https://islamansiklopedisi.org.tr/ummu-suleym
Adının Rümeysâ, Rümeyse, Rümeyle, Sehle ve Üneyfe olduğu da zikredilmiştir. Nesebi Hazrec kabilesinin bir kolu olan Neccâroğulları’na dayanmaktadır. Annesi yine Benî Neccâr’dan Mâlik b. Adî’nin kızı Müleyke’dir. Kıbrıs seferine katılan ve orada şehid olan Ümmü Harâm ile Bi’rimaûne olayında şehid düşen Harâm ve Süleym onun kardeşleridir. Câhiliye döneminde Mâlik b. Nadr ile evlendi, bu evlilikten Enes b. Mâlik doğdu. Ümmü Süleym’in, Resûl-i Ekrem henüz Mekke’de iken ensardan ilk müslüman olanlarla birlikte İslâmiyet’i kabul etmesine ve oğlu Enes’e kelime-i tevhidi öğretmesine çok kızan kocası Mâlik b. Nadr Medine’yi terkedip Suriye’ye gitti ve düşmanlarından biri tarafından öldürüldü. Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret ettiği günlerde Ümmü Süleym oğlu Enes’i alıp onun yanına götürdü; Enes’in akıllı bir çocuk olduğunu belirterek onu kendisinin hizmetine vermek istediğini söyledi. Enes o günden itibaren Resûlullah’ın vefatına kadar on yıl süreyle kendisine hizmet etti.
Ebû Talha el-Ensârî dul kalan Ümmü Süleym’e evlenme teklif etti. Ümmü Süleym, onun putlara tapmaktan vazgeçip İslâmiyet’i kabul ettiği takdirde mehir almadan kendisiyle evleneceğini söyledi. Bunun üzerine Ebû Talha müslüman oldu ve Ümmü Süleym ile evlendi, bu evlilikten Ebû Umeyr ve Abdullah adlarındaki çocukları doğdu. Resûl-i Ekrem, annesi de Medineli olduğu için Ebû Talha’ya dayı diye iltifat eder (Hâkim, III, 351), zaman zaman onun evine gider, Ümmü Süleym’in hazırladığı yemeği yer ve orada öğle uykusuna (kaylûle) yatardı. Gerek Ümmü Süleym gerekse kız kardeşi Ümmü Harâm, Resûlullah’ın süt veya soy bakımından teyzeleri oldukları için (Nevevî, XVI, 10) Hz. Peygamber onların evinde kaylûle yapmakta sakınca görmezdi. Resûl-i Ekrem’e niçin sadece Ümmü Süleym’in evinde istirahat ettiği sorulduğunda onun kardeşi Harâm b. Milhân’ın İslâm uğrunda şehid olmasından dolayı kendisine acıdığını söylerdi (Buhârî, “Cihâd”, 38; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 104). Bir defasında Ümmü Süleym, Resûlullah kaylûle yapacağı sırada altına deri bir yaygı serdi; sıcağın ve derinin etkisiyle onun terlediğini görünce yüzündeki iri ter tanelerini biriktirmeye başladı. O esnada uyanan ve ona ne yaptığını soran Resûl-i Ekrem’e kendisinden çıkan bereketleri topladığını ve onları güzel koku şişesine koyacağını (bir başka rivayete göre ise çocuklarının bu terin bereketine nâil olması için onu biriktirdiğini) söyledi (Müslim, “Feżâʾil”, 84, 85). Yine evinde bulunduğu bir gün Hz. Peygamber duvarda asılı su kırbasına ağzını dayayıp su içtikten sonra Ümmü Süleym kırbanın emziğini kesip sakladı (İbn Sa‘d, VIII, 428). Resûl-i Ekrem hac görevini ifa ettiği esnada tıraş olunca başının sol tarafından kesilen saçları Ebû Talha’ya verdi, Ümmü Süleym de bu saçların bir kısmını muhafaza etti.
Bir gün Ebû Talha’nın Enes’i Hz. Peygamber’e göndererek onu yemeğe davet ettiği, fakat Resûlullah’ın ehl-i Suffe’den yetmiş veya seksen kadar sahâbîyi de yanına alıp Ebû Talha’nın evine gittiği, evde birkaç kişiye yetecek kadar yemek bulunduğundan Ebû Talha’nın telâşlandığı, fakat Ümmü Süleym’in Resûlullah varken telâşlanmaya gerek olmadığını söylediği ve Resûl-i Ekrem yemeğin bereketlenmesi için dua edip sahâbîleri onar kişilik gruplar halinde sofraya oturtunca hepsinin karnının doyduğu rivayet edilmiştir (Buhârî, “Menâḳıb”, 25). Ümmü Süleym cesur bir kadındı. Uhud Gazvesi’nde yaralıları tedavi etmiş, su dağıtmış, Hayber Gazvesi’ne de iştirak etmiştir. Huneyn Gazvesi’ne gebe olduğu halde beline bir hançer sokarak katılmıştı. Bu durum Ebû Talha’dan öğrenen Resûl-i Ekrem ona hançerle ne yapacağını sorduğunda bir müşrikle yüz yüze geldiği zaman hançerle onun karnını deşeceğini söylemiştir. Ümmü Süleym diğer hanımların Resûlullah’a sormaya cesaret edemediği bazı konuları sorup öğrenirdi. Bir defasında Hz. Peygamber’e gelerek ihtilâm olan kadının erkekler gibi yıkanıp yıkanmayacağını sormuş, Resûl-i Ekrem de, “Suyu gördüğü zaman yıkanmalıdır” cevabını vermiştir (Buhârî, “ʿİlim”, 50, “Ġusül”, 22; Müslim, “Ḥayıż”, 32).
Ümmü Süleym’in metanetini gösteren bir olay da Hz. Peygamber’in evlerine geldiği zaman sevip ilgilendiği Ebû Umeyr adlı çocuklarının ölümü üzerine takındığı tavırdır. Ebû Talha hasta olan çocuğun durumunu sorunca Ümmü Süleym onun eskisinden daha sakin durduğunu söyledi, ardından süslenip güzel kokular sürünerek kocasının yanına geldi. O gece beraber oldular. Sabahleyin Ümmü Süleym Ebû Talha’ya, “Birinden ödünç bir şey alan kimse aldığı şey geri istenince onu vermeyip yanında alıkoyabilir mi?” diye sordu, Ebû Talha da mutlaka geri vermesi gerektiğini belirtti. Bunun üzerine Ümmü Süleym, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine ödünç verdiği çocuklarını geri aldığını ve onu defnetmesi gerektiğini bildirdi. Karısının bu tutumuna öfkelenen Ebû Talha yaptıklarını Resûl-i Ekrem’e anlattı, o da gecelerinin mübarek olması için dua etti. O gece hamile kalan Ümmü Süleym doğan çocuğu oğlu Enes ile Hz. Peygamber’e gönderdi, Resûl-i Ekrem de çocuğa “tahnîk” yaparak ona Abdullah adını verdi (Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 107; İbn Sa‘d, VIII, 431-434). Resûlullah’ın duasının bereketi Abdullah’ın çok sayıdaki çocuğunda görüldü, onlar ensarın en faziletli evlâdı oldu.
Hz. Peygamber, pek çok vesileyle kendisine dua ettiği Ümmü Süleym’i rüyasında cennette gördüğünü haber vermiştir (Buhârî, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 6). Ümmü Süleym’in hangi tarihte vefat ettiği bilinmemekle beraber Hz. Osman’ın hilâfet yıllarında (644-656) öldüğü anlaşılmaktadır. Resûl-i Ekrem’den on dört hadis rivayet etmiş, bunlardan birini hem Buhârî hem Müslim, birini sadece Buhârî, ikisini sadece Müslim kaydetmiştir. Rivayetleri Sünen-i İbn Mâce dışında Kütüb-i Sitte’de yer almış olup kendisinden oğlu Enes, İbn Abbas, Zeyd b. Sâbit; tâbiînden Saîd b. Müseyyeb, Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf ve başka râviler rivayette bulunmuştur. Emîne Ömer Harrât Ümmü Süleym binti Milḥân: Dâʿiye vehebet ḥayâtehâ li’d-daʿve adıyla bir eser yazmıştır (Dımaşk 1416/1996).
BİBLİYOGRAFYA
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VIII, 424-434.
Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 351.
İbn Abdülber, el-İstîʿâb, IV, 455-456.
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), VII, 345-346.
Nevevî, Şerḥu Müslim, XVI, 10.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, II, 304-311.
İbn Hacer, el-İṣâbe (Bicâvî), VIII, 227-230.
a.mlf., Tehẕîbü’t-Tehẕîb, XII, 471-472.
Kehhâle, Aʿlâmü’n-nisâʾ, II, 256-257.
Ahmed Halîl Cum‘a, Nisâʾ min ʿaṣri’n-nübüvve, Beyrut 1412/1992, s. 47-56.