https://islamansiklopedisi.org.tr/mustansiriyye-medresesi
Dört mezhep fıkhı yanında Kur’an, hadis ve tıp alanlarında da yüksek öğretim vermesiyle üniversite özelliği gösteren ilk müessese olarak kabul edilmektedir. Bağdat’ın en işlek bölümü olan Dicle’nin doğusunda Me’mûn Köprüsü’ne 100 m. kadar mesafede halife sarayının hemen yanında 625’te (1228) temeli atılan medresenin yapımı 630’da (1233) tamamlanmıştır. 5 Receb 631’de (6 Nisan 1234) Halife Müstansır-Billâh’ın da iştirak ettiği ve dönemin ünlü şairlerinin medreseyi öven şiirler okuduğu, kuruluşunda emeği geçenlere, medrese hocalarına hil‘atler giydirildiği, devlet ileri gelenleriyle halkın katıldığı muhteşem bir merasimle açılmıştır.
Müstansıriyye Medresesi kendine has planıyla ve ihtişamıyla İslâm mimarisinin en güzel örneklerinden biri olup sarayın malî işlerine bakan Müeyyedüddin İbnü’l-Alkamî nezâretinde yapılmıştır. Dört Sünnî mezhebin her biri için bölümlerin yer aldığı yapının dikdörtgen planlı ve tuğladan inşa edilmiş eyvanları, odaları ve koridorları yine dikdörtgen bir avluyu çevreliyordu. 9-10 m. kadar yükseklikte ve iki katlı, uzunluğu eninin iki mislinden fazla olan bina kıbleye dik olarak planlanmıştır. Uzunluğu kıble duvarında 104,80 m., kuzeyde 105,50 m., genişliği batıda 44,20, doğuda köşedeki odalar dolayısıyla 48,80 metredir. Ortadaki sahanlık 62,40 × 27,40 m. genişliktedir. Sonradan iç avlunun ortasına suyu yer altı kanallarıyla Dicle’den getirtilen ve İbnü’l-Fuvatî’ye göre 668’de (1269) inşa edilen bir havuz yapılmış, bu su ayrıca bir başka kanalla medresenin arkasındaki çarşıya ulaştırılmıştı. Zaman zaman taşan Dicle’nin medreseye zarar vermemesi için nehrin bu kısmında bir set yapılmıştır.
Binanın kuzeye bakan kısmının ortasında 10,40 m. genişliğinde bir taçkapı vardır. Kapının hendesî bezemelerle süslü iç içe pervazlardan meydana gelen yayvan sivri kemeri içinde büyük bölümü orijinal olan tuğla üzerine kabartma kitâbe yer alır. İnce kıvrık dallar arasındaki on satırlık sülüs yazıda medresenin inşa sebebi, bânisinin adı ve onun için dua bulunur. Girişin tam karşısında 21,50 m. uzunluğunda, 6,50 m. genişliğinde, ortadaki daha büyük üç kemerle avluya açılan uzun oda, mihrap olarak düzenlenmiş nişten de anlaşılacağı gibi mescid olarak planlanmıştır. Alt katta kıbleye göre mescidin sağındaki bölüm Şâfiîler’e, solundaki bölüm Hanefîler’e tahsis edilmişti. Taçkapıdan girildiğinde sağdaki bölüm Hanbelîler’e, Hanefîler’in karşısına düşen soldaki bölüm ise Mâlikî mezhebi mensuplarına ayrılmıştı. Dikdörtgen avlunun dar kenarlarının ortalarında yer alan eyvanlardan doğudaki Hanefîler’e, batıdaki Şâfiîler’e aitti. Avluya açılan eyvanların genişliği 6 m., uzunluğu 7,80 m. olup tavanları iki katın yüksekliğine ulaşmakta ve cephesi bina seviyesini biraz aşmaktaydı. Her katta otuz dokuz küçük oda, ayrıca orta büyüklükte birkaç oda ile çeşitli ölçülerde çapraz tonozlu çatısında ışık ve hava için penceresi olan yüksek tavanlı on iki büyük oda bulunmaktaydı. Girişin sağında ve solunda motifli tuğlalarla süslenmiş avluya açılan birer küçük eyvanın hemen yanlarından iki, mescidin sağ ve solundan iki, Şâfiî eyvanının iki yanındaki odalardan sonra birer olmak üzere zeminden üst kata çıkmak için altı adet merdiven mevcuttu. Buradan avluya bakan pencerelerden ışık alan revak şeklindeki koridorlara çıkılırdı. Öğrencilerin ikameti için yapılmış odaların kapıları bu koridora açılmaktaydı. Binanın doğu bölümünde Hanefîler’e tahsis edilen eyvanın arka kısmındaki dershane, muhtemelen kütüphane ve medrese idaresinin bulunduğu büyük salonların dar fakat iki kat yükseklikte girişleri, tavanında ışıklandırma ve hava için belli aralıklarla dört pencere açılmış tonozlu bir koridor bulunmaktaydı. Bu bölümde Halife Müstansır-Billâh’ın dersleri takip etmek istediğinde girdiği, binanın doğu duvarı dışından açılmış küçük bir kapı vardı.
Hanbelî ve Mâlikî mezhebine ayrılan köşelerde ders salonları dışında Şâfiî bölümünün tam köşesinde yer alan büyük odalar muhtemelen dârülhadis, yanlarında ise daha küçük yaşta öğrencilerin ders gördüğü ve kıraat sesli yapıldığı için diğer iki eyvanın aksine avluya değil dışa bakan dârülkur’ân bulunmaktaydı. Medrese gürültüye, soğuk ve sıcağa karşı 2 metreyi aşan dış duvarlarla çevrilmişti. Eyvanların tonozlu tavanları küçüklü büyüklü yıldız ve bitki motifleriyle bezenmiştir.
Binanın dış duvarında kabartma geometrik motiflerin bir dekor oluşturduğu tuğlalar kullanılmıştır. Dış cephede bilhassa Dicle’ye bakan yüzde büyük kuşak halinde yazılar bulunur. Bunların önemli bir kısmı Sultan Abdülaziz zamanında 1865’te yenilenmiştir. Medrese, genel olarak ince bir sanatla işlenmiş geometrik ve bitkisel motifli tuğlaların güzel bir dekor oluşturacak şekilde duvarlarda, kapı ve pencere pervazlarında dizilmesiyle tezyin edilmiş, süslemede kireç ve sıva kullanılmamıştır.
Müstansıriyye Külliyesi’ni oluşturan bölümlerden dârülhadis, dârülkur’ân ve kütüphane medrese bünyesi içindeydi. Ancak dârüttıb (bîmâristan) medrese yakınında yapılan bir eyvanda ve altındaki sofada bulunuyordu. İbnü’l-Fuvatî bu eyvanın 633’te (1235-36) tamamlandığını, burada bir tabibin talebeleriyle oturup tıp ilmiyle meşgul olduğunu ve hastaları muayene ettiğini yazar; eyvanın duvarındaki su saati hakkında da bilgi verir (el-Ḥavâdis̱ü’l-câmiʿa, s. 79). Vakıf senedinde hastalar için ilâç teminiyle ilgili nottan tesiste bir eczahanenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunun dışında bir de hamam yapılmıştı. Bunların tam yerleri ve yapıları hakkında kesin bilgi yoktur.
Halife Müstansır-Billâh’ın kütüphaneye 160 deve ile taşınan 80.000 cilt kitap bağışladığı rivayet edilmektedir. Burada yiyecek ihtiyaçları yanında 10 dinar aylık maaş alan bir hâzinü’l-kütüb, 3 dinar maaş alan bir müşrif ve 1 dinar maaş alan bir münâvil çalışmaktaydı. Kütüphaneden yararlanmak isteyenlere ödünç kitap verilebiliyordu. Hâzinü’l-kütübler arasından medrese hakkında bilgi veren İbnü’l-Fuvatî ile İbnü’s-Sâî gibi (İbnü’l-Kayserânî, IV, 1469, 1493; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1554) ilim adamları da çıkmıştır.
Dört büyük Sünnî mezhebe vakfedilen medresenin bu mezheplere ait bölümlerinin her birinde bir müderris, dört muîd ve altmış iki fıkıh öğrencisi (fakih) mevcuttu. Böylece medresenin bu dalda yüksek öğrenim gören 248 öğrencisi bulunuyordu. Bunların yeme içme ve yurt ihtiyaçları karşılanıyor ve kendilerine aylık 2 dinar burs veriliyordu. Müderrislerin maaşı 12 dinar olup ayrıca misafirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar erzak tahsis edilmekteydi. Müderris olmadığı zaman dersleri daha sonra asaleten bu göreve getirilebilen nâibler yürütürdü. Her müderrisin dört muîdi vardı. Bunların maaşları aylık 3 dinardı. İbn Battûta’nın anlattığına göre muîdler, ahşaptan küçük bir kubbe altında üzerinde yaygılar bulunan kürsüde ders veren müderrisin iki yanında oturur, hocanın anlattığı dersleri daha sonra öğrencilerle müzakere ederlerdi (Seyahatnâme, I, 244-245). Vakfiyeye göre dârülkur’ânda otuz yetim çocuğa Kur’an dersi veren ve ayda 3 dinar maaş alan bir şeyhülkırâat ile 1 dinar 20 kırat maaş alan bir muîd bulunmaktaydı. Öğrencilerin günlük yiyeceği karşılanıyordu, ayrıca her birine aylık 13 kırat 1 habbe harçlık veriliyordu. Dârülhadiste on öğrenciye haftada üç gün (cumartesi, pazartesi ve perşembe) hadis dersi veren ve aylık 3 dinar maaş alan bir şeyhü’l-hadîs ile 2 dinar 10 kırat aylık alan iki kāriü’l-hadîs görevliydi. Buradaki öğrenciler de aylık 13 kırat 1 habbe burs alırdı. Dârüttıbda bir doktor ve on tıp öğrencisi mevcuttu. Bunların dışında medresede bir nahiv ve bir riyâziye müderrisi bulunmaktaydı. Medresenin yirmi dokuz kişilik öğretim kadrosu ve toplam 298 öğrencisi vardı. Ayrıca mürettipler, imam ve müezzinler, aşçılar ve diğer hizmetliler vardı. Medrese bir nâzır başkanlığında murâkabe görevi yapan bir müşrifle bir kâtibin görev aldığı vakıf mütevelli heyeti tarafından yönetiliyordu.
Müstansıriyye Medresesi, Hülâgû (656/1258) ve Timur’un (795/1392, 803/1401) Bağdat’ı işgali dönemlerinde olduğu gibi zaman zaman öğretime ara vermek zorunda kalmıştır. Bu dönemlerde âlimlerin bir bölümü Suriye, Hicaz ve Mısır’a gitmiş ve öğretim kadrosu zayıflamıştır. Ayrıca Timur, Bağdat’taki ulemâ ve sanatkârlardan bir kısmını Semerkant’a götürmüştür. Daha sonraki devirlerde medrese yavaş yavaş fonksiyonunu yitirmiş, yapı Kanûnî Sultan Süleyman’ın Bağdat’ı fethi sırasında Tekelü taifesi tarafından askerî amaçlarla kullanılmıştır. Medresenin ilmî amaçlar için kullanılmasıyla ilgili son bilgi 1081 (1671) yılına aittir (Nashabe, s. 99). Ardından medrese han, gümrük, depo olarak ve askerî maksatlarla kullanılmıştır. 1973’te başlanan restorasyon çalışmasından önce çekilen resimlerde avlusunda hâlâ toplar görülmektedir. Bu tarihten sonra başlayan imar sırasında medrese eski planına göre yeniden restore edilmeye çalışılmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Kayserânî, Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Riyad 1415, IV, 1469, 1493.
İbnü’l-Fuvatî, el-Ḥavâdis̱ü’l-câmiʿa (nşr. Mehdî en-Necm), Beyrut 1424/2003, s. 58, 59, 60, 61, 78, 79.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XXIII, 167, 379.
İbn Battûta, Seyahatnâme, I, 244-245.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1554.
Nâcî Ma‘rûf, Târîḫu ʿulemâʾi’l-Müstanṣıriyye, Kahire 1396/1976, I, 25 vd., 30 vd., 33, 34, 35, 36, 37, 41 vd., 57 vd., 79 vd., 185, 217 vd., 229 vd., 277 vd., ek., 4, 5, 6 vd.; II, 293 vd., 311 vd., 329 vd., 403 vd., 497 vd.
Ahmed Çelebi, İslâmda Eğitim-Öğretim Târihi (trc. Ali Yardım), İstanbul, ts. (Damla Yayınevi), bk. İndeks.
Sami al-Sakkar, “The Mustansiriyyah Madrasah and its Role in Islamic Education”, Arabian and Islamic Studies (ed. R. Bidwell – G. R. Smith), London 1983, s. 120 vd.
Hisham Nashabe, Muslim Educational Institutions, Beirut 1989, s. 24, 41 vd., 57 vd., 61 vd., 78 vd., 91 vd., 99, 102 vd.
Gāzî Receb Muhammed, el-ʿİmâretü’l-ʿArabiyye fi’l-ʿaṣri’l-İslâmî fi’l-ʿIrâḳ, Bağdad 1989, s. 261 vd.
K. Avvâd, “el-Medresetü’l-Müstanṣıriyye bi-Baġdâd”, Sumer, I/1, Bağdad 1945, s. 76 vd.
Mustafa Cevâd, “el-Medresetü’l-Müstanṣıriyye”, a.e., XIV/1-2 (1958), s. 30 vd.
V. Strika, “The Islamic Architecture of Baghdad”, Annali, XLVII/suppl. 52 (1987), s. 65, 66, 67, 68, 69, 70, lv. 16a, 16b.