https://islamansiklopedisi.org.tr/nemime
Sözlükte “fısıltı halinde konuşmak, birinin sözünü yalan katarak nakletmek” anlamındaki nemm kökünden türeyen nemîme kelimesi “insanlar arasında kötülük, düşmanlık ve bozgunculuk maksadıyla söz taşıma, kovculuk yapma, gammazlık” demektir. Sözlüklerde nemîm de aynı şekilde açıklanır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “nemm” md.; Lisânü’l-ʿArab, “nemm” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “nemm” md.). Mâverdî nemîmeyi, “gıybet sayılan kötü sözlere çirkin unsurlar katarak bunları insanları birbirine düşman edecek tarzda anlatma” diye tanımlamaktadır (Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 259). Söz taşıyıp bozgunculuk yapmayı huy edinenlere nemmâm denir. Hadislerde zü’l-vecheyn (ikiyüzlü) tabiri de nemmâma yakın bir mânada geçmektedir (Wensinck, el-Muʿcem, “vech” md.).
Kur’ân-ı Kerîm’de nemîm kelimesi, Hz. Peygamber’e haksız isnatlarda bulunup onun getirdiği ilâhî gerçekleri yalanlamaya kalkışan Mekkeli putperest lider tipinin bozguncu karakterini anlatan âyetlerde “yerli yersiz and içen, doğruyu yanlıştan ayırmaktan âciz, kusur arayıp imalı konuşan, sürekli laf taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, çok günahkâr, huysuz ve haşin, hoyrat ve şerir” meâlindeki ifadeler içinde geçmektedir (el-Kalem 68/11; krş. Şevkânî, V, 309-310). Bazı hadis mecmualarında nemîme konusunun ayrı başlıklar altında ele alındığı görülmektedir.
Ahlâk kitaplarında nemîme genellikle bir kimsenin aleyhindeki incitici, küçük düşürücü söz ve davranışlar için kullanılan gıybetle birlikte geçmektedir (meselâ bk. Râgıb el-İsfahânî, eẕ-Ẕerîʿa ilâ mekârimi’ş-şerîʿa, s. 282-283; İbn Hazm, s. 43-44; İbn Abdülber, I, 397). Mâverdî, bir sözün içeriği doğru olsa bile anlatılması halinde kırgınlığa sebep olacaksa onu yaymanın yalan söylemek gibi haram olduğunu belirtmekte, gıybet, nemîme ve siâye (şer ve fesad için koşturma) denilen söz ve davranışları buna örnek olarak göstermektedir (Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 257). Gazzâlî “dilin âfetleri”nden bahsederken gıybetten sonra nemîmeye yer vererek bir söz veya davranışın başkasına nakledilmesi halinde anlatılan şey gıyabında konuşulanı, olayın anlatıldığı kişiyi veya başka birini huzursuz ediyorsa bunları başkalarına açıklamanın nemîme kapsamına girdiğini belirtir (İḥyâʾ, III, 156-158). Söz konusu olayın gerçek veya yakıştırma olması, söz, yazı yahut ima yoluyla anlatılması bunu nemîme olmaktan çıkarmaz. Gazzâlî, bazı âyetlerden hareketle nemmâmlara karşı nasıl davranılması gerektiğini de belirtmektedir. Buna göre nemmâmın sözlerini onaylamamak, yaptığının yanlışlığını kendisine açıklayıp bundan menetmek, onu kınamak, aleyhinde konuştuğu kişi hakkında suizanda bulunup olayın peşine düşmekten ve duyduklarını başkalarına anlatmaktan sakınmak gerekir. Gazzâlî böyle durumlarla karşılaşan Selef âlimlerinin davranışlarından örnekler vermekte, insanlara kötülük edip toplumda bozgunculuk çıkarma peşinde koşanları yeren âyetle (eş-Şûrâ 42/42), “İnsanların en kötüsü insanlara zarar vermesinden korkulandır” meâlindeki hadisin (el-Muvaṭṭaʾ, “Ḥüsnü’l-ḫuluḳ”, 4) nemmâmları da kapsadığını belirtmekte ve nemmâmların insanlara büyük zarar vereceğini söylemektedir (ayrıca bk. GIYBET).
BİBLİYOGRAFYA
Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “nemm” md.
a.mlf., eẕ-Ẕerîʿa ilâ mekârimi’ş-şerîʿa (nşr. Ebü’l-Yezîd el-Acemî), Kahire 1405/1985, s. 282-283.
İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, V, 126.
Lisânü’l-ʿArab, “nemm” md.
Tâcü’l-ʿarûs, “nemm” md.
Wensinck, el-Muʿcem, “nemm”, “vech” md.leri.
M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “nemm” md.
el-Muvaṭṭaʾ, “Ḥüsnü’l-ḫuluḳ”, 4.
Müsned, I, 225, 266, 437; IV, 227; V, 389, 391; VI, 459.
Buhârî, “Edeb”, 49.
Müslim, “Îmân”, 168, “Birr”, 102.
Ebû Dâvûd, “Ṭahâret”, 11.
Tirmizî, “Birr”, 78, 79.
Harâitî, Mesâvi’l-aḫlâḳ ve meẕmûmühâ (nşr. Mustafa b. Ebü’n-Nasr eş-Şelebî), Cidde 1412/1992, s. 113.
Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, Beyrut 1398/1978, s. 257-259.
İbn Hazm, el-Aḫlâḳ ve’s-siyer, Beyrut 1405/1985, s. 43-44.
İbn Abdülber, Behcetü’l-mecâlis, I, 397-407.
Gazzâlî, İḥyâʾ, III, 156-158.
Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, XXXI, 91-92.
Kurtubî, el-Câmiʿ, XVIII, 232.
İbn Hacer, Fetḥu’l-bârî (Sa‘d), XXII, 263.
Şevkânî, Fetḥu’l-ḳadîr, Beyrut 1412/1991, V, 309-310.