https://islamansiklopedisi.org.tr/sukuk
Sözlükte “finansal sertifika” anlamındaki sukûk günümüzde terim olarak bir mal, hizmet, kullanım hakkı ya da belirli bir yatırım aktivitesinin mülkiyetine dair eşit değere sahip şâyi hisseli belgeleri ifade eder (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 238; Mecelletü Mecmaʿi’l-fıḳhi’l-İslâmiyyi’d-düvelî, XIX/2, s. 1208; Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî, karar nr. 178). Bu tarifle sukûkun bono ve tahvil gibi faizli yatırım araçlarından farklı, onlara alternatif olduğu ve “deyn” üzerine câiz olmadığı belirtilir. Daha geniş bir mânaya şâmil olmakla birlikte günümüzde faizsiz menkul kıymetleştirme işlemini anlatan sukûk için zaman zaman “es-sukûku’l-İslâmiyye” tabirinin kullanıldığı görülmektedir. Bu anlamıyla sukûk İslâm tarihinde “yazılı belge, resmî tutanak, istihkak senedi / karne, ödeme emri / çek, borç senedi, mal ve yiyecek sertifikaları” mânalarına da gelen sak kelimesinden farklı bir yapıya ve işleyişe delâlet etmektedir (sak kelimesinin farklı kullanımları için bk. Mv.F, XXVII, 46-49; Fuâd Muhammed Ahmed Muhaysin, XIX/2, s. 868-869; ayrıca bk. SAK).
Faizsiz menkul kıymetleştirme mantığına dayanan sukûkun diğer finansal araçlardan farklı olduğu pek çok araştırmacı tarafından vurgulanmaktadır. Faizli menkul kıymetleştirme, borçların eşit değerde ve tedavüle kabil menkul kıymetlere (senetler) dönüştürülmesidir. Bu tür senetlerin, sahibi lehine faizli alacağı temsil etmesi sebebiyle çıkarılması ve tedavülü dinen câiz görülmez. Zira fıkıhta prensip olarak borç gelir getirmez. Sukûk ihracı ise (menkul kıymetleştirme) varlıkların mülkiyeti üzerindeki şâyi hisseleri temsil eden eşit değerde malî vesika veya sertifikalar çıkarmaktır. Bu varlıklar bizzat mal (ayn) ve bir malın kullanım hakkı / hizmet hakkı (menfaat) yahut mal, menfaat, para ve deynin karışımı olabilir. Söz konusu varlıkların bizzat mevcut olması veya sukûk satışından elde edilen gelirle meydana getirilmesi gerekir. Bunlar fıkıhta muteber sayılan bir akid çerçevesinde çıkarılır ve bu akdin hükmünü alır (Mecelletü Mecmaʿi’l-fıḳhi’l-İslâmiyyi’d-düvelî, XIX/2, s. 1208; Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî, karar nr. 178). Sukûkun cevazına delil olarak aslî ibâha ilkesinin yanı sıra böyle bir işlemin ribâ, kumar ve garar içermemesi ve risk paylaşımının mevcudiyeti gösterilmektedir (Muhammed Ayub, s. 390). Sukûkla alâkalı literatür, günümüz İslâm ülkelerindeki uygulama ve tartışmalara paralel olarak her geçen gün hızla gelişmekte, özellikle İngilizce ve Arapça araştırmalar işlemin geniş bir coğrafyada uygulanmasıyla birlikte artmaktadır (İngilizce literatürde sukûku farklı yönlerden değerlendiren bir kaynak olarak bk. The Islamic Debt Market for Sukuk Securities). Buna karşılık Türkiye’de sukûk işlemlerinin son yıllarda uygulanmaya başlanmasıyla birlikte Türkçe çalışmaların yeni yeni ortaya çıkmaya başladığı ve konuyu sistematik biçimde ele alan akademik kaynakların çok sınırlı olduğu görülmektedir.
Sukûka dair bireysel çalışmalar bir yana bırakılırsa bu konu etraflıca ilk defa, 1988’de Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî tarafından düzenlenen toplantıda mudârebe sukûku bağlamında ele alınmış ve bir karar halinde yayımlanmış, fıkhî temellendirme açısından çok önemli olan bu toplantıda konuyla ilgili ayrıntılar ilk defa sistematik biçimde ortaya konmuştur. Faizsiz bankacılık sektöründe uygulanacak standartları belirleme rolüne sahip temel kurumlardan biri olan Hey’etü’l-muhâsebe ve’l-mürâcaa li’l-müessesâti’l-mâliyyeti’l-İslâmiyye tarafından 2003 yılında neşredilen 17 numaralı standart doğrudan sukûkla ilgilidir. Bunun ardından Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî, 2004’te sukûkun en yaygın türlerinden biri olan icâre sukûku hakkında özel bir oturum yapmış ve bir karar yayımlamıştır (Ḳarârât ve tavṣiyyât, s. 437-439). Hey’etü’l-muhâsebe ve’l-mürâcaa 2007 ve 2008’de sukûka dair standartları güncelleştirmiştir. Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî 2009’da “eṣ-Ṣukûku’l-İslâmiyye (et-tevrîḳ) ve taṭbîḳātühe’l-muʿâṣıra ve tedâvülühâ” adıyla bir toplantı düzenlemiş (a.g.e., s. 576-579), 2012 ve 2013’te yapılan oturumlarda da konuyu incelemeye devam ederek kararlar yayımlamıştır. Sahaya ilişkin bu önemli kurumların katkıları ilgili literatürün genişlemesine önemli bir ivme kazandırmıştır. Son yıllarda dünyanın farklı yerlerinde sukûkla ilgili pek çok toplantı, sempozyum vb. düzenlenmektedir.
Günümüzde iktisadî hayattaki projelerin çok büyük boyutlara ulaşması ve bunlar için yüksek finansal kaynaklara ihtiyaç duyulması karşısında tek tek bireylerin ve kurumların malî güçlerinin yetersiz kalması, kişilerin ve kuruluşların bir araya gelerek projeleri birlikte finanse etmesi sukûk fikrinin temelini oluşturmaktadır. Böylece hem ekonomik kalkınma hem sukûk sahiplerinin bu yöntemle kâr etmesi hedeflenmektedir. Sukûk ihracındaki başlıca hedefler ve faydalar şu şekilde ifade edilmektedir: İslâm ülkelerinde ekonomik hayatın dinin temel ilkeleriyle uyum içinde teorik ve pratik yönden gelişmesine katkı sağlamak, bir alternatif olarak devletin kalkınma ve alt yapı projelerindeki finansman ihtiyacını karşılamak, geniş ticarî faaliyetlere imkân sağlaması dolayısıyla İslâmî prensiplere uygun borsayı güçlendirmek; öz kaynakları çeşitlendirerek birey, kurum, şirket ve devletlerin likiditesini arttırmak ve mâkul bir vadede likidite ihtiyacı olan şirketlerin ihtiyacını gidermek; âtıl duran kaynakların kalkınmaya yardımcı olmasına ve bütçe açığının giderilmesine katkı sağlamak; tedavülde olmayan paranın tedavüle girmesiyle para akışını temin etmek, yeni ticarî varlıklar için kaynak oluşturarak finansman kaynaklarını çeşitlendirmek, işleme çok kişinin katılmasını sağlayıp riski azaltmak; kredi ve sermaye piyasalarını bir araya getirmek, bütçe dışından finansman kaynağı temin etmek; sukûk sahiplerinin büyük finansal işlemlere hissedar olmasına imkân sağlamak; faizsiz kurumların başarısını arttırmak ve ferdî yatırımların yetmeyeceği çapta büyük finansal işlemlere hissedar olma imkânı temin etmek, sermaye dalgalanmasını azaltmak (Velîd Hâlid eş-Şâycî – Abdullah Yûsuf el-Haccî, s. 926-927; Ali Muhyiddin el-Karadâğî, XV/2 [1425/2004], s. 178 vd.; M. Takī Osmânî, s. 956-958; XIX/2, 985-986).
Diğer yatırım araçlarından farklı yönleri bulunan sukûkun başlıca özellikleri şu şekilde ifade edilebilir: 1. Sukûk varlıklara dair şâyi hisse mülkiyetini temsil eder. Bu varlıklar fiziksel varlıklar (a‘yân), kullanım ve hizmet hakları (menâfi‘) veya bunların karışımı olabilir. Sukûk, ihraç edenin zimmetinde sukûk sahibi lehine bir alacağı temsil etmez. Faizli senetlerle arasındaki temel fark da budur. 2. Sukûkun ihraç aşamasında belirli bir nominal değeri vardır. Bu değeri kanun belirler ve belirlenen değer sukûk sözleşmesinde açıklanır. 3. Sukûk malî piyasalarda satım ve tedavülü kolaylaştırmak için eşit değerde çıkarılır. 4. İlke olarak tedavüle uygundur. Mudârebe, müşâreke ve icâre sukûku gibi türler bazı şartlarla tedavüle kabildir. Murâbaha, selem ve istisnâ‘ sukûkları ise malı temsil ettiği sürece tedavüle kabil olup başkasının zimmetinde deyne dönüştüğü an tedavülü câiz değildir. Şu halde sukûkun tedavülü, temsil ettiği şeyin tedavülünün şartlarına tâbidir. 5. Sukûkun her bir birimi (sakk) bölünme kabul etmez. Bir sakka birden fazla tarafın ortak olması durumunda bu tarafların kanunî açıdan sadece bir temsilcisi olmalıdır. 6. Sukûk sahipleri hisseleri nisbetinde mülkiyetin getirdiği risklere, sorumluluklara ve sonuçlara katlanır. 7. Ortaklığa dayalı sukûklarda kâr veya zarara iştirak etme hususunda sukûk sahiplerinin getiriden alacakları pay sukûk sözleşmesindeki anlaşmaya göredir, zarara ise hisse oranında iştirak edilir. Sukûk yöneticisi (mudârib, vekil veya ortak) sermayeyi iade etme hususunda garanti veremez. Zira garanti tahvil ve bono gibi faizli senetlerin bir özelliğidir ve işlemi ribâya dönüştürür. 8. Sukûk sahibi, sukûkun nominal değerinden daha önce belirlenen oranda veya belirlenmiş bir miktarda pay alamaz. 9. Sukûk şer‘î bir akde istinaden çıkarılır ve hükümleri temsil ettiği akidlere göre farklılık gösterir (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 240; Celâl Demmâğ, s. 71-72; Fuâd Muhammed Ahmed Muhaysin, XIX/2, s. 875 vd.; Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî, karar nr. 178, 188, 196).
Sukûka İlişkin Hükümler. Sukûk, farklı özellikler taşımasının bir sonucu olarak kendine has fıkhî hükümler taşımaktadır. Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî’nin 2009 yılı toplantısında sukûka dair şu hükümler tesbit edilmiştir: 1. Sukûk yöneticisinin, gerçek kârın beklenen kârdan düşük çıkması durumunda sukûk sahiplerine borç ya da teberru taahhüdünde bulunması câiz değildir. Yatırımın sonucu ortaya çıktıktan sonra aradaki farkı bağışlaması veya borç vermesi örf halini almışsa bu husus taahhüt hükmünü taşıyacağından bu durumda da câiz olmaz. Ancak yardımlaşma sigortası veya tekâfül yoluyla sermaye risklerinden korunmak câizdir (ayrıca bk. karar nr. 188). 2. Sukûk yöneticisi emin hükmündedir. Kasıt, kusur veya anlaşma (mudârebe, müşâreke, yatırımda vekâlet) şartlarına muhalefet olmadıkça sukûkun kıymetini tazmin etmez. 3. Sukûkun nominal değeriyle itfâ işlemine tâbi olması (sukûkun vadesinin dolması ve işlemin kapatılması) câiz olmayıp itfânın piyasa değeri veya o esnada anlaşılan fiyat üzerinden olması gerekir (buna rağmen Hey’etü’l-muhâsebe ve’l-mürâcaa li’l-müessesâti’l-İslâmiyye’nin Şubat 2008’de yayımladığı bir rapora göre kiracının nominal değerle geri alım taahhüdü câiz görülmüştür). 4. Sukûkun tedavüle uygunluğu noktasında Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî’nin 30 numaralı şu kararına uyulması gerektiği belirtilir: a) Sukûku oluşturan varlıklar henüz para ise sarf akdi hükümleri uygulanır. b) Murâbaha satışında olduğu gibi varlıklar deyne dönüştüyse sukûkun tedavülünde deyn hükümleri geçerli olur. Bu durumda ancak borcun aynı miktarda havalesi câizdir. c) Eğer mudârebe malı para, deyn, mal ve menfaatin karışımı ise -son ikisinin çoğunlukta olması durumunda- bu tür sukûkun, üzerinde anlaşılan fiyata göre tedavülü câizdir. Ancak nakit ve deyn çoğunlukta ise tedavül hakkında bir sonraki Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî kararında ortaya konan şu hükümlere riayet edilir: 1. Menkul kıymeti oluşturan varlıklar paradan ve deynden oluşuyorsa bu tür sukûkun tedavülü sarf veya borcun satımı hükümlerine tâbidir. 2. Menkul kıymeti oluşturan varlıklar fizikî mal (ayn), menfaat veya haklardan oluşuyorsa üzerinde anlaşılan fiyatla tedavül câizdir. 3. Menkul kıymeti oluşturan varlıklar bütün bunların karışımı ise iki durum söz konusudur: a) Paranın ve deynin metbû (asıl) olmaya elverişli bir şeyin cüzü (tâbii) olması ve menkul kıymetin metbûun mülkiyetini ihtiva etmesi. Bu durumda para ve deynin varlıklara oranına bakılmaksızın menkul kıymetin tedavülü câiz olur. b) Paranın ve deynin tâbi olamayacak bir durumda olması yahut menkul kıymetin metbûun mülkiyetini içermemesi. Bu vaziyette tedavül hükümleri menkul kıymeti oluşturan varlıkların oranına göre belirlenir. Menkul kıymetin temsil ettiği ortaklık veya proje henüz fiilen işlemeye başlamamışsa yahut tasfiye sürecinde ise menkul kıymeti oluşturan varlıkların oranına göre hüküm verilir (karar nr. 188, md. 5). Her hâlükârda tedavülün sukûk ihraç eden tarafın kayıtlarına tescili gerekir. Ayrıca cevaz hükmünü borçların tedavülü için bir yol ve hile edinmemek icap eder (Mecelletü Mecmaʿi’l-fıḳhi’l-İslâmiyyi’d-düvelî, XIX/2, s. 1208-1209; Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî, karar nr. 178). Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî’nin 2012’deki toplantısının kararları arasında ayrıca satıcının, satılan malı kiralayacağının vaad edilmesini içeren bir vaadle sukûk satmasının -haram olan îne satışı gibi sayılacağından- câiz olmadığı ifade edilmektedir (karar nr. 188).
Sukûk izahnâmesinde (sukûk işlemine katılan tarafların haklarını, yükümlülüklerini ve çıkarılan sukûkun hangi akde dayalı olarak ihraç edildiğini içeren sözleşme) fıkhî açıdan şu hususlara riayet edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır: 1. Anlaşmanın şartları, ilgili taraflar hakkında yeterli bilgi, tarafların şer‘î nitelikleri, hakları ve yükümlülükleri belirtilmelidir. 2. Sukûka kaynaklık edecek akdin türü yazılmalıdır. 3. Akdin şartları ve rükünleri kapsaması, akdin gereklilikleriyle çelişen ve hükümlerine aykırı olan bir şart içermemesi icap eder. 4. İzahnâmede şer‘î hükümlere uymanın ve çıkarılan sukûkun cevazını teyit edecek bir heyetin bulunmasının gerekliliği belirtilmelidir. 5. Sukûk sahiplerinin kâr durumunda kâra ortak olacakları, zarar durumunda ise hisseleri miktarınca zarara katılacakları kaydedilmelidir. 6. İzahnâmede, ihraç edecek olan kuruluşun yatırımcılara (sukûk sahiplerine) -kasıt veya kusur halleri dışında- sertifikanın nominal değerini ve belli miktarda kârı garanti ve taahhüt ettiğini içerir herhangi bir madde bulunmamalıdır. Ancak ilgili hükümler dikkate alınmak şartıyla bağımsız bir üçüncü şahıs karşılıksız olarak buna kefil/garantör olabilir. Ancak ihraç edecek kuruluşun kasıt veya kusur hallerindeki sorumluluklarını tazmin etmek maksadıyla yatırımcılara aynî veya şahsî teminat vermesi câizdir. 7. Belirli bir kuruluşun alınmayan sukûku satın almayı taahhüt etmesi câizdir. Bu durumda yükümlülük bağlayıcı vaade istinaden gerçekleşir. Taahhütte bulunan tarafın bu vaad karşılığında bir ücret alması câiz değildir. Sukûk yöneticisini, reel kârın beklenenden düşük olması durumunda sukûk sahiplerine borç vereceğine dair bir yükümlülük altına sokan bir ibare yer almamalıdır. Ancak bu durumu telâfi etmek için bir ihtiyat fonu / İslâmî bir sigorta fonu -ilân edilerek- oluşturulabilir (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 242-243; Faizsiz Bankacılık Standartları, s. 380-381; Celâl Demmâğ, s. 92-93).
Sukûk Türleri. Bağlı bulunduğu akde ve kullanım amacına göre farklı sukûk türleri mevcuttur: a) İcâre Sukûku. İcâre akdine konu olan ayn ve menfaatleri tedavüle elverişli menkul kıymete dönüştürmek suretiyle oluşturulan sukûk çeşidi olup bunun da farklı türleri vardır (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 240-241; Celâl Demmâğ, s. 109-111; ayrıntılar için bk. Ḳarârât ve tavṣiyyât, s. 437-439). Meselâ banka bir gemiyi alıp müşteriye kiralar, değeri üzerinden sukûk çıkarıp bunları satar, hisse sahipleri de kiradan pay alır. Amaç icâre akdine konu olan mal, menfaat ya da hizmetleri ikincil piyasalarda tedavüle kabil sukûka dönüştürmektir (icâre sukûku ve aşağıda ele alınan diğer sukûk türlerinin aşamaları için bk. Dubai International Financial Centre Sukuk Guidebook, s. 12-65). İcâre sukûku çeşitlerinin kalkınma projelerinin finansmanında, kamuda, özel sektörde ve hayır işlerinde kullanımı mümkündür. Meselâ devlet bu tür sukûku borç senetlerinin alternatifi olarak ya da altyapı projelerinde (bina, köprü vb.) kullanabilir. Bu da malların kiralanmasıyla (icâre-i a‘yân) ya da orta ve uzun vadeli projelerin (eğitim, sağlık, ulaşım, haberleşme vb.) finansmanında hizmet kiralama sukûku ile olabilir. Yine iskân ve gayri menkul alanındaki kalkınma için icâre sukûkunun bazı türleri kullanılabilir.
b) Mudârebe Sukûku. Emek-sermaye ortaklığına ilişkin sukûk türü olup mudârebe sermayesinin hisselerine dayalı bir yatırım aracıdır. Mudârebe sermayesine dair sukûkun eşit paylara bölünmesiyle oluşan bu tür sukûk, sahiplerinin adına kaydedilir ve hisse miktarınca değer taşır. Sukûku ihraç eden “mudârib”, sukûk sahipleri “rabbü’l-mâl” konumundadır. Sukûk için ödenen para sermaye (re’sü’l-mâl) hükmündedir. Sukûk sahipleri kârdan anlaşma oranında pay alırlar ve zarar durumunda zarara katlanırlar (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 239, 241). İki tür mudârebe sukûku vardır. Mutlak mudârebe sukûkunda sukûk sahipleri belli bir seçim yapmaz. Mudâribin istediği projeyi seçme hakkı vardır. Mukayyed mudârebe sukûkunda ise sukûk sahipleri mudâribin yatırım yapacağı belirli bir proje ya da alan seçerler. Mudârib bu çerçevede hareket eder. Proje bitince sukûk da sona erer. Mudârebe sukûku yatırım alanları açısından genişlemeye uygun bir alan olup sınaî, ticarî ve ziraî sektörlerde uygulanması mümkündür. Kamu ve özel kaynaklı ya da hayır amaçlı olabilir. Meselâ herhangi bir devlet veya kurum, bir proje gerçekleştirme ya da kaynak toplama amacıyla mudârebe sukûku çıkarabilir. Mudârebe sukûkunun getirisi başlangıçta tam bilinemez ve farklılık gösterebilir. Tahmin ve değer biçme, sukûku çıkaran kurumun geçmiş dönem bilançoları ve market endeksleri üzerinden yapılabilir.
c) Müşâreke Sukûku. Geliri bir projenin gerçekleştirilmesinde, geliştirilmesinde veya ticarî bir faaliyetin ortaklık temelinde finanse edilmesinde kullanılmak üzere çıkarılan eşit değerdeki finansal belgeleri ifade eder. Proje ya da varlıklar sukûk sahiplerinin hisseleri oranında mülkiyetinde olur. Eğer kâr söz konusu olursa sukûk sahipleri kârdan pay alır. Ortaklardan biri ya da vekâletle bir başkası sukûk işlemlerini idare edebilir. İhraç mercii müşâreke talep eden taraf, sukûk sahipleri ise ortaklar, yani kârı ve zararıyla sukûk konusu girişime ortak olan kişilerdir (a.g.e., s. 239, 241). Müşâreke sukûku süre açısından iki çeşittir. Hisse senetleri gibi olan dâimî müşâreke sukûkunun vadesi projeye bağlıdır. Sukûk sahiplerinin ortaklığı proje sona erinceye kadar devam eder. Geçici müşâreke sukûku ise belirli bir zamanla sınırlıdır. Kâr dağıtılır ve proje tedrîcî bir şekilde -eksilen müşâreke işlemindekine benzer biçimde- sona erer. Kâra ve zarara katılmada ortaklık üzerine kurulu bir sistem olan müşâreke sukûku özel şirketler için uygundur. Meselâ bir otobüs şirketi bu şekilde sukûk çıkarıp gelirden pay verebilir. Bu tür sukûk liman, havaalanı, üniversite vb. inşa etme hususunda resmî merciler için de uygun bir araçtır. Eksilen müşâreke sistemiyle uygulanan yöntemin, vakıf arazisinin satımının câiz olmaması sebebiyle özellikle vakıf mallarının imarında kullanılması mümkündür (Celâl Demmâğ, s. 106-107).
d) Murâbaha Sukûku. Murâbaha konusu mal alımının finansmanı için çıkarılan eşit değerdeki belgelerdir. Murâbaha ile alınan malın mülkiyeti sukûk sahiplerine ait olur. Sukûku çıkaran merci malın satıcısı ve sukûk sahipleri alıcılardır. Sukûk için ödenen para ise satın alma maliyetidir. Sukûk sahipleri malın ve satıştan elde edilen gelirin sahibidir. Devletler ve şirketler herhangi bir ticarî malın finansmanı için murâbaha sukûku çıkarabilir. Sukûk çıkaran makam alıcı olan müşterilerin vekili olur. Satın almadan sonra satın almayı vaad eden şirkete belirlenen kârla satarlar. Murâbaha sukûkunun ikincil piyasada satışı câiz değildir (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 239, 241; Celâl Demmâğ, s. 117).
e) Selem Sukûku. Selem konusu malın sermayesini tahsil için çıkarılan eşit değerdeki finansal belgelerdir. Bu tür sukûkta selem konusu mal sukûk sahiplerine ait olur. Sukûku çıkaran makam selem malının satıcısı ve sukûk sahipleri alıcılardır. Sukûk bedeli ise sermayedir. Alıcılar satıştan ya da “paralel selem”den elde edilen paranın sahibidirler (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 239, 241). Selem sukûku uygulama alanları açısından petrol, gaz, tarım ve hayvancılık sektörlerinde kullanıma uygundur. Devlet bu yolla genel bütçeyi ve kalkınma projelerini destekleyebilir. Meselâ devlet -üretici ve teslim eden sıfatıyla- petrol selemi çıkarır ve buna ait sukûku halka satar. Her bir belge petrolün belirli bir miktarını temsil eder ve belirli vadelerde hak doğurur. Sermaye sukûkun satılmasıyla sağlanır. Proje sonunda devlet sukûk sahiplerinin vekili olarak petrolü kabzederek satar ve kazanılan parayı sukûk sahiplerine dağıtır. Alış ve satış arasındaki fark sukûk sahiplerinin kârı olur. Selem sukûkunda selem akdinin bütün şartlarına riayet edilmesi gerekir (Celâl Demmâğ, s. 118-119).
f) İstisnâ‘ Sukûku. Belirli bir şey üretmek amacıyla kaynak toplamak için çıkarılan eşit değerdeki belgelerdir. Yapılan şey (masnû‘) sukûk sahiplerinin mülkiyetinde olur. Sukûku çıkaran sâni‘ (satıcı), sukûk sahipleri ise yapılması hedeflenen malı satın alanlardır (müstasni‘). Sukûka ödenen para yapılan şeyin masrafıdır. Sukûk sahipleri yapılan şeyin de sahibi oldukları için satıştan ve eğer yapılırsa paralel istisnâ‘dan elde edilen miktar üzerinde hak sahibi olurlar. İstisnâ‘ sukûku her alanda büyük çaplı projeler için uygundur. Uçak, gemi, gayri menkul, makine, okul, fabrika, farklı sanayi kolları (gıda sanayii vb.) gibi alanlarda kullanılması mümkündür. Meselâ bir anonim şirket istisnâ‘ sukûku çıkarır ve ilgilenenler arzedilen sukûku alırlar. Bu şirket teklif edeceği kâr oranıyla ve uygun şartlarla yapılan şeyi satın alacağını vaad eder (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 239, 241; Celâl Demmâğ, s. 114-115).
g) Müzâraa Sukûku. Müzâraaya dayanan bir projenin finansmanı için çıkarılan sukûktur. Sukûk sahipleri çıkacak olan üründe belirlenen oranda hisse sahibi olurlar. Arazi sahibi ya da kiracı sukûk çıkarabilir. Bu durumda sukûk sahipleri “müzâri‘” (sâhibü’l-amel) rolündedir. Sukûku çıkaran müzâri‘, toprak sahipleri sukûk hissedarı olabilir. Her iki durumda da sukûk sahipleri ittifak edilen miktarda kâr alırlar (el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 239, 242).
h) Müsâkāt Sukûku. Müsâkāt (ağaç sulama) üzere yapılan bir proje için çıkarılan sukûktur. Meyve ağaçlarının sulanması ve bakımı için çıkarılan bu tür sukûkta sukûk sahibi anlaşmada belirtilen oranda ürünün sahibi olur. Bu da müzâraada olduğu gibi iki türlü olabilir. Arazinin sahibi ya da kiracısı sukûk çıkarıp sukûk sahipleri “müsâkī” (sâhibü’l-amel) rolünde olabilir veya “sâhibü’l-amel” sukûk çıkarıp arazi sahipleri ya da kiracıları sukûk sahibi olabilir. Taraflar, üzerinde anlaşılan orana göre hisse alırlar (a.g.e., s. 239, 242).
i) Mugārese Sukûku. Mugārese (ağaç dikme) akdi için çıkarılan sukûktur. Bu da iki türlüdür. Arazinin sahipleri veya kiracıları sukûk çıkaran ve “mugāris”ler sukûk sahibi ya da tersi olabilir (a.g.e., s. 240, 242). Müzâraa, müsâkāt ve mugārese sukûkları farklı sektörlerin bu üç sahada faaliyet gösterip tarım alanında yatırım yapmalarını sağlar. Mevsimlik ürünler için de uygundur.
k) Vekâlet Yoluyla Yapılan Yatırım Sukûku. Yatırım için vekâlete dayanan ortaklık belgeleridir. Sukûk çıkaranlar yatırım konusunda vekil ve sukûk sahipleri müvekkil statüsündedir. Sukûk sahipleri belirlenen oranda kâra ve zarara ortak olurlar. Her türlü sukûkta bu uygulamadan yararlanılabilir. Farklı ekonomik projeler için çeşitli sektörler tarafından çıkarılabilir. Bazı çalışmalarda “enerji sukûku” (power sukuk) tabirine rastlanmaktadır. Bu tür sukûk, meselâ elektrik üreten bir kuruluşun sukûk çıkarıp sukûk sahiplerinin belirli birimlerle elektrik satın almasıyla meydana gelir. Bu işlem selem, istisnâ‘, icâre veya bunların kombinasyonuyla yapılabilir (Financial Engineering, s. 104; el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye, s. 239, 241).
l) Mürekkep Sukûk. Birden çok farklı sukûk türünden oluşan sukûk modelidir. İlk mürekkep (hybrid) sukûk İslâm Kalkınma Bankası tarafından çıkarılmıştır. Bu tür sukûkta bir araya getirilmesi şer‘î açıdan sakıncalı akidlerin birleştirilmemesi gerekir.
Klasik fıkıh literatüründeki akid çeşitlerine dayalı olarak çıkarılabilecek pek çok sukûk çeşidi bulunmaktadır. Bunlar düşünce ve amaç olarak benzer bir temele dayanmalarına rağmen akidlerin yapılarında, şartlarında ve ikincil piyasada tedavüle uygun olup olmamaları bakımından aralarında önemli değişiklikler görülebilmektedir. Uygulama boyutunda ise fıkhî itirazlar söz konusu olmaktadır. Bu noktada sukûkun, modern akidlerin bazı özelliklerinin yanı sıra kendine has bazı nitelikler taşıması da etkili olmuştur (sukûk çıkarma işleminin fıkhî yapısı için bk. M. Abdülhalîm Ömer, XIX/2, s. 973-979). Fıkhî bağlamda dile getirilen temel itirazlar sukûkun mürekkep bir yapıda olması, vaad unsuru içermesi, vekâlet akdinin riski tamamen bir tarafa yükleyecek şekilde kullanılması, faiz oranlarının kriter kabul edilmesi ve farklı şekillerde verilen garantilerle risk unsurunun ortadan kaldırılmasında yoğunlaşmaktadır. Bazı araştırmacılar sukûklarda işletmeci lehine teşvik şart koşma, yöneticinin borç verme taahhüdü ve sukûkun nominal değerinin ödenmesinin vaad edilmesi gibi hususların fıkıh açısından câiz olmayacağına dikkat çekmekte ve uygulamaya dair ciddi eleştirilerde bulunmaktadır (eleştiriler ve uyarılar için bk. Mahmoud A. al-Gamal, s. 97-116; Kemal Tevfîk Hattâb, s. 27; M. Takī Osmânî, s. 985-1002). Sukûkun cevazı konusunda ciddi şüpheler doğuran bu durum şer‘î prensiplere uymanın gerekliliğini tekrar gündeme getirmektedir.
Bugün İslâm ülkelerinin ekonomik hayatında gelinen noktada şu hususlara işaret edilebilir: Gelişen sukûk piyasasına talep giderek artmaktadır. Müslüman ülkelerin bir kısmında hukukî çerçevenin oluşturulamaması ya da eksik kalması, malî piyasaların sınırlılığı ve dayanışma sağlayacak alt yapı kurumlarına ihtiyaç duyulması, bu alanda çalışacak yeterli insan kaynaklarının azlığı sukûkun yaygınlaşmasının önündeki önemli engellerdir. Mevcut sukûkun ekseriyetini icâre ve ardından müşâreke sukûku oluşturmaktadır. Bunun sebebi bu türlerde malî ve idarî masrafların azlığı ve riskin mâkul düzeyde olmasıdır. Mevcut sukûkun ekseriyeti sabit getirili olup proje sonuçlarıyla irtibatlı değildir (Celâl Demmâğ, s. 262). Bu da sukûk mekanizmasının ekonomik açıdan eleştirilmesine yol açmaktadır.
Sukûkun işleyişiyle ilgili iki ana bakış açısının varlığından söz edilebilir. Olumlu bir kanaate sahip olanlara göre sukûkun devreye sokulması faizsiz finans sisteminin gelişmesi bakımından çok önemli bir imkândır ve faizsiz finans sektörünün büyümesi için önemli bir fırsattır. Bu kadar iyimser olmayan ikinci görüş sahipleri ise sukûk mekanizmasının faizli tahvil, bono vb.nin bir kopyası olduğunu düşünmekte ve orijinallikten uzak olan bu işlemlerin pek çok sakınca içerdiğini ileri sürmektedir. Bu bağlamda sukûkun küçük sermaye sahiplerinin yatırım yapmasına imkân sağlayıp sağlamayacağı ve büyük sermaye sahiplerinin tekelinde şeklî bir işlem olup olmayacağının cevabı henüz netleşmemiştir.
Faizsiz finans sektöründe teori ve pratik arasındaki çatlaklar sektörün imajına ve gidişatına zarar vermektedir. Teoride prensiplerin genellikle doğru bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir. Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî yirminci dönem kararları arasında sukûkun kalkınmaya katkı sağlaması, reel ekonomik aktiviteleri desteklemesi ve karşılıklı adaleti sağlaması açısından dinin itibar ettiği temel hedefleri (makāsıd) gerçekleştirmesi, işlemin hileden ve şeklîlikten uzak olması ve faizli senetlerden -yapı ve işleyiş bakımından- farklı olması gerektiğine dair ibarelerin yer alması bu duruma bir örnektir. Ancak uygulama aşamasında yanlış anlama, titizlik göstermeme ve rekabet düşüncesine sığınma gibi sebeplerle yanlışlıklar görülmektedir. Dolayısıyla sukûkun cevazıyla ilgili sorulara verilecek cevaplar teorik esaslara ne ölçüde riayet edildiğine, işlemin ayrıntılarına ve uygulamada takip edeceği seyre göre değişebilmektedir. Bu sebeple her tür sukûk işlemi için aynı hükmün verilmesi isabetli olmayıp tek tek işlemlere göre hüküm beyan edilmesi daha doğru olacaktır.
BİBLİYOGRAFYA
Financial Engineering and Islamic Contracts (ed. Munawar Iqbal – Tariqullah Khan), New York 2005, s. 104.
Muhammad Ayub, Understanding Islamic Finance, West Sussex 2007, s. 390.
Mahmoud A. al-Gamal, Islamic Finance: Law, Economics, and Practice, Cambridge 2007, s. 185-186.
Kemal Tevfîk Hattâb, “eṣ-Ṣukûkü’l-istis̱mâriyye el-İslâmiyye ve’t-teḥaddiyâtü’l-muʿâṣıra”, Müʾtemerü’l-meṣârifi’l-İslâmiyye beyne’l-vâḳıʿ ve’l-meʾmûl, Dübey 2009, s. 1-32.
Dubai International Financial Centre Sukuk Guidebook, Dubai 2009 (https://www.difc.ae/sites/default/files/attached/5712/6707/6429/islamic.pdf) (13.01.2016).
el-Meʿâyîrü’ş-şerʿiyye (Hey’etü’l-muhâsebe ve’l-mürâcaa li’l-müessesâti’l-mâliyyeti’l-İslâmiyye), Menâme 1431/2010, s. 238, 239, 240-241, 242-243.
Ḳarârât ve tavṣiyyâtü Mecmaʿi’l-fıḳhi’l-İslâmiyyi’d-düvelî 1406-1432/1985-2011 (nşr. Ahmed Abdülalîm Aliyû), Cidde 1432/2011, s. 437-439, karar nr. 137 (XV/3), s. 576-579, karar nr. 178 (XIX/4).
Faizsiz Bankacılık Standartları (trc. Mehmet Odabaşı – İshak Emin Aktepe), İstanbul 2012, s. 380-381.
Celâl Demmâğ, eṣ-Ṣukûkü’l-İslâmiyye ve devrühâ fi’t-tenmiyeti’l-iḳtiṣâdiyye, Amman 2012.
The Islamic Debt Market for Sukuk Securities: The Theory and Practice of Profit Sharing Investment (ed. Mohamed Ariff v.dğr.), Cheltenham-Massachusetts 2012.
Velîd Hâlid eş-Şâycî – Abdullah Yûsuf el-Haccî, “Ṣukûkü’l-istis̱mâri’ş-şerʿiyye”, el-Müʾtemerü’l-ʿilmî es-senevî er-râbiʿ ʿaşer li’l-müʾessesâti’l-mâliyye el-İslâmiyye (Câmiatü’l-imârâti’l-Arabiyyeti’l-müttehide), s. 907-939 (http://slconf.uaeu.ac.ae/prev_conf/2007/proceeding/20.swf) (13.01.2016).
Abdüsselâm Dâvûd el-Abbâdî, “Senedâtü’l-muḳāraża”, Mecelletü Mecmaʿi’l-fıḳhi’l-İslâmî, IV/3, Cidde 1408/1988, s. 1961-1991 (Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî, karar nr. V [4/80/88], a.e., s. 2159-2165).
Ali Muhyiddin el-Karadâğî, “Ṣukûkü’l-icâre: Ḫaṣâʾiṣühâ ve ḍavâbiṭühâ”, Mecelletü Mecmaʿi’l-fıḳhi’l-İslâmî, XV/2, Cidde 1425/2004, s. 175-252.
Abdullah Durmuş, “Modern Bir Finansal Araç Olarak Sukûk ve Fıkhî Açıdan Tahlîli”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 16, Konya 2010, s. 141-156.
Ahter Zeytî Abdülazîz, “eṣ-Ṣukûkü’l-İslâmiyye (et-tevrîḳ) ve taṭbîḳātühe’l-muʿâṣıra ve tedâvülühâ”, Mecelletü Mecmaʿi’l-fıḳhi’l-İslâmiyyi’d-düvelî, XIX/2 (1434/2013), s. 519-540.
Hüseyin Hâmid Hassân, “Ṣukûkü’l-istismâri’l-İslâmî”, a.e., s. 541-635.
Abdüssettâr Ebû Gudde, “eṣ-Ṣukûkü’l-İslâmiyye (et-tevrîḳ) ve taṭbîḳātühe’l-muʿâṣıra ve tedâvülühâ”, a.e., s. 675-732.
Fuâd Muhammed Ahmed Muhaysin, “eṣ-Ṣukûkü’l-İslâmiyye (et-tevrîḳ) ve taṭbîḳātühe’l-muʿâṣıra ve tedâvülühâ”, a.e., XIX/2, s. 841-945.
M. Abdülhalîm Ömer, “eṣ-Ṣukûkü’l-İslâmiyye (et-tevrîḳ) ve taṭbîḳātühe’l-muʿâṣıra ve tedâvülühâ”, a.e., s. 947-982.
M. Takī Osmânî, “eṣ-Ṣukûk ve taṭbîḳātühe’l-muʿâṣıra”, a.e., s. 983-1002 (makalenin İngilizce çevirisi için bk. Muhammed Taqi Usmani, “Sukuk and Their Contemporary Applications”, s. 1-15), http://www.kantakji.com/media/7747/f148.pdf. (13.01.2016).
“el-Arż ve’l-münâḳaşa ve’l-ḳarâr”, a.e., s. 1143-1210.
Mecmau’l-fıkhi’l-İslâmî, karar nr. 178, 188, 196 (http://www.fiqhacademy.org.sa/qrarat/index.htm) (13.01.2016).
“Ṣak”, Mv.F, XXVII, 46-49.