https://islamansiklopedisi.org.tr/cafer-b-ebu-talib
Yaklaşık 590 yılında Mekke’de doğdu. Hz. Ali’nin öz kardeşi olup ondan on yaş büyüktü. Ebû Tâlib’in çocuklarının fazla oluşu sebebiyle geçim sıkıntısı çektiği sırada yükünü hafifletmek üzere Hz. Peygamber Ali’yi, amcası Abbas da Ca‘fer’i yanına almıştı. Bu sebeple Ca‘fer’in gençlik yılları amcası Abbas’ın yanında geçti.
Ca‘fer b. Ebû Tâlib Hz. Peygamber’e ilk iman edenler arasında yer aldı. Onun Hz. Ebû Bekir’den önce İslâm’a girdiği rivayet edildiği gibi 25 veya 32. müslüman olduğu da söylenmektedir. Mekkeli müşriklerin müslümanlara eziyet ve işkenceleri artınca Ca‘fer hanımı Esmâ bint Umeys ile birlikte Habeşistan’a hicret eden ikinci kafileye katıldı ve Hz. Peygamber tarafından bu kafileye başkan tayin edildi. Oğlu Abdullah Habeşistan’da dünyaya geldi ve orada doğan ilk müslüman olarak anıldı. Hicret eden müslümanlara iltica hakkı tanınmaması konusunda Kureyşliler elçi olarak Habeşistan’a Ebû Rebîa b. Mugīre el-Mahzûmî ile Amr b. Âs’ı gönderdikleri zaman Habeş Hükümdarı Necâşî Ashame’nin huzurunda müslümanları Ca‘fer temsil etti. Bu sorgulamada büyük bir açıklık, cesaret ve maharetle İslâm inançlarını ortaya koyup yurtlarını terketme sebeplerini izah eden Ca‘fer, Kureyş temsilcilerinin eli boş dönmesini ve Necâşî’nin mülteci müslümanları himaye etmesini sağladı. Hatta bunun ardından Necâşî’nin Ca‘fer sayesinde müslüman olduğu söylenir.
Bedir Gazvesi’ne katılmamış olmakla beraber kendilerine Hz. Peygamber’in bu savaşta elde edilen ganimetlerden pay ayırdığı ve Bedir’e katılma şeref ve sevabına sahip olduklarını belirttiği sekiz kişiden birisi de Ca‘fer b. Ebû Talib idi. Hz. Peygamber’in bu uygulaması bazı kaynaklarda yanlış yorumlanmış ve Ca‘fer’in Bedir Gazvesi’ne katıldığı zannedilmiştir. Halbuki Ca‘fer Habeşistan’a hicretinden sonra 7 (628) yılına kadar orada kalmıştır. Bu sebeple Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret ettiği ilk sene muhacirler ile ensar arasında kardeşlik bağı (muâhât) kurduğu sırada Ca‘fer b. Ebû Tâlib’i Muâz b. Cebel ile kardeş yaptığı şeklindeki rivayetleri de şüphe ile karşılamak gerekir.
Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra Hz. Peygamber komşu devlet hükümdarlarına İslâm’a davet mektupları gönderirken Habeş Hükümdarı Necâşî’ye yolladığı mektubunda onu İslâm’a davet ettiği gibi ayrıca ülkesinde bulunan müslümanları artık Medine’ye göndermesini istedi. Necâşî’nin müslümanlara tahsis ettiği gemiyle Ca‘fer de Arabistan’a döndü ve yanındaki Habeş muhacirleriyle doğruca Hayber’de bulunan Hz. Peygamber’in yanına gitti. Hayber’in fethinden hemen sonra Ca‘fer’i karşısında gören Resûlullah, “Hangisine sevineceğimi bilmiyorum. Hayber’in fethine mi, yoksa Ca‘fer’in gelişine mi?” diyerek onu kucaklayıp alnından öptü ve elde edilen ganimetten on altı arkadaşıyla birlikte ona pay ayırdı. Ayrıca Medine’ye dönüşlerinde Ca‘fer’e Mescid-i Nebevî’nin yanı başında bir yer ayırarak onu buraya yerleştirdi.
8 (629) yılında Suriye’ye gönderilen orduya Hz. Peygamber Zeyd b. Hârise’yi kumandan tayin etti. Eğer o şehid edilirse Ca‘fer b. Ebû Tâlib’in, o da şehid düşerse Abdullah b. Revâha’nın orduya kumanda etmesini istedi. Mûte’de düşmanla karşılaşan İslâm ordusu şiddetli muharebede ardı ardına bu üç kumandanını da kaybetti. Zeyd b. Hârise’nin şehid düşmesinden sonra idareyi alan Ca‘fer b. Ebû Tâlib düşman üzerine kahramanca hücum ederek şehid oldu; bu arada iki kolu da kesildi. Abdullah b. Ömer, defnedilmeden önce onun vücudunun ön tarafında elli (veya doksandan fazla) yara gördüklerini söylemektedir (Buhârî, “Meġāzî”, 44). Hz. Peygamber, yüce Allah’ın Ca‘fer’in kesilen iki koluna karşılık iki kanat ihsan ettiğini ve onlarla cennette uçtuğunu haber vermiştir. Bu sebeple kendisine “tayyâr” (uçan) ve “zü’l-cenâhayn” (iki kanatlı) lakapları verilmiştir.
Kırk yaşında şehid olan Ca‘fer hem Habeşistan’a hicret ettiği, hem de buradan dönüşünde kendi baba yurdu olan Mekke’ye değil doğrudan Medine’ye gittiği için “zü’l-hicreteyn” ve ashabın muhtaçlarını, fakirlerini daima gözettiğinden dolayı “ebü’l-mesâkîn” lakaplarıyla da anılıyordu. Ebû Hüreyre, Hz. Peygamber’den sonra en cömert olarak Ca‘fer’i gösterir. Resûl-i Ekrem, ahlâkı itibariyle kendisine benzediğini belirterek Ca‘fer’i takdir ve taltif ederdi.
Ca‘fer b. Ebû Tâlib’in rivayetleri pek azdır. Bunları kendisinden oğlu Abdullah, Abdullah b. Mes‘ûd, Amr b. Âs ve Ümmü Seleme rivayet etmişlerdir. Diğer iki oğlu Muhammed ile Avn’ın da ondan rivayette bulunduğu ifade edilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Müsned, I, 201-203; V, 290-292.
Buhârî, “Ṣulḥ”, 6, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 10, “Meġāzî”, 44, “Farżu’l-ḫumus”, 14, “Eṭʿime”, 32.
Tirmizî, “Menâḳıb” 29.
Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 120; II, 683, 694, 739, 761-762, 766-767, 769, ayrıca bk. İndeks.
İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, IV, 34-41.
İbn Abdülber, el-İstîʿâb, I, 210-213.
İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, I, 341-344.
Nevevî, Tehẕîb, I, 148-149.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, I, 206-217.
İbn Hacer, el-İṣâbe, I, 237-238.
a.mlf., Tehẕîbü’t-Tehẕîb, II, 98-99.
M. Mustafa el-A‘zamî, Küttâbü’n-nebî, Riyad 1401/1981, s. 49-50.
K. V. Zetterstéen, “Câfer”, İA, III, 7.
L. Veccia Vaglieri, “D̲j̲aʿfar b. Abī Ṭālib”, EI2 (Fr.), II, 382.