BERKUK KÜLLİYESİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

BERKUK KÜLLİYESİ

BERKUK KÜLLİYESİ
Müellif: DORIS BEHRENS-ABOUSEIF
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1992
Erişim Tarihi: 08.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/berkuk-kulliyesi
DORIS BEHRENS-ABOUSEIF, "BERKUK KÜLLİYESİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/berkuk-kulliyesi (08.11.2024).
Kopyalama metni

Kahire’nin surlarla çevrili eski yerleşim merkezinin Nehhasîn bölgesinde Muiz-Lidînillâh caddesinde, Sultan Nâsır Muhammed tarafından yaptırılmış Nâsıriyye Medresesi’nin yanında bulunmaktadır. Nesih hattıyla yazılmış bir şerit halinde cepheyi boydan boya kaplayan kitâbesinden anlaşıldığına göre bânisi, Mısır’da Çerkez asıllı Memlükler’in hâkimiyetini başlatan Sultan Ebû Saîd Berkuk’tur. Külliye bu devrede Kahire’de yapılan ilk ve en büyük külliyedir. Berkūkıyye adıyla anılan ve bir cuma camii, türbe, dört mezhebe göre ayrı ayrı eğitim yapılan dört eyvanlı bir medrese ile bir hankahtan meydana gelen bu büyük külliyede müştemilât olarak ayrıca medrese hocaları için devamlı ikamete mahsus odalar, 125 talebe ile altmış sûfîyi barındıracak hücreler, mutfak ve ahırlar yer almaktadır. Binanın çeşitli yerlerinde bulunan kitâbelerden külliyenin 786-788 (1384-1386) yılları arasında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Genişliği 50 m., derinliği 80 m. kadar olan yapının cepheden itibaren birinci bölümü yüksek, göz alıcı bir giriş, arkasındaki koridor üzerinde yer alan bazı odalar ve dört eyvanlı açık bir sahn ile girişin sağ tarafında cepheye paralel olarak yerleştirilmiş cami ve türbeden meydana gelmektedir. Yapının ikinci bölümü ise hankah kısmından ibarettir. Burada salonlar, derviş hücreleri, mutfak ve ahırlar gibi diğer müştemilât yer alır.

Cephe duvarı altlı üstlü bir sıra pencere ile zenginleştirilmiştir. Alttaki pencereler dikdörtgen, üsttekiler ise sivri kemerli ve tahta kafeslidir. Kıble duvarının sol köşesinde, cepheden 2,30 m. kadar dışarı çıkıntı yapan 10 m. genişliğinde ve cephe yüksekliğindeki ana giriş stalaktitlerle nihayetlenen girintili bir aynalığa sahiptir. Hendesî geçmelerle süslenen bu girişin tezyinatında renkli mermer ve alçı kullanılmıştır.

Çok daha küçük ölçüde olmasına ve stalaktitlerle çevrili taş bir kubbeye sahip bulunmasına rağmen giriş kısmı Sultan Hasan Camii’nin bir taklididir. Portal girintisi geometrik mermer dolgulu geniş bir dikdörtgen döşemeyle süslenmiştir. Külliyenin hendesî yıldız süslemeli orijinal bronz kapısı halen yerindedir. Kavisli giriş bir koridor aracılığıyla çapraz planlı iç kısma uzanmaktadır. Kemerli koridorun sol tarafında artık yerinde bulunmayan kafesli ahşap bir kapı arkasında su testilerini soğuk tutmak için yapıldığı anlaşılan bir girinti mevcuttur. Avluya bakan dört eyvan dört büyük ve sivri kemere sahiptir. 17,60 × 14,70 m. ölçüsündeki dikdörtgen hacimli ibadet mekânı, üç bölümden meydana gelen ahşap bir tavanla örtülmüş üç kısımdan ibaret olup yan geçitlerden daha geniş olan ortadaki kısım, her iki tarafta bulunan birer çift granit sütunun taşıdığı kemerlerle ayrılmaktadır. Mihrabın önündeki mekânı örten rengârenk hendesî motifler, göz kamaştırıcı boya ve yaldızlarla süslü bu tavan yakın zamanda restore edilmiştir. Tavanın altında Fetih sûresinin 1-7. âyetlerinden meydana gelen nesih hattıyla yazılmış bir yazı şeridi vardır. Kemerlerin üstünde ise Bakara sûresinin 144-149. âyetleri taşa oyularak yazılmış nesih hattıyla bir şerit halinde dolanır. Kıble duvarı, renkli mermer dolgulu bir mihrap ile yine aynı teknikle renkli mermerlerle yapılmış hendesî motiflerle süslenmiştir.

Mescidin kıbleye göre sol tarafında yer alan bir kapı, taş platformlu bir antre aracılığıyla kubbeli türbeye açılmaktadır. Kenarı 10,50 m. kare şeklinde bir mekân olan türbenin ortasına mermer sanduka yerleştirilmiş, kubbe duvarına ise mihrap nişi açılmıştır. Türbe boyalı ve yaldızlı ahşap pandantiflere, çok renkli mermer gömme süslemelere ve renkli camlarla süslenmiş alçı pencerelere sahiptir. Türbenin orijinalliği ve eşyalarının bir kısmı korunmuştur. Türbe kubbesi orijinal değilse de eski özelliklerini kısmen de olsa aksettirmektedir. Ahşap ve alçıyla yapılmış ilk kubbe XIX. yüzyılda çökünce yerine şimdiki tuğla kubbe inşa edilmiştir. Türbenin zemini sade, fakat Kahire’deki Sarkıtmış Türbesi (1356) ile Yûnus ed-Devâdâr Türbesi’nde (1382) görülen bir özellik olarak tabandaki stalaktitli kornişe sahiptir. Buradaki korniş, bu türün ayakta kalmış en son örneği olması bakımından önemlidir.

Türbenin arkasında yer alan yaklaşık 4,50 × 4,50 m. ebadındaki ve üstü taş kubbeyle örtülü kare mekân külliyenin kütüphanesi olarak kabul edilmektedir.

Türbenin yanında bulunan ve türbe kubbesiyle bir bütünlük gösteren sekizgen minare üç bölümden meydana gelir. Minarenin birinci bölümünde, sekizgenin her cephesinde yarısı duvara gömülü sütuncuklar, bunların taşıdığı kırık kemerler ve dört tezyinî şerefe (şürfe) vardır. İkinci bölümü taşa ak mermer kakma olarak gerçekleştirilmiş kesişen daireler biçimindeki gövde üstü süslemeleriyle dikkati çeker. Bu tarz muhtemelen Kalavun Minaresi’nin üstündeki kesişen kemerlerden ilham alınarak yapılmış olmalıdır. En üst bölüm ise şerefeden itibaren sekiz sütunçeye oturtulmuş armut şeklindeki tepelik ile son bulmaktadır.

Avlunun ortasındaki şadırvan, Sultan Hasan Camii’ndekine benzer bir tarzda sekiz mermer sütun üstüne oturan soğan biçimi ahşap bir kubbeye sahiptir. Kaynaklarda Sultan Berkuk’un, caminin açılışında şadırvanı şerbetle doldurtmuş olduğu ve cemaate de şekerlemeler dağıtıldığı kaydedilmiştir.

Dört medreseye dört ayrı giriş yapılmış ve bunların üst kısımları zikzak oymalı kemer taşlarıyla yuvarlak bir kemer oluşturacak biçimde ortaya konmuştur. Talebelerin bugün yıkılmış olan barınma mekânları iç geçitler üstüne açılmıştır.

Berkuk Külliyesi gerek mimari gerekse tezyinî unsurları itibariyle devrinin en önde gelen âbideleri arasında ayrı bir yere sahiptir. Ekseri bölümleri sağlam olmakla beraber bakıma olan ihtiyacı devam etmektedir. Mutfak, talebe hücreleri gibi müştemilâta ait yıkılmış kısımlarının da aslına uygun olarak ihyası suretiyle Memlük devri eserleri arasındaki mümtaz yerini tekrar kazanması mümkündür.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 418.

Ali Paşa Mübârek, el-Ḫıṭaṭü’t-Tevfîḳıyye, Kahire 1987, VI, 7.

Hasan Abdülvehhâb, Târîḫu’l-mesâcidi’l-es̱eriyye, Kahire 1946, s. 192 vd.

Devlet Abdullah, Meʿâhidü tezkiyeti’n-nüfûs fî Mıṣr, Kahire 1980, s. 136-154.

D. Behrens-Abouseif, The Minarets of Cairo, Kahire 1987, s. 109, 110 (minare resmi).

a.mlf., Islamic Architecture in Cairo: An Introduction, Leiden 1989, s. 133-135.

R. B. Parker – R. Sabin, Islamic Monuments in Cairo: A Practical Guide (ed. C. Williams), Kahire 1988, s. 202-206.

Saleh Lamei Mostafa, “Madrasa, Hanqa und Mausoleum des Barquq in Kairo mit einem Beitrag von Felicitas Jartiz”, Abhandlungen des Deutschen Archäologischen Instituts Abteilung Kairo, Islamische Reihe, sy. 4 (1982), s. 118 vd.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 5. cildinde, 512-514 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER