SAFFÂR, Ebû İshak - TDV İslâm Ansiklopedisi

SAFFÂR, Ebû İshak

أبو إسحاق الصفّار
Müellif: İLYAS ÜZÜM
SAFFÂR, Ebû İshak
Müellif: İLYAS ÜZÜM
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2008
Erişim Tarihi: 08.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/saffar-ebu-ishak
İLYAS ÜZÜM, "SAFFÂR, Ebû İshak", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/saffar-ebu-ishak (08.11.2024).
Kopyalama metni

460 (1068) yılı civarında Buhara’da doğdu. Daha çok Saffâr ve Zâhid Saffâr diye bilinir. Yetiştirdiği âlimlerle tanınan bir aile içinde büyüdü. Babası, dedesi ve büyük dedesi kendi dönemlerinde Hanefî mezhebinin ileri gelenlerindendi. Özellikle dedesi Ebû Nasr es-Saffâr’dan yaptığı nakillerden onun önemli bir Hanefî-Mâtürîdî âlimi olduğu anlaşılmaktadır (Telḫîṣü’l-edille, vr. 8b). İlk olarak babasından ilim tahsiline başladı. Ebû Hafs Ömer b. Mansûr el-Bezzâz, Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed el-Mervezî, Ebû Ya‘kūb Yûsuf b. Mansûr es-Seyyârî ve Ebû Muhammed Abdülazîz b. Müstakar el-Kermînî de hocaları arasında yer alır. Hak bildiği şeyleri söylemekten çekinmediği, ilâhî emirlere aykırı gördüğü uygulamalara karşı tepkisini sertçe ortaya koyduğu için Sultan Sencer tarafından bir süre Merv’de ikamete mecbur edildi. Orada Abdülkerîm es-Sem‘ânî ile görüşme imkânı buldu. Daha sonra döndüğü Buhara’da vefat etti.

Zühd ve takvâsıyla tanınan Ebû İshak es-Saffâr hayatı boyunca dinî ilimlerle meşgul olmuş ve çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Buhara’da cuma imamlığı yapan oğlu Hammâd ve ünlü Hanefî fakihi Kādîhan öğrencileri arasında yer alır. Fakih olmakla birlikte daha çok kelâmcılığıyla tanınmıştır. Günümüze intikal eden Telḫîṣü’l-edille adlı eseri bunu teyit etmektedir. Onun kelâma dair belli başlı görüşleri şöylece sıralanabilir: Kelâm ilmiyle uğraşmak ve bu konuda bilgi üretmek peygamberlere vâris olmak demektir. İnsanların iman etmekle yükümlü kılınması Allah’ın varlığına dair bilgilerin zaruri değil nazarî olduğunu gösterir. Akıl “bilgi” anlamına gelmez, aksine o nûrânî bir cevherdir. Peygamber gönderilmeseydi bile insanlar akıl yürüterek Allah’ın varlığına iman etmekle yükümlü olurlardı. İlâhî isimler tevkīfî olup naslarda yer almayan isim ve sıfatlar Allah’a nisbet edilemez. İmanın gerçekleşmesi için “Allah” lafzını söylemenin şart kılınması esmâ-i hüsnânın tevkīfî olduğuna dair bir delildir. Engelleyici bir sebep bulunmadığı takdirde kelime-i tevhidi dille ifade etmek imanın geçerliliği için şarttır (Telḫîṣü’l-edille, vr. 75a-77b, 139a-141a). İnsanlara ait fiillerin Allah’ın yaratmasıyla gerçekleştiğine inanmayan kimse mümin sayılmaz (a.g.e., vr. 147b). İlâhî mesajları iletmekle görevli (rusül) meleklerin peygamber olmayan insanlardan üstün olduğunu söyleyen Mâtürîdî’nin görüşü bu konudaki diğer görüşlerden daha isabetlidir (a.g.e., vr. 157b). Her ne kadar Muhammed b. Mukātil er-Râzî gibi bazı âlimler velîlerin mûcizeye benzer kevnî kerametler gösterebileceğini söyleyenleri tekfir etmişse de Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğu bu tür kerametlerin zuhur etmesini mümkün görür (a.g.e., vr. 157b-158a). Allah’ın Tûr’a tecelli etmesini, alâmetlerinin tecelli etmesi şeklinde yorumlamak isabetsizdir. Zira ilgili âyetten Allah’ın ilâhî zâtıyla keyfiyetsiz bir şekilde tecelli ettiği anlaşılmaktadır (a.g.e., vr. 169b). Saffâr, Ebû Hanîfe’yi Ehl-i sünnet’in kurucusu olarak kabul eder ve eserinde daha çok onun görüşlerine yer verir. Ebû Hafs es-Sagīr’in zamanımıza ulaşmayan er-Red ʿalâ ehli’l-ehvâʾ adlı eserinden nakillerde bulunduğu için Saffâr’ın kelâm tarihi açısından önemli bir yere sahip olduğu kabul edilir. Ayrıca Ebû Hanîfe’ye dair pek çok rivayeti nakletmesiyle de dikkat çeker.

Eserleri. 1. Telḫîṣü’l-edille li-ḳavâʿidi’t-tevḥîd (Telḫîṣü’z-Zâhidî). Çeşitli yazma nüshaları bulunan eserde (meselâ bk. Âtıf Efendi Ktp., nr. 1220) bütün kelâm konuları ayrıntılı biçimde ele alınmakta ve Mâtürîdiyye konusunda önemli bilgiler nakledilmektedir. Eserde Mâtürîdiyye yerine Hanefiyye ve daha çok Ehl-i sünnet adı öne çıkarılır. Mâtürîdî’ye de nâdiren atıfta bulunularak genellikle Ehl-i sünnet mezhebi Ebû Hanîfe’ye nisbet edilir. Eserde esmâ-i hüsnâ alfabetik sıraya göre oldukça geniş biçimde işlenmiş, birçok kelâm konusu esmâ-i hüsnâ ile irtibatlandırılarak anlatılmıştır.

2. el-İbâne. Nübüvvet ve risâlet konularına dair bir eserdir (a.g.e., vr. 156b).

3. Ecvibe (Risâle fi’l-kelâm). Kelâma dair olup bir nüshası bilinmektedir (her ikisi için bk. , I, 548; Suppl., I, 758).

Saffâr’ın ayrıca Kitâbü’s-Sünne ve’l-cemâʿa ve Ṣakkü’l-cenne (Farsça) adlı eserleri kaynaklarda zikredilmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

Ebû İshak es-Saffâr, Telḫîṣü’l-edille, Âtıf Efendi Ktp., nr. 1220, vr. 3a-b, 7a, 8b, 19b-22b, 72a-b, 75a-77b, 139a-141a, 143b, 147b, 156b, 157b-158a, 169b.

, VIII, 77-78.

a.mlf., et-Taḥbîr fi’l-muʿcemi’l-kebîr (nşr. Münîre Nâcî Sâlim), Bağdad 1395/1975, I, 71.

, XXI, 92-93.

, I, 73-74.

, I, 185-186.

, I, 472.

, s. 7-9.

, I, 548; , I, 758.

, I, 270.

, I, 9.

, I, 32.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 462-463 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER