bunların çoğunluğu İstanbul kütüphanelerinde bulunmaktadır (nüshalar için bk. Sezgin, I, 610-611; ayrıca bk. İbn Fûrek, neşredenin girişi, s. 3-10). Bunlar içerisinde 459 (1067) tarihli Leipzig nüshası (Universitätsbibliothek, vollers 316) en eski nüshadır. İlk defa Kahire’de basılan (1326) Müşkilü’l-ḥadîs̱’in ilk tahkikli neşrini Raimund Köbert kısmî Almanca tercümesiyle birlikte gerçekleştirmiştir (Roma 1941). Bu neşir daha sonra Almanca girişinin Mahmûd Kebîbû tarafından yapılan Arapça tercümesiyle tekrar basılmıştır (Bağdat 2012). 1943’te Haydarâbâd’da basılan eserin Mûsâ Muhammed Ali (Kahire 1979; Beyrut 1983) ve Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî (Halep 1402/1982) tarafından yapılan sonraki neşirleri de büyük oranda Köbert tarafından yapılan ilk neşrin tekrarından ibarettir. Hiçbiri tam metni içermeyen ve kısmî hataların da yer aldığı bu neşirlerden sonra eserin tam ve en mükemmel sayılabilecek neşri Daniel Gimaret tarafından yapılmıştır (Dımaşk 2003). Eserin ayrıca Ali Osman Cerâdî tarafından yapılan bir neşri daha bulunmaktadır (Beyrut 2020).
Müşkilü’l-ḥadîs̱ üzerine ihtisar, tenkit ve şerh çalışmaları yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ (ö. 458/1066), İbṭâlü’t-teʾvîlât li-aḫbâri’ṣ-ṣıfât (nşr. Ebû Abdullah Muhammed b. Hamed en-Necdî, Küveyt 1434/2013); Kādî İyâz (ö. 544/1149), Minhâcü’l-ʿavârif ilâ rûḥi’l-maʿârif fî şerḥi Müşkili’l-ḥadîs̱ (nşr. Rebî‘ es-Sabrût, Kahire 2018; Kādî İyâz’a bu adla bir eserin nisbet edilmesinin tenkidi hakkında bk. İbn Bezîze, Hadiste Müteşâbihât, tercüme edenin girişi, s. 98); Abdülcelîl b. Mûsâ el-Kasrî (ö. 608/1211-12), Şerḥu Müşkili’l-ḥadis̱ (Tenbîhü’l-efhâm fî ḥalli müşkili ḥadîs̱ihî ʿaleyhisselâm; nşr. M. Fethî en-Nâdî, Mansûre 2011); İbn Bezîze el-Kayrevânî (ö. 673/1274), Îżâḥu’s-sebîl ilâ menâḥi’t-teʾvîl muḫtaṣaru Minhâci’l-ʿavârif ilâ rûḥi’l-maʿârif (bk. bibl.; İbn Bezîze bu eserini Îżâḥu’s-sebîl ilâ menâḥi’t-teʾvîl (fî) telḫîṣi Müşkili İbn Fûrek diye isimlendirmesine ve İbn Fûrek’in eserinden ihtisar ettiğini ifade etmesine rağmen, kendisinin konu hakkında daha önce yazmış olduğu Minhâcü’l-ʿavârif’e de sıkça atıflar yaptığı ve Îżâḥu’s-sebîl’in bu eserinin muhtasarı gibi de görülebileceği hususunda bk. a.g.e, s. 23-24, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 9; İbn Bezîze, Hadiste Müteşâbihât, s. 119-121, ayrıca bk. tercüme edenin girişi, s. 99-102); Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî (ö. 923/1517), Şerḥu Müşkili’l-ḥadîs̱ (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Hadis, nr. 2152). Ayrıca Fatih Çimen İbn-i Fûrek ve Müşkilü’l-hadis ve beyânüh Adlı Eseri başlıklı bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (2015, Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
BİBLİYOGRAFYA
İbn Fûrek, Müşkilü’l-ḥadîs̱ ev Teʾvîlü’l-aḫbâri’l-müteşâbihe (nşr. D. Gimaret), Dımaşk 2003, tür.yer.; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 1-49.
Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât (nşr. M. Zâhid el-Kevserî), Kahire ts. (el-Mektebetü’l-Ezheriyye li’t-türâs), neşredenin girişi, s. 11.
Nesefî, Tebṣıratü’l-edille (Salamé), I, 132-233.
İbn Hayr, Fehrese, s. 199.
İbn Bezîze, Îżâḥu’s-sebîl ilâ menâḥi’t-teʾvîl muḫtaṣaru Minhâci’l-ʿavârif ilâ rûḥi’l-maʿârif (nşr. Ebû Muhammed İbrâhim Yahyâ et-Tîtî), İrbid-Beyrut 1442/2021, s. 23-24; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 9.
a.mlf., Hadiste Müteşâbihât (trc. Osman Bedur), İstanbul 2018, s. 119-121; ayrıca bk. tercüme edenin girişi, s. 98-102.
İbn Teymiyye, Mecmûʿu fetâvâ, VI, 54.
Brockelmann, GAL, I, 176; Suppl., I, 277.
Îżâḥu’l-meknûn, II, 489.
Hediyyetü’l-ʿârifîn, II, 60.
Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, IX, 208.
Sezgin, GAS, I, 610-611.
Yusuf Şevki Yavuz, İslâm Akaidinin Üç Şahsiyeti, İstanbul 1989, s. 83-84, 119.
a.mlf., “İbn Fûrek”, DİA, XIX, 495-498.
Abdurrahman Ece, “Müşkil ve Müteşâbih Hadisleri Yorumlama İlkeleri (İbn Fûrek Örneği)”, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, X/2 (2018), s. 548-577.